01 Kas 2010 14:32
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:45
''BAŞYAZARLIK YIKILMALIDIR, KALDIRILMALIDIR!'' AHMET HAKAN'DAN ŞAŞIRTAN ÇIKIŞ!
Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi'nin kaleme aldığı ifadeler nedeniyle istifa etmek zorunda kalmasının ardından başyazarlık sistemini tartışmaya açtı.
Başyazarlık kaldırılsın
BİR yazara “başyazar” payesini verdiğiniz andan itibaren...
İki şeyden biri oluyor:
Ya o “yazar”ın görüşlerine “gazetenin görüşleri” muamelesi çekiliyor.
Ya da o “yazar”, kişisel görüşlerini “gazetenin görüşleri”ne uyarlamak zorunda kalıyor.
Yani...
İki durumda da fena halde bir “zorlama” söz konusu.
Hem yazara, hem de gazeteye büyük haksızlık!
Oysa...
Bir yazarın görüşlerinin, yayınlandığı gazeteyi bağlaması da...
Bir gazetenin yaklaşımını, bir yazar aracılığıyla ifade etmeye kalkması da...
Tam anlamıyla saçmalık!
Kısacası...
“Başyazarlık”, yapısal olarak yanlıştır.
Yıkılmalıdır. Kaldırılmalıdır.
Geç bile kalınmıştır.
Oktay Ekşi’ye tekme mi attım
ÖFKEYLE soruyorlar bana:
“Düşene tekme atmak delikanlılık mıdır?”
Düşenden kastettikleri Oktay Ekşi...
“İstifa etmeliydi, yakışanı yaptı” diye yazdım ya...
Öfkeli sorunun nedeni bu...
Cevap veriyorum: Her türden çirkinlik karşısında aslanlar gibi kükrerken, kendi gazetende ortaya çıkan bir çirkinlik karşısında suspus olursan...
İşte asıl o zaman delikanlılığa sığmayacak bir tutum almış olursun.
***
Doğrudur... Başkaları benzer hatalar yaptıklarında bırakın istifa etmeyi iltifata bile mazhar oluyorlar.
Doğrudur... Başkalarının yaptıkları çirkinlikler, ölçüsüzlükler, kabahatler görmezden geliniyor.
Ama başkaları böyle yapıyor diye...
Biz de mi aynısını yapacağız? Biz de mi çirkinliği görmezlikten geleceğiz? Biz de mi kabahati iltifatla karşılayacağız?
Kendi ayıbımızı, başkalarının ayıplarıyla mı dengelemeye kalkacağız?
Bir yazar “bizden” ise, ne yaparsa yapsın savunacak mıyız?
Kendi ayıbımızı görmeyip hep başkalarının ayıplarına mı yoğunlaşacağız?
Hep kol kırılıp yen içinde mi kalacak?
Peki o zaman?
Bir “ölçü” nasıl oluşturulacak?
Bir “ilkesel çerçeve”ye nasıl kavuşacağız?
Standardımız hep “cemaatçilik”, “taraftarlık”, “fanatiklik” mi olacak?
Eğer böyle davranırsak...
Her türlü seviyesizliği, hatayı, kabahati görmezden gelmiş olmaz mıyız?
İşte söylüyorum:
Ben buna boyun eğemem... Bu mümkün değil.
Oktay Ekşi’ye yönelik eleştirilerimin arkasındayım. Ona yönelik tepkileri de sonuna kadar haklı buluyorum.
***
Bana öfkelenenleri daha da öfkelendirmek pahasına yazmadan geçemeyeceğim:
Oktay Ekşi’nin veda yazısını da yadırgadım.
Kullandığı o çirkin ifadeye yönelik tepkilere hak vermek yerine ya da hiç değilse olgunluk gösterip durumu kabullenmek yerine, tepkileri garipsediğini ima etmesini, olayı hafifseyen bir üslup kullanmasını yadırgadım.
Ahmet Hakan/Hürriyet
BİR yazara “başyazar” payesini verdiğiniz andan itibaren...
İki şeyden biri oluyor:
Ya o “yazar”ın görüşlerine “gazetenin görüşleri” muamelesi çekiliyor.
Ya da o “yazar”, kişisel görüşlerini “gazetenin görüşleri”ne uyarlamak zorunda kalıyor.
Yani...
İki durumda da fena halde bir “zorlama” söz konusu.
Hem yazara, hem de gazeteye büyük haksızlık!
Oysa...
Bir yazarın görüşlerinin, yayınlandığı gazeteyi bağlaması da...
Bir gazetenin yaklaşımını, bir yazar aracılığıyla ifade etmeye kalkması da...
Tam anlamıyla saçmalık!
Kısacası...
“Başyazarlık”, yapısal olarak yanlıştır.
Yıkılmalıdır. Kaldırılmalıdır.
Geç bile kalınmıştır.
Oktay Ekşi’ye tekme mi attım
ÖFKEYLE soruyorlar bana:
“Düşene tekme atmak delikanlılık mıdır?”
Düşenden kastettikleri Oktay Ekşi...
“İstifa etmeliydi, yakışanı yaptı” diye yazdım ya...
Öfkeli sorunun nedeni bu...
Cevap veriyorum: Her türden çirkinlik karşısında aslanlar gibi kükrerken, kendi gazetende ortaya çıkan bir çirkinlik karşısında suspus olursan...
İşte asıl o zaman delikanlılığa sığmayacak bir tutum almış olursun.
***
Doğrudur... Başkaları benzer hatalar yaptıklarında bırakın istifa etmeyi iltifata bile mazhar oluyorlar.
Doğrudur... Başkalarının yaptıkları çirkinlikler, ölçüsüzlükler, kabahatler görmezden geliniyor.
Ama başkaları böyle yapıyor diye...
Biz de mi aynısını yapacağız? Biz de mi çirkinliği görmezlikten geleceğiz? Biz de mi kabahati iltifatla karşılayacağız?
Kendi ayıbımızı, başkalarının ayıplarıyla mı dengelemeye kalkacağız?
Bir yazar “bizden” ise, ne yaparsa yapsın savunacak mıyız?
Kendi ayıbımızı görmeyip hep başkalarının ayıplarına mı yoğunlaşacağız?
Hep kol kırılıp yen içinde mi kalacak?
Peki o zaman?
Bir “ölçü” nasıl oluşturulacak?
Bir “ilkesel çerçeve”ye nasıl kavuşacağız?
Standardımız hep “cemaatçilik”, “taraftarlık”, “fanatiklik” mi olacak?
Eğer böyle davranırsak...
Her türlü seviyesizliği, hatayı, kabahati görmezden gelmiş olmaz mıyız?
İşte söylüyorum:
Ben buna boyun eğemem... Bu mümkün değil.
Oktay Ekşi’ye yönelik eleştirilerimin arkasındayım. Ona yönelik tepkileri de sonuna kadar haklı buluyorum.
***
Bana öfkelenenleri daha da öfkelendirmek pahasına yazmadan geçemeyeceğim:
Oktay Ekşi’nin veda yazısını da yadırgadım.
Kullandığı o çirkin ifadeye yönelik tepkilere hak vermek yerine ya da hiç değilse olgunluk gösterip durumu kabullenmek yerine, tepkileri garipsediğini ima etmesini, olayı hafifseyen bir üslup kullanmasını yadırgadım.
Ahmet Hakan/Hürriyet