Begümhan Doğan Faralyalı: Medya gerçeğin peşinde olmalı
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı'dan ifade ve medya özgürlüğü açıklaması..
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ikinci gününde ‘Sosyal
Sürdürülebilirlik’ konusu işlendi. NEF CEO’su Erden Timur’un
moderatörlüğünde gerçekleşen programda Doğan Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı da konuştu. Begümhan Doğan
Faralyalı burada yaptığı konuşmada, “Özgür düşüncenin olduğu yerde
toplumsal gelişimler mümkün olabiliyor. Medyada çok sorumluluk
gerekiyor. Her türlü medya ortamı gelişim sağlıyor mu? Hayır. Medya
ilkeli olduğu zaman katkı sağlıyor. Temelde medyanın hakkaniyetli,
vicdanlı olması gerektiğine inanıyorum. Her zaman gerçeğin peşinde
olması gerektiğine inanıyorum” dedi.
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı,
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ülkenin acılı ve sancılı dönemde, günlük
korku ve sancıların üstüne çıkıp, fırsatlar neler olduğu konusunda
düşünme platformu oluşturduğunu ve ilham kaynağı olduğunu söyledi.
Sürdürülebilirliğin önemine işaret eden Faralyalı,
"Sürdürülebilirliğin değer olarak toplum ve bireylerin hayatında
içselleştirilmesi çok önemli olduğuna inanıyorum. Dünyayı sadece
bugünü düşünerek değil, büyüklerimizden emanet aldığımız dünyayı
çocuklarımıza iyi devretme olarak değerlendiriyorum. Medyanın
toplum gelişiminde önemli görevi ve büyük sorumlulukları var.
Medyanın ilkeli, temelli, etik değerlere uygun ülke sevgisi ile
yapıldığı zaman buna hizmet edebiliyor" dedi.
MEDYADA ÇOK SORUMLULUK GEREKİYOR
Sosyal sürdürülebilirlik içinde en önemli unsurların ifade ve
düşünce özgürlüğü olduğunun altını çizen Begümhan Doğan Faralyayı
sözlerini şöyle sürdürdü:
"İfade ve düşünce özgürlüğü olmadığı zaman toplumlarda gelişimin
sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Sosyal gelişimlik indeksi ilk başta
gelen ülkeler İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka. İnsani gelişimlik
indeksi İsveç, İsviçre, Norveç, Finlandiya. Basın özgürlüğü yine
aynı ülkeler geliyor. Bunun şans olmadığını biliyoruz. Özgür
düşüncenin olduğu yerde toplumsal gelişimler mümkün olabiliyor.
Medyada çok sorumluluk gerekiyor. Her türlü medya ortamı gelişim
sağlıyor mu? Hayır. Medya ilkeli olduğu zaman katkı sağlıyor.
Temelde medyanın hakkaniyetli, vicdanlı olması gerektiğine
inanıyorum. Her zaman gerçeğin peşinde olması gerektiğine
inanıyorum. Kişisel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi, ekonomik
bağımsızlığı olması gerektiğine inanıyorum. Toplumdan medyadan bir
şeyler bekleyeceksek, o toplumda medyayı yapan insanların medyayı
iş olarak görmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak o zaman gerçek
anlamda toplumsal gelişime hizmet edebiliyor."
BİR TAKIM MEDYANIN SOSYAL KUTUPLAŞMADA CİDDİ ROL OYNADIĞINA
İNANIYORUM
Türkiye’de ciddi kutuplaşma yaşandığını vurgulayan Faralyalı,
"Geçenlerde bir sosyal mesafe araştırması yayınlandı. Ne yazık ki
toplumdaki insanların yüzde 80’i başka bir siyasi partiye oy veren
insanı, komşusu olarak bile görmek istemez hale geldi. Bunu sosyal
sürdürülebilir olarak baktığımda bunu endişe verici olarak
görüyorum. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak birçok alanda ortak
değerlerimizin farklılıklarımızdan çok daha fazla olduğuna
inanıyorum. Adana’dan bir polis, Sivas’tan bir öğretmen,
İstanbul’dan bir iş kadını olarak oturduğunda çocuklarımız için
nasıl bir dünya nasıl bir ülke istediğimiz konusunda çok ortak
yerde buluşacağımıza inanıyorum. Kutuplaşma neden diye kendime çok
sık soruyorum. Muhakkak bunun birçok sebebi vardır. Türkiye’de
medyanın yapılma şeklinin de bir takım medyanın bunu yapma şeklinin
de sosyal kutuplaşmada çok ciddi rol oynadığına inanıyorum. Nefret
dili, ötekileştirme, ayrıştırma bunlar toplumumuzun gelişmesi için,
ileriye gitmesi için, daha aydınlık gelecek için hiçbir şekilde
kabul görmez şeyler olduğuna inanıyorum" dedi.
DÜNYANIN DEĞİŞİME İHTİYACI VAR
Dünyaya baktığımızda gelişmek için çalışırken tüm dünyanın
toplumlar olarak tüketim makinasına haline geldiğini söyleyen
Begümhan Doğan Faralyalı, sufizmde herkesin bir olduğuna
inanıldığını hatırlatarak, bunun unutulduğuna işaret etti. Dünyanın
değişime ihtiyacının olduğunu belirten Faralyalı, sadece ekonomi
ile bunların olmadığını kaydetti. Aç çocukların, mülteci sorununa
kimsenin gözünü kapatamayacağını dile getiren Faralyalı, Birleşmiş
Milletler 2 senelik araştırma sonucu 16 temel sürdürülebilir
gelişme hedefi belirlediğini hatırlattı. Cinsiyet eşitliği,
herkesin kaliteli eğitime sahip olması, açlığın sona ermesi gibi
sürdürülebilir hedefler olarak lanse edildiğini belirten Faralyalı,
"Birçok şirket çalışmaya başladı. 30 kişinin bir arada olduğu bir
iş konseyi oluştu. Ben de bunlardan biriyim. Sürdürülebilirliği bir
sosyal sorumluluk değil, nasıl ana hedef haline getirebilir,
şirketleri, devlet ve hükümetleri ilhamlandırmak için çalışıyor.
Pilot projeler önümüzdeki dönemde nasıl biraraya gelip, tohlumsal
projeler gösterecek ve çalışma yapacak. 2017 Davos’ta lansmanı
olacak. Umarım bizim de çorbada tuzumuz olur" dedi.
DÜNYAYI DAHA İYİ BIRAKMAK AMACIMIZ OLMALI
Oturumda konuşan Malala Foundation Kurucu Ortak ve Eski CEO’su
Shiza Shahid ise, işletmelerin işlerine devam ederken sosyal etki
yaratması gerektiğini kaydetti. Günümüzde yalnızca hissedarlar ve
kar amacı kuruluş olarak işletmelerin DNA’sında sosyal etki
bulunması gerektiğinin altını çizen Shahid, "Bunu yapacak olursak
yalnızca daha başarılı olmakla kalmayız, sosyal fayda sağlamış
oluruz. Hepimiz aynı gemideyiz. Malala ile ilgili hikayede dünyaya
Ortadoğu’daki kadınların gücünü gösterdi. Ortadoğu’da kadınların
güçlü olduğunu gösterdi" diye konuştu.
Dünyaya 2 grup olarak bakmamak gerektiğini söyleyen Shahid,
işletmeler üretim ve kar olarak yaklaşmaması gerektiğinin altını
çizdi. Dünyanın daha karmaşık hale geldiğini belirten Shahid,
"Basit çözümler işe yaramıyor. Sosyal, inovasyon örnekleri bunun
farkına varan işletmelerden geliyor. Mesela bankaların yeni
uygulamalar geliştirmeleri kullanıcılara da zaman kazandırdı.
Öğrenme sistemlerini anlatmama gerek yok. Dünyayı yeniden gözümüzde
canlandırmayı tavsiye ediyorum. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi
bırakmak amacımız olmalı. Küçükken bunu öğrettiler. İşletmelere
girdikçe iş adamı oldukça hayır kurumları uğraşsın diye bir bakış
açısı oluştu" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ 12 SENE ÖNCE BAŞLATTIK
Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin ise sosyal
sürdürülebilirliğin 3 temel unsuru bulunduğunu ve bunları ekonomik,
çevresel ve sosyal olarak sıraladı. Toplumda bunlar olmaması
durumda sağlıklı yaşaması, gelecek nesillere aktarılmasının
imkansız olduğunu belirten Özyeğin, eşit şartlara sahip olunması
gerektiğinin altını çizdi. 12 sene önce Milli Eğitim Bakanlığı’na
vakıf olarak başvurup, Türkiye’de kızların okullaşma oranı olan
illeri tespit ettiklerini hatırlatan Özyeğin, "İlk sırada Ağrı
çıktı. Ağrı’dan diğer illeri tetkik ettik. Çözüm sürecini 12 sene
önce başlattık. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da okullar kurduk. 13 -
14 yaşında kızlar evleniyordu. Bu kızları aldık. Ortaokulların
yanına yerleştirdik. Doğubeyazıt, Ağrı, Patnos, Siverek, Kızıltepe,
Midyat başta olmak üzere 25 yurt yaptırdık. Buralarda 5 bin kızımız
kalıyor. Buralardaki kızlarımız liseyi bitirince yüzde 52’si yüksek
öğretime devam edip, meslek sahibi oluyor. Doğan Grubu ve
Milliyet’te aynı şeyi yaptı. ‘Türkiye’de kadına şiddet var, fırsat
eşitliği yok’ diyoruz. Bunların engellenmesi eğitimden geçiyor"
dedi.
PARADAN DAHA ÖNEMLİ EĞİTİM VAR
Dünyadaki büyük iş adamlarının artık sadece kendi ülkesi değil,
küresel düşündüğünü belirten Özyeğin, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
"Bunlar anladı ki Afrika’da bir salgın var, Ebola gibi her yere
geliyor. Suriye’de harbin, mülteci orduları dünyaya yayılıyor.
Terör Ankara, Suruç, Brüksel’de var. IŞID eğitimi almamış belki
online almış onlara inanan bir aile 10 - 15 kişiyi öldürüyor. Bunu
çok ciddi düşünmemiz lazım. Paradan daha önemli eğitim var."
Sosyal sorumluluğa önem verdiklerinin altını çizen Özyeğin, Fiba
Grubu’nda sosyal sorumluluk çalışmaları için yıllık 3 gün izin
verdiklerini de sözlerine ekledi.
BAŞARI İLE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
ÇALIŞMALARI
Galya Frayman ise iş dünyasının bugün sürdürülebilir şekilde değer
katmak ve değerlerini arttırmalarından bahsedildiğini kaydetti.
Çevre ekonomi ve sosyal etkiden bahsedildiğini hatırlatan Frayman,
"Çok ciddi değişim var iş dünyası açısından, şirketler ve kurumlar
çok ciddi etki yapabilme kabiliyetine sahip. Birçok şirkette başarı
ile kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını götürüyor. Ne zamanki
toplumun ihtiyaçları ile şirketinin ortağı koyduğu uzmanlık alanı
keşişim oluşuyor o zaman çok ciddi etki alanı oluşuyor" diye
konuştu.
İŞ DÜNYASININ GİDECEĞİ DAHA ÇOK YOL VAR
Kendilerinin su ve kadına ilişkin sosyal sorumluluk çalışmaları
olduğunu anımsatan Frayman, "Bu konuları entegre ederek katkı
sağlamayı hedefliyoruz. Örnek olarak kendi değer zincirimiz içinde
daha fazla kadını 2020 yılında 5 milyon kadının iş sahibi olmasını
sağlamak. Şu ana kadar 1 milyon kadın iş sahibi oldu. Kendi
değerlerimizi kullanarak, dağıtım zinciri eğitim olanakları ile
kendi değer zincirimiz içinde bazı platformları sosyal çevreye
sunuyoruz. Su bizim için önemli konu. Buradaki know how’da daha
fazla suyu sunmayı hedefliyoruz. İşlerimizin daha sürdürülebilir
olmasını sağlıyoruz. Kendi operasyonlar içinde etki alanı içinde
yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. Yaptığımız iş nasıl etki yaratır
diye düşünüyoruz. 2010 yılında Haiti ciddi bir deprem ile sarsıldı.
Ülke yerle bir oldu. Ülkenin ana kaynaklarından birisi tarım ve
meyve yetiştiriciliğiydi. Mango çok önemli. 2,5 ay sonra sistem
ABD’li marka altında alt marka çıkararak, mango üreticilerinin
tekrar toparlanmaları ekonomik toparlanmaları için destekte
bulundu. Bu alt markadaki gelir Haiti’ye aktarıldı. Çeşitli iş
modellerine imkan sağlıyoruz. İş dünyasının bu konuda daha çok
gideceği yol var" diye konuştu.
FIRSATI DEĞERLENDİREMEYENLER VAR OLAMAYACAK
İş dünyasının hedefleri bulunduğunun altını çizen Frayman, birçok
kurum, vakfın bu konuda çalışma yaptığını dile getirdi. İnsanlık
tarihinin belki de en müthiş dönüşümünden geçtiğini söyleyen
Frayman, "Bu fırsatı değerlendirmeyenler var olamayacak. Yeni
yetişen nesiller bu değerlerle yetişiyor. Ürün ve hizmet satabilmek
için bizlerin onların dilinden konuşmamız gerekecek. Bu rekabet ve
varoluş sorunudur" diye konuştu.
Ryan Harrison Güney Afrika’nın göz ardı edildiğini belirterek, çok
fazla kişinin el atmak istemediğini kaydetti. Kendilerinin bu
sorunun ötesine gitmek için biraz daha toplumun krem tabakasından
ziyade eğitime erişimi olamayanlara odaklandıklarını söyleyen
Harrison, "Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) o kadar zor durumda
olan bir ülke değil. Fakat öte yandan eğitim alanında aksaklıkları
süregelmiş. Geçen sene dünyada yapılan eğitim sıralamasında 144
ülkede son sırada yer aldı. Baktığımızda çevredeki ülkelerin GSYH
olmasa dahi yukarı sıradaydı. Spark fikrini ele aldık. Bugün
itibariyle sosyal etkinin ne kadar önemli olduğunu işletmeler kadar
önemli olduğunu dinledik. Yürütme kurulu oluşturduk. Probleme
dışardan bakanlar olarak bir araya geldik. Eğitimden sorumlu
kişiler ne yapacağını bilmiyordu. Başlangıçtan itibaren okulları
kurmamız itibariyle özellikle dini eğitime uzaklaşmamız gerektiğini
biliyorduk. Çünkü özgür bir eğitim istiyorduk. 5 temel değer vardı.
Hizmet, kararlılık, başarı, sorumluluk ve cömertlik. Bu değerler
öğrenciler için değil, personel için de geçerliydi" dedi.
GÖÇMENLERE NEFRET VAR
Güney Afrika’da Zambia, Zimbabve, Nabidya, Kenya’dan pek çok
insanın iş arayışı dahilinde daha iyi hayat için Güney Afrika’ya
geldiğini söyledi. Güney Afrika’da buna sıcak bakılmadığını
söyleyen Harrison, ölümlerin bile yaşandığına işaret etti.
Göçmenlere ilişkin ciddi nefret doğduğunu belirten Harrison,
zenofobiye karşı ciddi savaş verildiğini sözlerine ekledi.