12 Kas 2008 10:26 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:23

BAŞBAKAN'IN HIŞMINA UĞRAYAN FEHMİ KORU: "CÜCELER DİYARINDA DEV,DEVLERİN DİYARINDA CÜCE OLMANIN BİR BEDELİ VAR"!..

İktidara yakın olmak için bütün ilkelerini feda edebilecek niceleri var. Sütunlarını tepe tepe kullandıran, iktidar sahibinden gelecek bir gülücüğe bütün güvenilirliğini teslim eden üstadlar gördü bu meslek...İyi de, ben onlardan değilim.

Ben buyum işte


Cumhurbaşkanı ile başbakan haftada bir gün biraraya gelmiyorlar mı? Bildiğim kadar geliyorlar. Birlikte geçirdikleri saatler ve dakikalar boyunca herhalde devletin hassas politikaları üzerine de konuşuyorlardır. Sadece resmi buluşmalarda değil, sosyal ortamlarda da... Ya da son örneği geçtiğimiz günlerde iki tarafa da yakın bir milletvekilinin evinde biraraya gelmelerinde yaşandığı gibi gözlerden uzak da görüş alış-verişinde bulunuyorlardır...

Görüştüklerini, konuştuklarını, görüş alış-verişinde bulunduklarını varsaymamız gerçeklere uygundur.

Böyle bir durumda her ikisinin de benim aracılığıma hiçbir biçimde ihtiyaç duymayacaklarını herhalde kabul edersiniz... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'Kürt sorunu' ile ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan'dan farklı düşüncelere sahipse, bunu ifadeyi neden bana ihale etsin ki?

Devletin işleyişinde kimsenin benim aracılığıma ihtiyacı yok.

İster inanın ister inanmayın, benim karakterim de böyle misyonlar üstlenmeye müsait değildir. Aracılıktan, arabuluculuktan, başkaları namına devreye girmekten hazzetmem. Ne şimdi ne de geçmişte, hiçbir 'devletlu' adına, herhangi bir misyon üstlenmiş değilim.

'Kimselere adaletsiz davranmama' gibi de bir hassasiyetim vardır. Birisi hakkında konuşacak veya yazacak isem, o kişinin iyi taraflarını görmezden gelip yalnızca olumsuzlukları üzerinde yoğunlaşmam. Yazılarım ortada: "Eğriye eğri, doğruya doğru" deyip yürüyorum yıllardan beri... Kendime yakın hissettiğim kişilerle farklılaşan bir noktaya geldiğimde, karşı tarafta yanlışlık gördüğümde, doğrudan sapıldığına inandığımda, bunu en nazik biçimde ifadeye çalışırım.

Ara bozmak, karalamak, yanlışa sürüklemek benim tarzım değildir...

Bunun tam tersi bir ortamda, yanlış yöntemlerin genel-geçer değere dönüştüğü bir mesleği sürdürdüğümü biliyorum elbette. İktidara yakın olmak için bütün ilkelerini feda edebilecek niceleri var. Sütunlarını tepe tepe kullandıran, iktidar sahibinden gelecek bir gülücüğe bütün güvenilirliğini teslim eden üstadlar gördü bu meslek...

İyi de, ben onlardan değilim.

Savunduğum doğrular kendi doğrularım, sergilediğim ve karşı çıktığım yanlışlar da bana göre yanlışlar... Başkalarının doğrularını ve yanlışlarını paylaşmak zorunda değilim. Doğru bildiğim yanlış çıkınca ya da yanlış bellediğim doğruysa bunu itiraftan da kaçınmadım bugüne kadar.

Övünebileceğim bir nokta şudur: Okurlarımı hiçbir zaman bile bile yanlışa sürüklemedim. Dün farklı, bugün farklı görüşlere imza attığım hiç olmadı.

NTV'de katıldığım programda söylediklerime -çarpıcı başlık derdiyle kısaltma yapanların özetlerine değil de söylediklerimin bütününe- yakından baktığınızda, yukarıda genel esaslarını belirlediğim temel özelliklerin bütününü fark edeceksiniz: Adaletsizlikten kaçınma, her durumda doğruları savunma, hep kendi görüşlerini ifade...

Aynı ilkeleri korumaya, aynı samimiyet içerisinde görüş serdetmeye yarın da, ondan sonraki gün de devam edeceğim. Bunun için yazıyor ve konuşuyorum ben.

Zor bir iş olduğunu herhalde sizler de takdir edersiniz. Cüceler diyarında dev, devler diyarında cüce olmanın bir bedeli vardır. İlkesiz ortamlarda göze batanlar ilkeli olanlardır. Herkes iktidar sahiplerinden ilgi beklerken iktidara bir telefon uzaklıktaki sizin o telefonu hemen hiç kullanmadığınıza inanan pek çıkmaz.

Ne yapayım, ben buyum işte.


Fehmi Koru/YENİ ŞAFAK