17 Kas 2014 10:54 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:55

Baskın Oran: Erdoğan buyurganlığını M. Kemal'den almış...

Siyaset bilimci Baskın Oran, Taraf'tan Tunca Öğreten'e verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Erdoğan için II. Abdülhamid ile M.Kemal'in sentezi olduğu benzetmesini yaptı.

Siyaset bilimci Prof. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Demokrasi yapıyoruz” diyerek, “Seçilmiş padişahlık yaptığını” söyledi.

Prof. Oran, “Onu dengeleyebilecek iki şey var. Bir, ‘beni kimse durduramaz’ psikolojisiyle yaptığı olaylardaki vahim hataları. Bu Erdoğan’ın kendi kendini mahvedeceği anlamına geliyor. İki, en büyük başarısı olan Anadolu sermayesinin burjuvalaşması... Çünkü her zengin burjuvalaşır” dedi.

Baskın Oran, Tayyip Erdoğan’ı Mustafa Kemal Atatürk ile Osmanlı padişahı Abdülhamit’in karışımı olduğunu söyleyerek, “Erdoğan, Abdülhamid ile Mustafa Kemal’in sentezidir. Fakat ikisinin de kötü taraflarını almıştır. Mesela Mustafa Kemal’in buyurganlığını almıştır, Abdülhamid’in de İslamcılık politikasını” ifadelerini kullandı.

Taraf gazetesinden Tunca Öğreten’in sorularını yanıtlayan Prof. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Öğreten’in “Bu, M.Kemal-Abdülhamid sentezi” başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:

Bu, M. Kemal-Abdülhamid sentezi

Erdoğan’ın “seçilmiş padişahlık yaptığını” söyleyen Baskın Oran “Bu sistemi Anadolu burjuvazisi yıkacak” diye anlattı.

Son günlerde AKP’nin darbe yaptığı tartışılıyor. Darbeden kasıt nedir?

Öncelikle o “darbe” kelimesini, “vesayet” olarak tercüme etmekte fayda var. Türkiye, askerî vesayeti kaldırdığı için AKP’ye şükran duymalı. Fakat aynı zamanda Erdoğan vesayetinin gelmesinden dolayı da nefret etmeli. Asker diktatörlük yaparken, -en azından- “Demokrasi yapıyoruz” demeyip, alenen diktatörlük yaptığını dile getiriyordu. Ancak Erdoğan, “Demokrasi yapıyoruz” diyerek, seçilmiş padişahlık yapıyor. Rejim değişmedi ama rezil edildi. Şu anda parlamenter rejim geçerliyken, başkanlık sistemi uygulanıyor. Olayın özeti bu... Bu arada rejimin sembollerini de değiştiriyorlar.

Nasıl?

Mesela Atatürk Orman Çiftliği’ne Beş Tepe diyor. Buna hiç şüphe yok: Erdoğan doyumsuz, yani gözü doymayan bir adam. Milletin vergisiyle kendisini büyüteceğini düşündüğü bir takım şeyler yapıyor. Bilmem kaç metre uzunluğundaki Mercedesler, lüks jetler, bin odalı kaçak saraylar. Bunlar doyumsuzluğun sonucu. Doyumsuzluğun yerine başka bir kelime kullanmak isterdim ama ceza hukuku maddelerine sokarlar diye korkuyorum.

Erdoğan vesayetinin Batı’da yaşanmış bir örneği var mı?

Batı ülkelerinde bunun örneklerine rastlanmaz. Batı’dan, çok önemli millî kahramanlar çıkmış ve istekleri doğrultusunda sistemde bazı değişiklikler de yapılmıştır elbette. Ancak bu değişiklikler demokrasiyi zedelemez. En basit örneği; De Gaulle. Fransız emperyalist imparatorluğunun dağılması sırasında ortaya çıktı ve bunun suhuletle yapılmasını sağladı. Bazı şeyler De Gaulle’ün istediği gibi oldu fakat bu durum demokrasiyi hiç bozmadı. Mesela Cezayir konusunda ünlü filozof Jean- Paul Sartre bir laf etti, bürokratlar da dedi ki “Bunu hemen içeri atalım.” De Gaulle hemen karşı çıktı: “Sartre, Fransa’dır. İçeri atamazsınız.”

Erdoğan iktidarı ilk yıllarında Batı’ya çok yakındı. Yaşanan “U” dönüşünün sebebi ne olabilir?

Erdoğan’dan önceki hükümetlerin ideolojisi, açık veya gizli olarak Türk- İslam senteziydi. Türkçü olan Kemalist hükümetler bile böyleydi çünkü gayrimüslimlere etno- dinsel temizlik uyguladılar. Lozan’ın mürekkebi kurumamıştı üstelik. 120 bin İstanbullu Rum’dan bugün geriye, bin 600 kişi kaldı. Erdoğan’ın ideolojisiyse İslam- Türk sentezi... Yani önceliği İslam. Erdoğan ilk iki döneminde Batılıların, Türkiye üzerindeki insan hakları taleplerine direnmedi. Türkiye’ye çok fazla iyilik yaptı. Ancak ardından Mitomani ve Hubris rahatsızlıkları başladı, “Beni kimse durduramaz. Ben dünyaya örnek olacağım. Ben, Orta Doğu’nun hâkimiyim” diyerek.

Niye?

Bu psikolojiye girmesinin sebebi hem kendi psikolojik yapısıydı, hem de karşısında bir alternatifin, onu dengeleyecek bir gücün olmayışıydı. Tabiat kuralıdır: Engellenmeyen güç, gidebildiği yere kadar ilerler. Bir başkası tarafından dengelenene ya da kendi kendini tüketene kadar... CHP’nin içindeki küçük bir grup dışında AKP’ye denge olabilecek güç yok. Onun için Erdoğan aldı başını gidiyor.

Erdoğan’ı dengeleyecek/ frenleyecek şey nedir?

Onu dengeleyebilecek iki şey var. Bir, “beni kimse durduramaz” psikolojisiyle yaptığı olaylardaki vahim hataları. Bu Erdoğan’ın kendi kendini mahvedeceği anlamına geliyor. İki, en büyük başarısı olan Anadolu sermayesinin burjuvalaşması... Çünkü her zengin burjuvalaşır. Demek istediğim; rüşvet alınarak, ihaleler verilerek zenginleştirilen Anadolu burjuvası, Erdoğan’ın sonunu getirecek. Niye beğenmeyecek, çünkü Erdoğan’ın ona zararlı olduğunu anlayacak.

Yani...

Para kazanmak, burjuvazinin birincil amacıdır. Para kazanmanın; az para yatırıp, çok para kazanmak olmadığını anlıyor yavaş yavaş burjuva. Çünkü yanına Batılı demokratik değerleri koymazsa, bu sistemin yürümeyeceğini biliyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Bülent Atuk 1999’da şunu dedi: “Avrupa ve Amerika’da ‘made in Turkey’ etiketli bir tişört giydirebilmek için bile olumlu bir ülke imajına ihtiyaç var.” Bu AKP’nin yetiştirdiği, kaba saba Anadolu Kaplanları var ya; onlar bir kuşak içinde burjuvalaşmaya, rafine olmaya, yontulmaya ve demokratikleşmeye başladı bile. Erdoğan’ın seçilmiş padişahlığının sonunu getirecek olan da onlar. Biraz sabır.

Erdoğan vesayeti, sembollerin değiştirilmesi... Özel hayatta dayatma yapıldığını söyleyenler de var.

Erdoğan, Abdülhamid ile Mustafa Kemal’in sentezidir. Fakat ikisinin de kötü taraflarını almıştır. Mesela Mustafa Kemal’in buyurganlığını almıştır, Abdülhamid’in de İslamcılık politikasını. Buyurganlık, 1930’larda normaldi, 2014’lerde bunu yürütmekse mümkün değil. Ki sen, halının renginden, kafe’de sigara içen adama kadar karışıyorsun. Cumhurbaşkanı bir çocuğun sigarasına karışamaz, Kenan Evren gibi... Hatırlarsınız Evren de, “Bir çizmeden üç ayakkabı çıkıyor. Kadınlar üşüyorsa kalın çorap giysin” diyen ve böyle şeylere karışan bir adamdı.

Bu buyurganlıktan doğanın da nasibini aldığını düşünüyor musunuz?

Türkiye, ikinci sermaye birikimini yaşıyor. Bu insanlar, 80 yıl boyunca aşağılandıkları için bir an önce sınıf atlama çabası içindeler; Erdoğan’dan tutun da, Malatya’nın bir kasabasındaki adama kadar. Yani “Akarken doldurmak” hikâyesi... Fakat bu sürdürülebilir bir şey değil. Sen, rantı yüksek olduğu için kenti yok ediyorsun. Bunun geri dönüşü yok. Vergilerimizle yapılan kaçak Aksaray’ın, ya da Ankara Belediye Başkanı’nın kentin girişine yaptığı sefil şehir kapılarının bir gün yıkılabileceğine inanıyor musunuz? Bütün zevksizliğine rağmen yıkamayacaklar, iktidar değişse bile. Bir takım herifler çıkacak ve millî servet diyecek. Enver Paşa’nın hikâyesi gibi zırt pırt kanun çıkarıyorlar. Mevcut kanunlara da riayet etmiyorlar ki. Zeytinlik Kanunu var yahu. Öyle kafana göre kesemezsin, yıkamazsın, sökemezsin.

Kanunlara riayet etmiyorlar diyorsunuz. Hatırlarsınız, HSYK seçimleri öncesinde hükümete yakın Yargıda Birlik Platformu’nun seçimleri kaybetmesi durumunda, sonuçların gayrı meşru sayılacağı ifade edilmişti.

İnanılır gibi değil. Bunun adı, gözü kararmışlıktır. Bu, onları mahvedecek. Ama bu arada Türkiye’yi de... İktidarın durumu, kasaba ezilmişliğinin doğurduğu aç gözlülüktür. Sanırım yargılanacaklarını düşünmüyorlar. Menderes de düşünmüyordu, Kenan Evren de. Bunun vebali CHP’nin boynunadır. CHP’nin içinde bir küçük grup var ve onlar partinin 1930’lardan 2014’lere gelmesini engelliyor.

1930’lar demişken... Türban yaşının okullarda dokuza indirilmesi ne anlama geliyor?

Türban yaşını dokuza indirdiler çünkü Hz. Muhammed, Hz. Ayşe’yi o yaşta aldı. Suudi Arabistan gibi sıcak iklimlerde, çocuklar o yaşlarda ergenliğe erişirlerdi. O bölgelerin geleneklerine göre de âdet görmüş kız çocuğu evlilik çağına girmiş demekti. Şimdi soruyorum: Arabistan’a göre çok daha Kuzey’de ve soğuk olan Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi milletvekilinin kızı dokuz yaşında âdet oluyor? Böyle şey olur mu?

Olur mu?

Olmaz tabii ki. Gidip Orta Asya ülkelerinden örnek alsınlar. Kazakistan Devlet Başkanı dedi ki; “Biz Müslümanız ama Arap değiliz”. Bu laf çok anlamlı.

AKP bu yüzden mi Müslüman Kardeşlerin Türkiye şubesi olarak algılanıyor?

AKP, Müslüman Kardeşlerin Türkiye şubesidir...

Evet...

Zaten bu sebepten ötürü Esad’a taktı. Mısır’da, Müslüman Kardeşlerin merkezinde, Sisi, Mursi’yi bir darbeyle düşürdü. Yani Baasçılar kazandı. Baasçılar kim: Arap Kemalistleri. Esad da Baas’ın Suriye şubesi işte. Arap Baharı’nın estiği ülkelere bakacak olursak; Tunus’ta Müslüman Kardeşlerin şubesi Ennahda kaybetti. Libya kaos içinde. Mısır malum... Geriye Suriye kaldı. Fakat Esad bir türlü düşmüyor. Esad’a takmasının da sebebi, onu düşürüp yerine Müslüman Kardeşleri getirmek ve yalnızlıktan kurtulmak.

Ama AKP hâlâ iktidarda... Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

80 yıllık cumhuriyet döneminde yaşadıkları mazlumiyet duygusunun sermayesini yiyorlar ve iktidar koltuğunda oturuyorlar. Fakat bunu çok hızlı yiyorlar. İnanılmaz bir miras yedilik ve aç gözlülükle sömürüyorlar.

Her ne kadar Kürtleri oyaladığı ifade edilse de, Çözüm Süreci’nin, AKP iktidarını güçlendirdiğini söyleyebilir miyiz?

Genel düzen tamamen anti- demokratik ve kötüye gidiyor. Eğer bir ülkede demokrasi yoksa, Kürt sorunu da, Alevi sorunu da çözülemez. Bir yandan Kürt reformlarını yapmıyorsun, bir yandan da Kobani’ye nefret duyuyorsun. Neden, çünkü Türkiye’ye de bulaşır diye korkuyorlar. Eğer sen Kürtleri son ferdine kadar kesemeyeceksen, şiddet uygulama onlara. Milliyet milliyetçiliği, şiddet şiddeti doğurur. Bu durumda AKP nasıl desteklenebilir ki. Dikkat ederseniz AKP’nin bu kadar desteklenmesinin sebebi, daha önceki hükümetlerin çok kötü olmasıdır. Özellikle de kamusal özgürlükler konusunda ve gayrimüslimlerin mallarının bağırta bağırta ellerinden alınmasında.

Müslümanların mazlumiyeti ne zaman sona erecek?

Laik olmayan bir Müslüman bile, eğer birazcık önünü görmek istiyorsa; Erdoğan iktidarının bitirilmesi için ayağa kalkmalı. Fakat bu işler zaman ister.

Erdoğan’ın yerine Davutoğlu’nun gelmesi, zamanın kısalmasına neden olur mu?

Davutoğlu’nun en büyük handikabı, Erdoğan gibi sert ve karizmatik bir liderin ardından Başbakan olması. Bir Uluslararası İlişkiler profesörünün, din dersi zorunluluğunun kaldırılması yönünde AİHM’nin verdiği bağlayıcı karar için “Biz, o kararların hangi şartlar altında alındığını biliyoruz, bu yüzden kararı tanımıyoruz” demesi korkunç bir şey! Davutoğlu, resmen, aldığı bilimi reddediyor.
Berbat da olsa, Erdoğan bir model yarattı. Davutoğlu’nun sahnede o modeli oynayabilmesi için de Erdoğanlaşması gerekiyor.

Muhalefet yok diyorsunuz. Murat Belge ise son zamanlarda gerçek muhalefetin AKP içinden çıkacağını dile getiriyor. AKP içindeki muhalefet, Davutoğlu’nun, Erdoğan’laşamadığı noktada mı ortaya çıkar?

AKP o kadar gözü kara ve fütursuzca ilerliyor ki, kendi içlerindeki adamlar da buna karşı çıkacak. Daha önce Erdoğan’a karşı çıkmak azcık zordu fakat şimdi Davutoğlu’na karşı çıkar gibi ona da muhalefet edecekler. Her şeyin ötesinde Erdoğan’ı Müslüman olarak tanımlıyoruz. Tek kelimeyle dini tarif et desem ne dersiniz?

Ahlâk mı?

İyi insan olmak... Gerçi ahlâklı olmak da iyi insan olmanın bir kuralıdır. Bu adam dine, Müslümanlığa aykırı o kadar çok iş yapıyor ki; AKP ve toplum içindeki gerçek müminler, “Demokrasi, artı İslam” diyenler yakın bir zamanda kalkıp ona karşı çıkacak. Murat’ın söylediği bence tam da buna tekabül ediyor.

Cemaat ile yollarını ayıran hükümetin, Ergenekoncular ile anlaştığı söyleniyor. Bunu 90’lara geri dönüş olarak mı okumak gerek?

Ben belli dönemlerde yoğun ölüm tehditleri aldım. Bu tehditler, Ergenekon davası açıldıktan sonra bir anda kesildi. Bunları belki Ergenekoncular emretmedi. Ancak, balığın baştan koktuğu kuralına dayanarak açıklamak istiyorum: O herifler demeçler verdikçe, sokaktaki geri zekâlılar da kendilerine vazife çıkardılar. O kadar geri zekâlı ve cüretkârlar ki, “Baskın Oran’ı öldüreceğim” diye yazdığı mektubu Bolu Emniyeti’ne göndermiş. O ana kadar, benim yaptığım onlarca başvuruya sessiz kalan savcılar, kendilerini dava açmak zorunda hissetiler. Fakat adama önce altı ay hapis cezası verdiler, sonra da duruşmadaki iyi halinden ötürü serbest bıraktılar. Oysa adam hiçbir duruşmaya gelmemişti.

Biraz daha açar mısınız?

AKP, paralel bahanesiyle muhalefeti tasfiye etmeye kalkınca, müttefik bulmak gerekti. Bu yüzden şimdi askerle ittifak yapıyor. Dikkat ederseniz faili meçhuller, işte tam da bu zamana denk gelmeye başladı. Faili meçhul cinayetlerin sayısı şu an az olduğu için tam bir model yok, kimin gerçekleştirdiğini söylemek doğru değil. Göstermek istediğim bu çarpıcı benzerlik.