Baskın Oran: Erdoğan buyurganlığını M. Kemal'den almış...
Siyaset bilimci Baskın Oran, Taraf'tan Tunca Öğreten'e verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Erdoğan için II. Abdülhamid ile M.Kemal'in sentezi olduğu benzetmesini yaptı.
Siyaset bilimci Prof. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
“Demokrasi yapıyoruz” diyerek, “Seçilmiş padişahlık yaptığını”
söyledi.
Prof. Oran, “Onu dengeleyebilecek iki şey var. Bir, ‘beni kimse
durduramaz’ psikolojisiyle yaptığı olaylardaki vahim hataları. Bu
Erdoğan’ın kendi kendini mahvedeceği anlamına geliyor. İki, en
büyük başarısı olan Anadolu sermayesinin burjuvalaşması... Çünkü
her zengin burjuvalaşır” dedi.
Baskın Oran, Tayyip Erdoğan’ı Mustafa Kemal Atatürk ile Osmanlı
padişahı Abdülhamit’in karışımı olduğunu söyleyerek, “Erdoğan,
Abdülhamid ile Mustafa Kemal’in sentezidir. Fakat ikisinin de kötü
taraflarını almıştır. Mesela Mustafa Kemal’in buyurganlığını
almıştır, Abdülhamid’in de İslamcılık politikasını” ifadelerini
kullandı.
Taraf gazetesinden Tunca Öğreten’in sorularını yanıtlayan Prof.
Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Öğreten’in
“Bu, M.Kemal-Abdülhamid sentezi” başlığıyla yayımlanan (17 Kasım
2014) söyleşisi şöyle:
Bu, M. Kemal-Abdülhamid sentezi
Erdoğan’ın “seçilmiş padişahlık yaptığını” söyleyen Baskın Oran “Bu
sistemi Anadolu burjuvazisi yıkacak” diye anlattı.
Son günlerde AKP’nin darbe yaptığı tartışılıyor. Darbeden
kasıt nedir?
Öncelikle o “darbe” kelimesini, “vesayet” olarak tercüme etmekte
fayda var. Türkiye, askerî vesayeti kaldırdığı için AKP’ye şükran
duymalı. Fakat aynı zamanda Erdoğan vesayetinin gelmesinden dolayı
da nefret etmeli. Asker diktatörlük yaparken, -en azından-
“Demokrasi yapıyoruz” demeyip, alenen diktatörlük yaptığını dile
getiriyordu. Ancak Erdoğan, “Demokrasi yapıyoruz” diyerek, seçilmiş
padişahlık yapıyor. Rejim değişmedi ama rezil edildi. Şu anda
parlamenter rejim geçerliyken, başkanlık sistemi uygulanıyor.
Olayın özeti bu... Bu arada rejimin sembollerini de
değiştiriyorlar.
Nasıl?
Mesela Atatürk Orman Çiftliği’ne Beş Tepe diyor. Buna hiç şüphe
yok: Erdoğan doyumsuz, yani gözü doymayan bir adam. Milletin
vergisiyle kendisini büyüteceğini düşündüğü bir takım şeyler
yapıyor. Bilmem kaç metre uzunluğundaki Mercedesler, lüks jetler,
bin odalı kaçak saraylar. Bunlar doyumsuzluğun sonucu.
Doyumsuzluğun yerine başka bir kelime kullanmak isterdim ama ceza
hukuku maddelerine sokarlar diye korkuyorum.
Erdoğan vesayetinin Batı’da yaşanmış bir örneği var
mı?
Batı ülkelerinde bunun örneklerine rastlanmaz. Batı’dan, çok önemli
millî kahramanlar çıkmış ve istekleri doğrultusunda sistemde bazı
değişiklikler de yapılmıştır elbette. Ancak bu değişiklikler
demokrasiyi zedelemez. En basit örneği; De Gaulle. Fransız
emperyalist imparatorluğunun dağılması sırasında ortaya çıktı ve
bunun suhuletle yapılmasını sağladı. Bazı şeyler De Gaulle’ün
istediği gibi oldu fakat bu durum demokrasiyi hiç bozmadı. Mesela
Cezayir konusunda ünlü filozof Jean- Paul Sartre bir laf etti,
bürokratlar da dedi ki “Bunu hemen içeri atalım.” De Gaulle hemen
karşı çıktı: “Sartre, Fransa’dır. İçeri atamazsınız.”
Erdoğan iktidarı ilk yıllarında Batı’ya çok yakındı.
Yaşanan “U” dönüşünün sebebi ne olabilir?
Erdoğan’dan önceki hükümetlerin ideolojisi, açık veya gizli olarak
Türk- İslam senteziydi. Türkçü olan Kemalist hükümetler bile
böyleydi çünkü gayrimüslimlere etno- dinsel temizlik uyguladılar.
Lozan’ın mürekkebi kurumamıştı üstelik. 120 bin İstanbullu Rum’dan
bugün geriye, bin 600 kişi kaldı. Erdoğan’ın ideolojisiyse İslam-
Türk sentezi... Yani önceliği İslam. Erdoğan ilk iki döneminde
Batılıların, Türkiye üzerindeki insan hakları taleplerine
direnmedi. Türkiye’ye çok fazla iyilik yaptı. Ancak ardından
Mitomani ve Hubris rahatsızlıkları başladı, “Beni kimse durduramaz.
Ben dünyaya örnek olacağım. Ben, Orta Doğu’nun hâkimiyim”
diyerek.
Niye?
Bu psikolojiye girmesinin sebebi hem kendi psikolojik yapısıydı,
hem de karşısında bir alternatifin, onu dengeleyecek bir gücün
olmayışıydı. Tabiat kuralıdır: Engellenmeyen güç, gidebildiği yere
kadar ilerler. Bir başkası tarafından dengelenene ya da kendi
kendini tüketene kadar... CHP’nin içindeki küçük bir grup dışında
AKP’ye denge olabilecek güç yok. Onun için Erdoğan aldı başını
gidiyor.
Erdoğan’ı dengeleyecek/ frenleyecek şey nedir?
Onu dengeleyebilecek iki şey var. Bir, “beni kimse durduramaz”
psikolojisiyle yaptığı olaylardaki vahim hataları. Bu Erdoğan’ın
kendi kendini mahvedeceği anlamına geliyor. İki, en büyük başarısı
olan Anadolu sermayesinin burjuvalaşması... Çünkü her zengin
burjuvalaşır. Demek istediğim; rüşvet alınarak, ihaleler verilerek
zenginleştirilen Anadolu burjuvası, Erdoğan’ın sonunu getirecek.
Niye beğenmeyecek, çünkü Erdoğan’ın ona zararlı olduğunu
anlayacak.
Yani...
Para kazanmak, burjuvazinin birincil amacıdır. Para kazanmanın; az
para yatırıp, çok para kazanmak olmadığını anlıyor yavaş yavaş
burjuva. Çünkü yanına Batılı demokratik değerleri koymazsa, bu
sistemin yürümeyeceğini biliyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği
Başkanı Bülent Atuk 1999’da şunu dedi: “Avrupa ve Amerika’da ‘made
in Turkey’ etiketli bir tişört giydirebilmek için bile olumlu bir
ülke imajına ihtiyaç var.” Bu AKP’nin yetiştirdiği, kaba saba
Anadolu Kaplanları var ya; onlar bir kuşak içinde burjuvalaşmaya,
rafine olmaya, yontulmaya ve demokratikleşmeye başladı bile.
Erdoğan’ın seçilmiş padişahlığının sonunu getirecek olan da onlar.
Biraz sabır.
Erdoğan vesayeti, sembollerin değiştirilmesi... Özel
hayatta dayatma yapıldığını söyleyenler de var.
Erdoğan, Abdülhamid ile Mustafa Kemal’in sentezidir. Fakat ikisinin
de kötü taraflarını almıştır. Mesela Mustafa Kemal’in
buyurganlığını almıştır, Abdülhamid’in de İslamcılık politikasını.
Buyurganlık, 1930’larda normaldi, 2014’lerde bunu yürütmekse mümkün
değil. Ki sen, halının renginden, kafe’de sigara içen adama kadar
karışıyorsun. Cumhurbaşkanı bir çocuğun sigarasına karışamaz, Kenan
Evren gibi... Hatırlarsınız Evren de, “Bir çizmeden üç ayakkabı
çıkıyor. Kadınlar üşüyorsa kalın çorap giysin” diyen ve böyle
şeylere karışan bir adamdı.
Bu buyurganlıktan doğanın da nasibini aldığını düşünüyor
musunuz?
Türkiye, ikinci sermaye birikimini yaşıyor. Bu insanlar, 80 yıl
boyunca aşağılandıkları için bir an önce sınıf atlama çabası
içindeler; Erdoğan’dan tutun da, Malatya’nın bir kasabasındaki
adama kadar. Yani “Akarken doldurmak” hikâyesi... Fakat bu
sürdürülebilir bir şey değil. Sen, rantı yüksek olduğu için kenti
yok ediyorsun. Bunun geri dönüşü yok. Vergilerimizle yapılan kaçak
Aksaray’ın, ya da Ankara Belediye Başkanı’nın kentin girişine
yaptığı sefil şehir kapılarının bir gün yıkılabileceğine inanıyor
musunuz? Bütün zevksizliğine rağmen yıkamayacaklar, iktidar değişse
bile. Bir takım herifler çıkacak ve millî servet diyecek. Enver
Paşa’nın hikâyesi gibi zırt pırt kanun çıkarıyorlar. Mevcut
kanunlara da riayet etmiyorlar ki. Zeytinlik Kanunu var yahu. Öyle
kafana göre kesemezsin, yıkamazsın, sökemezsin.
Kanunlara riayet etmiyorlar diyorsunuz. Hatırlarsınız, HSYK
seçimleri öncesinde hükümete yakın Yargıda Birlik Platformu’nun
seçimleri kaybetmesi durumunda, sonuçların gayrı meşru sayılacağı
ifade edilmişti.
İnanılır gibi değil. Bunun adı, gözü kararmışlıktır. Bu, onları
mahvedecek. Ama bu arada Türkiye’yi de... İktidarın durumu, kasaba
ezilmişliğinin doğurduğu aç gözlülüktür. Sanırım yargılanacaklarını
düşünmüyorlar. Menderes de düşünmüyordu, Kenan Evren de. Bunun
vebali CHP’nin boynunadır. CHP’nin içinde bir küçük grup var ve
onlar partinin 1930’lardan 2014’lere gelmesini engelliyor.
1930’lar demişken... Türban yaşının okullarda dokuza
indirilmesi ne anlama geliyor?
Türban yaşını dokuza indirdiler çünkü Hz. Muhammed, Hz. Ayşe’yi o
yaşta aldı. Suudi Arabistan gibi sıcak iklimlerde, çocuklar o
yaşlarda ergenliğe erişirlerdi. O bölgelerin geleneklerine göre de
âdet görmüş kız çocuğu evlilik çağına girmiş demekti. Şimdi
soruyorum: Arabistan’a göre çok daha Kuzey’de ve soğuk olan Türkiye
Cumhuriyeti’nde hangi milletvekilinin kızı dokuz yaşında âdet
oluyor? Böyle şey olur mu?
Olur mu?
Olmaz tabii ki. Gidip Orta Asya ülkelerinden örnek alsınlar.
Kazakistan Devlet Başkanı dedi ki; “Biz Müslümanız ama Arap
değiliz”. Bu laf çok anlamlı.
AKP bu yüzden mi Müslüman Kardeşlerin Türkiye şubesi olarak
algılanıyor?
AKP, Müslüman Kardeşlerin Türkiye şubesidir...
Evet...
Zaten bu sebepten ötürü Esad’a taktı. Mısır’da, Müslüman
Kardeşlerin merkezinde, Sisi, Mursi’yi bir darbeyle düşürdü. Yani
Baasçılar kazandı. Baasçılar kim: Arap Kemalistleri. Esad da
Baas’ın Suriye şubesi işte. Arap Baharı’nın estiği ülkelere bakacak
olursak; Tunus’ta Müslüman Kardeşlerin şubesi Ennahda kaybetti.
Libya kaos içinde. Mısır malum... Geriye Suriye kaldı. Fakat Esad
bir türlü düşmüyor. Esad’a takmasının da sebebi, onu düşürüp yerine
Müslüman Kardeşleri getirmek ve yalnızlıktan kurtulmak.
Ama AKP hâlâ iktidarda... Bunu nasıl
açıklıyorsunuz?
80 yıllık cumhuriyet döneminde yaşadıkları mazlumiyet duygusunun
sermayesini yiyorlar ve iktidar koltuğunda oturuyorlar. Fakat bunu
çok hızlı yiyorlar. İnanılmaz bir miras yedilik ve aç gözlülükle
sömürüyorlar.
Her ne kadar Kürtleri oyaladığı ifade edilse de, Çözüm
Süreci’nin, AKP iktidarını güçlendirdiğini söyleyebilir
miyiz?
Genel düzen tamamen anti- demokratik ve kötüye gidiyor. Eğer bir
ülkede demokrasi yoksa, Kürt sorunu da, Alevi sorunu da çözülemez.
Bir yandan Kürt reformlarını yapmıyorsun, bir yandan da Kobani’ye
nefret duyuyorsun. Neden, çünkü Türkiye’ye de bulaşır diye
korkuyorlar. Eğer sen Kürtleri son ferdine kadar kesemeyeceksen,
şiddet uygulama onlara. Milliyet milliyetçiliği, şiddet şiddeti
doğurur. Bu durumda AKP nasıl desteklenebilir ki. Dikkat ederseniz
AKP’nin bu kadar desteklenmesinin sebebi, daha önceki hükümetlerin
çok kötü olmasıdır. Özellikle de kamusal özgürlükler konusunda ve
gayrimüslimlerin mallarının bağırta bağırta ellerinden
alınmasında.
Müslümanların mazlumiyeti ne zaman sona
erecek?
Laik olmayan bir Müslüman bile, eğer birazcık önünü görmek
istiyorsa; Erdoğan iktidarının bitirilmesi için ayağa kalkmalı.
Fakat bu işler zaman ister.
Erdoğan’ın yerine Davutoğlu’nun gelmesi, zamanın
kısalmasına neden olur mu?
Davutoğlu’nun en büyük handikabı, Erdoğan gibi sert ve karizmatik
bir liderin ardından Başbakan olması. Bir Uluslararası İlişkiler
profesörünün, din dersi zorunluluğunun kaldırılması yönünde
AİHM’nin verdiği bağlayıcı karar için “Biz, o kararların hangi
şartlar altında alındığını biliyoruz, bu yüzden kararı tanımıyoruz”
demesi korkunç bir şey! Davutoğlu, resmen, aldığı bilimi
reddediyor.
Berbat da olsa, Erdoğan bir model yarattı. Davutoğlu’nun sahnede o
modeli oynayabilmesi için de Erdoğanlaşması gerekiyor.
Muhalefet yok diyorsunuz. Murat Belge ise son zamanlarda
gerçek muhalefetin AKP içinden çıkacağını dile getiriyor. AKP
içindeki muhalefet, Davutoğlu’nun, Erdoğan’laşamadığı noktada mı
ortaya çıkar?
AKP o kadar gözü kara ve fütursuzca ilerliyor ki, kendi içlerindeki
adamlar da buna karşı çıkacak. Daha önce Erdoğan’a karşı çıkmak
azcık zordu fakat şimdi Davutoğlu’na karşı çıkar gibi ona da
muhalefet edecekler. Her şeyin ötesinde Erdoğan’ı Müslüman olarak
tanımlıyoruz. Tek kelimeyle dini tarif et desem ne dersiniz?
Ahlâk mı?
İyi insan olmak... Gerçi ahlâklı olmak da iyi insan olmanın bir
kuralıdır. Bu adam dine, Müslümanlığa aykırı o kadar çok iş yapıyor
ki; AKP ve toplum içindeki gerçek müminler, “Demokrasi, artı İslam”
diyenler yakın bir zamanda kalkıp ona karşı çıkacak. Murat’ın
söylediği bence tam da buna tekabül ediyor.
Cemaat ile yollarını ayıran hükümetin, Ergenekoncular ile
anlaştığı söyleniyor. Bunu 90’lara geri dönüş olarak mı okumak
gerek?
Ben belli dönemlerde yoğun ölüm tehditleri aldım. Bu tehditler,
Ergenekon davası açıldıktan sonra bir anda kesildi. Bunları belki
Ergenekoncular emretmedi. Ancak, balığın baştan koktuğu kuralına
dayanarak açıklamak istiyorum: O herifler demeçler verdikçe,
sokaktaki geri zekâlılar da kendilerine vazife çıkardılar. O kadar
geri zekâlı ve cüretkârlar ki, “Baskın Oran’ı öldüreceğim” diye
yazdığı mektubu Bolu Emniyeti’ne göndermiş. O ana kadar, benim
yaptığım onlarca başvuruya sessiz kalan savcılar, kendilerini dava
açmak zorunda hissetiler. Fakat adama önce altı ay hapis cezası
verdiler, sonra da duruşmadaki iyi halinden ötürü serbest
bıraktılar. Oysa adam hiçbir duruşmaya gelmemişti.
Biraz daha açar mısınız?
AKP, paralel bahanesiyle muhalefeti tasfiye etmeye kalkınca,
müttefik bulmak gerekti. Bu yüzden şimdi askerle ittifak yapıyor.
Dikkat ederseniz faili meçhuller, işte tam da bu zamana denk
gelmeye başladı. Faili meçhul cinayetlerin sayısı şu an az olduğu
için tam bir model yok, kimin gerçekleştirdiğini söylemek doğru
değil. Göstermek istediğim bu çarpıcı benzerlik.