Baykal’ın tepkisinin şifreleri nedir?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Deniz Baykal’ın yaptığı son çıkışının arkasındaki asıl nedenleri analiz etti …
Bana göre Sayın Deniz Baykal Türkiye’nin en “aklı başında”
siyasetçilerinden biridir. Zor zamanlarda yaptığı “uyarı”larıyla
gerek hükümete, gerek topluma ve gerekse de partisi CHP’ye “anlamlı
mesajlar” yollamasıyla öne çıkar. Bu yanıyla her siyasetçide
olmayan parlak vasıflara sahiptir. Deneyimi, kapasitesi, bilgi
birikimi, olayların seyrini sezebilme yeteneği ile diğerlerinden
bariz bir şekilde farklılaşır.
Zaten adice bir “itibar suikastı”na, “kişilik suikastına” maruz
kalmasına rağmen halen dimdik ayakta kalmasını buna borçludur. Bu
tür komplolara maruz kalan siyasetçiler kolaylıkla toplum önünde
söz söyleyemeyecek konuma düşürülürler. Oysa Baykal çapı ile
bu tezgâhı da aşmıştır. Baykal’ın sözleri olumlu-olumsuz bu kadar
tepki alabiliyorsa o sayededir. Eleştirilecek yönleri yok mudur?
Vardır elbette!..Lakin şimdi konumuz bu değil.
CHP’NİN “AK SAÇLI”SI DENİZ BAYKAL…
Bu vasıflarıyla Deniz Baykal hem Türk siyasetinin hem de son
dönemde oynadığı rolle CHP’nin “Aksaçlı”sıdır. (“Aksaçlı” deyince
kimileri saçlarının ağarmasını kastettiğimi zannederlerse tabirimi
çok yanlış kavrarlar!) “Aksaçlı” Türk yönetme ve devlet geleneğinde
özel bir konum ve rolü temsil eder. Bir tür “uhrevi” olmayan
“bilge”liğe, “Yetkin vasıf”a, “akıl danışılan”, “yol gösteren”
kişiye denk düşer. Vasat-ötesi, standart-dışı kişiliklerdir!
Onlar olaylara gündelik siyasetin dar ufkundan ya da muhtelif
gruplaşmaların marazi çekişmelerinden değil, ülkenin, milletin,
devletin geleceği perspektifinden bakan insanlardır. Gerçek “akil
adamlar”dır. (Tabii AKP bu kavramı topçulara, popçulara,
laylaylomcu takımına kadar düşürdüğü için maalesef o da bozuldu)
Aynı nedenle Baykal’ın çıkışlarına şu veya bu yönde klasik tepkiler
vermeden önce iki kere düşünmek gerekir. Fakat Türkiye burası.
Adamın ne söylemeye çalıştığına değil, ruhları okşayıp okşamadığına
bakarlar. Deniz Baykal’da nabza göre şerbet verseydi bu kadar tepki
görmeyecekti. Maazallah adamı susturmak için hemen ipe
çekerler!
İşte Sayın Deniz Baykal’ın CNN-TÜRK’teki Ahmet Hakan’ın programında
söylemeye çalıştıkları da bu kapsamdadır. (“Söylemeye çalıştığı”
lafını bilerek seçiyorum, çünkü Ahmet Hakan ve diğerleri Baykal’ın
sözünü manasız şekilde o kadar çok kestiler ki adam lafını bir
türlü tamamlayamadı. Anlaşılan Ahmet Hakan Celal Doğan
tartışmasından sonra bazı şeyleri kendine iyice kompleks yapmış!)
Öyle veya böyle Baykal “olaylara bakarken bu pencereyi
aşalım” derken haklıdır. Söyledikleri sert kaçabilir. Kimilerinin
tahayyülüne uymaz o başka. Nitekim uymamıştır da. O yüzden yerleşik
bir refleks harekete geçmiştir. Baykal keşke daha da açık ve net
konuşabilseydi…
BAYKAL NE SÖYLEMEYE ÇALIŞIYOR?
Peki Deniz Baykal aslında ne anlatmaya çalışıyor? Onu bu çıkışı
yapmaya yönelten gerçek saikler neler? Bu açıdan bakıldığında
dilinin altındaki “şifreler” nasıl çözümlenmeli? Bana kalırsa
-şayet doğru okuyorsam- Baykal’ın mesajı iki yönlü. Birincisi;
devlete, hükümete, millete ve dünyaya. Diğeri ise CHP içindeki kimi
yapılanma ve zihniyetlere. Öyle anlaşılıyor ki Baykal’da artık
bunlardan bıkmış vaziyette. O halde bakalım…
2) İş bu noktalara vardıktan sonra artık mecburen “sessiz kalınamayacağı”nın ve ona göre davranılması gerektiğinin önemine göndermede bulunmuştur.
3) Hükümetin değil bu konuda izlenen devlet yaklaşımının doğruluğuna vurgu yapmıştır.
4) Dünyaya ve emperyalist merkezlere “siz bizi nereye sürüklemek isterseniz isteyin Türkiye için doğru ve gerekli olan ne ise o yapılacaktır” demiştir.
5) “Sünni sahiplenmesi” yaparak son zamanlarda partinin “tek mezhebin hakimiyetine girdiği” yönündeki eleştirileri karşılamıştır. Partiye bu yüzden soğuk duran “Sünni kesimler”e sıcak bir mesaj yollamıştır.
6) Partideki “mezhep eksenli gruplaşma ve politikalar”dan rahatsızlığını dile getirmiştir. Partinin “kilitlenip kalması”ndan onları sorumlu tutmuştur.
7) Kılıçdaroğlu önderliğindeki bir CHP’nin sırf bu yüzden daha fazla “büyüyemeyeceği”ni, Sünni kesimlerle buluşamayacağını, onları kucaklayamayacağını hissettirmiştir.
8) Partinin aynı nedenle Suriye ve Esad konusundaki yaklaşımlarında bu duyguların belirleyici olduğunu -dolaylı olarak- hatırlatmak istemiştir.
9) Deniz Baykal Suriye üzerine konuşuyor gibi yapıp aslında parti içine “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” demiştir.
10) CHP’nin bundan sonra büyümesi için şart olan, izlemesi gereken “rota”nın ana eksenini çizmiştir.
Dolayısıyla Baykal’ın ne dediği anlaşılmadan, tartışılmadan hemen kestirme etiketlerle suçlanmaya çalışılması en hafif tabirle “saçma”dır. (Bilhassa Hüseyin Aygün gibilerin Baykal’a yok “Bağdadi’ye yakın”, yok “Selefi politizmin sözcülüğü” gibi malum ve kolayından “düşmanlaştırıcı” yakıştırmaları hatırlansın!) Bu tarz bakışlar Baykal’ın kaygılarının “doğru” veya “haklı” ya da “geçerli” olup olmadığına göre değil, tamamıyla feodal “ait olma” hislerine endekslidir.
Maalesef Türkiye’de insanlar son zamanlarda “Benim dinime”, benim mezhebime”, “benim etniğime”, “benim bölgeme”, “benim cemaatime”, “benim mahfilime”, vb göre davranmaya fazlasıyla boğulmuş ve olaylara o gözlüklerden bakar olmuşlardır. Bu arada “Türkiye” kaybolmuştur. Bizi hep birlikte batağa süren bu duygular sürdükçe ve dominant hale geldikçe bir adım ilerlememiz mümkün görünmüyor. Bu partiler içinde böyledir. Sağda tarikatlar baskın iken solda da mezhepsel-etnik yapılanmalar gereğinden çok öne çıkmıştır. Tüm tıkanmaların ana sebebi verili, hazır kimliklere fazla yaslanılmasındandır.
İşte Baykal’ın sözleri de kendi kulvarında o yüzden “rahatsızlık” yaratmışa benziyor…
16.02.2016.
[email protected]