Baskı Dönemlerinde Herkes Bedel Öder... Yandaşlar Da!

İktidara yakınlığıyla bilinen gazetelerde çalışanlar yakın zamana kadar, iktidarın gazetelere ve gazetecilere yönelik sert tavrının sadece muhalifleri hedef aldığını düşünüyordu.
Böyle düşünmekte de haklıydılar…
Çünkü çok sayıda muhalif gazeteci, özellikle son beş yılda büyük bedeller ödedi.
Kimi doğruluğu kanıtlanamayan CD’ler ve virüsle gönderildiği tespit edilen belgeler yüzünden cezaevine konuldu; kimileri işten çıkarıldı…
İşten çıkarılmayanların yazıları sansürlendi, yıllardır maaşlarına tek kuruş zam yapılmadı.
Yazacakları konular kısıtlandı.
Muhalif gazetecilerin “yandaş” olarak nitelendirdikleri yazarlar ve gazetecilerin ise tuzu kuruydu…
Çünkü iktidara değil, muhalefete muhalefet yaparak değirmenlerini döndürüyorlardı.
Kamuoyunda çok tartışılan konularda bile iktidarın hatalarını görmezden geliyor, tek satır bile eleştiri yazısı yazmıyorlardı.

“İktidar yandaşı medya”da bu kuralı önce Star yazarı Mehmet Altan bozdu ve eleştiri dozu çok yumuşak birkaç yazı yazdığı için gazetesinden gönderildi.
Şimdi yeni bir “Mehmet Altan vakası” ile karşı karşıyayız…
Yeni Şafak yazarı Ali Akel, Başbakan Erdoğan’ı eleştirmeye kalkıştı; işinden oldu…
Adını bilirsiniz, bilmezsiniz… Yazılarını okursunuz, okumazsınız… Tam 16 yıl emek vermişti Ali Akel Yeni Şafak’a…
Yani; gazetenin taşıyıcı kolonlarındandı…
On altı yıl boyunca; gazetesinin yayın politikasına aykırı tek bir haber, yazı yazmadı…
Yani iktidar açısından “sicili temiz” bir meslektaşımızdı.
Ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki; kimse sicilinizin temiz olmasına ya da geçmişteki “hayırlı, yararlı hizmetlerinize” bakmıyor…
En küçük bir eleştiriye mi kalkıştınız; ipinizi çekiveriyorlar…
Muhalif gazeteciler bu açıdan daha şanslı…
Çünkü arkalarında ciddi bir kamuoyu var…
İşte bu yüzden Yılmaz Özdil, Mehmet Tezkan, Mustafa Mutlu, Can Ataklı, Melih Aşık gibi gazeteciler hâlâ yazmaya devam edebiliyor.
Çünkü patronları onlardan kurtulmaya cesaret edemiyor. Ederlerse, karşılığını büyük bir prestij ve tiraj kaybı olarak ödeyeceklerini biliyor…
Oysa “yandaş medyada” böyle bir kaygı yok…
Çünkü hiçbir okur, “Yazarımızı neden işten attınız?” diye tepki koymuyor…
Böyle olunca da kazayla en küçük bir eleştiride bulunan yazarın ipi çekiliyor…
Ve işin ilginci o yazar; bir daha da belini doğrultamıyor.
***
Kısacası; baskı dönemleri sadece muhalifler için değil, tüm gazeteciler için mayınlı bir arazidir…
Bu arazide yürümek zor ve tehlikelidir.
Yılların “uysal çocuğu” Ali Akel; bilerek ya da bilmeyerek bir mayına bastı ve yok edildi.
Umarım onun başına gelenler; yandaş gazetelerde, televizyonlarda çalışan ve kendilerini “garantide” gören tüm meslektaşlarımıza ders olur.
***
Ali Akel, bugün attığı twitt’lerde, “Patronlarımı, yayın yönetmenimi, kardeş bildiğim çalışma arkadaşlarımı, hepsini anlıyorum. Çünkü, zor zamanlar vardır ve biz bugün her zaman olduğundan daha da zor bir dönemden geçiyoruz. Böyle dönemlerde konuşmanın, yazmanın bedeli vardır. Birileri her zaman bu bedeli öder” diyor…
Keşke bu gerçeği binlerce gazeteci “bedel öderken” görebilseydi ve daha dik durabilseydi…
Kim bilir; belki o zaman bugünkü gibi “tek başına" kalmazdı.
Evet dönem, bütün gazeteciler için “bedel ödeme” dönemi…
Bugün keyfi yerinde olanın, yarın başına ne geleceğini kimse bilemez…
Bu yüzden iktidara yakın gazetelerde, televizyonlarda çalışan tüm meslektaşlarımı işsiz kalmamak uğruna omurgalarını bükmemeye davet ediyorum.
Çünkü düşüncesi ne olursa olsun, omurgalı gazeteciye her yerde iş vardır…
Omurgasız olup, günün birinde kurban edilenler ise yalnız kalmaya mahkumdur.