BAYRAM İZNİNDEN DÖNEN FEHMİ KORU'DAN DURUM MUHASEBESİ!.. KORU NEDEN PİŞMANLIK DUYUYOR?.. İŞTE İLGİNÇ İTİRAF!..
...o bayrağı açanlara destek verdiğim için- benim de şahsen kusurum var..
Durum muhasebesi
Bayram süresince yazılarımı okuyamadınız; çünkü bunca yılın ardından kendi çapımda bir ilki ben de sonunda gerçekleştirdim: Bayram süresince dükkânı kapattım... Umarım sizler de benim gibi bu süre içerisinde kafanızı dinlendirmişsinizdir.
Eskiden gazeteler bayram günleri çıkmaz, yerine her bölgedeki gazeteciler cemiyetleri özel gazeteler yayımlardı. Gazeteci milleti 'Bayram' adıyla çıkan gazetede kendisine görev verilmemişse, o günleri diğer yurttaşlar gibi tatil yaparak geçirirdi. Durumun değişip gazetelerin bayramda da çıkmasında -o bayrağı açanlara destek verdiğim için- benim de şahsen kusurum var; gazetecilik arada soluk alınabilir bir meslek olmaktan uzaklaştı.
Oysa herkesten daha çok gazetecinin durup dinlenmeye ve durum muhasebesi yapmaya ihtiyacı var.
Sadece hergün ahkâm kesme alışkanlığı yüzünden değil bu ihtiyaç; sonuçta görüşten daha çok görüş sahibi bulunan bir ülkede yaşıyoruz ve böyle bir ülkede ahkâm kesmek yadırganacak bir iş sayılmaz. Yadırganması gereken, serdedilen görüşlerin ne kadarının hedefe vardığı, ne kadarının okurların ve doğal olarak ülkenin yararına sayılabileceği...
Galiba hayhuy arasında esas unuttuğumuz nokta, gazeteciliğin kamu yararına yerine getirilen bir meslek olduğu... Bu meslek dalından ekmeğini kazananlar, 'halkın haber alma hakkı' bulunduğu kabulünden hareketle ve o hakkı yerine getirmek üzere hareket ettiklerine inanılarak 'gazeteci' muamelesi görmekteler.
Yorumcular açısından da durum farklı değil; kendilerinin, patronlarının, güç odaklarının veya iktidar sahiplerinin çıkarlarına hizmet etmedikleri sürece, yazarlar, 'gazeteci' sayılmaktalar. Çıkardığımız veya yazılarımızı yayınladığımız mevkuteleri 'gazete' yapan, her şeyden önce 'tarafsız' ve 'bağımsız' olma özellikleridir.
Ülkemizde çıkan gazeteler, bu anlamda, ne kadar 'gazete' sayılabilir? Ortalıkta 'gazeteci' pozuyla gezinenlerin ne kadarı gerçek anlamda 'gazeteci' olmayı hak ediyor?
Her gazete ve gazetecinin bir siyasi eğilimi olabilir elbette; olayları yorumlarken o eğilimin penceresinden bakması hiç de yadırganmaz. Bu bakımdan iktidara veya muhalefet partilerine yakın olmak, siyaset skalasında tercihte bulunmak, ideolojik bir tavrı bulunmak ayıplanacak bir durum değildir. Ayıplanacak olan, siyasi eğilimi (veya bir takım çıkar hesapları) uğruna gerçekleri çarpıtmaktır.
Türkiye'de bu alanda yaşanan sıkıntıların kaynağında kimlik sahtekârlığı yatıyor. Başkalarını 'iktidara yandaş' olmakla itham eden gazetelerin kendileri 'ülkedeki esas iktidara yandaş' oldukları için o sıfatı fazlasıyla hak ediyorlar...
Bir gerçeği inkâr edemem: Bugün ülkemizdeki gazeteler ve gazeteciliğin genel durumu önceki yıllarla mukayese edilemeyecek kadar iyileşmiş bulunuyor. İkisi-üçü biraraya gelince ülke dengelerini sarsabilecek bir güce kavuşan ve bu gücü ülke ve değerleri aleyhine kullanabilen 'kartel' görüntüsü geride kaldı hiç değilse... Tek-sesli, tek-renkli medya tablosunun yerini çok-sesli ve rengârenk bir tablo aldı. Yarın bu tablo daha da renklenecek ve zenginleşecek...
Birkaç günlük tatilde yapma fırsatı bulduğum durum muhasebesi, bana, mesleğimizin iyi bir yöne doğru evrildiğini hatırlattı; okurların bundan sevinçli olmaları gerekir...
Sevinebilirsiniz.
FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK