Başbakan'ın eşi Sare Davutoğlu ilk röportajını verdi!
Röportaj vermeyi, fotoğraf çektirmeyi çok sevmeyen Sare Davutoğlu, 5. Uluslararası İş Kadınları Forumu'nun yapıldığı Katar'dan dönüşünde gazetecilere röportaj verdi.
Milliyet'ten Serpil Çevikcan, Sare Davutoğlu'nun, eşinin Başbakan
olmasıyla yaşadıkları değişimi, aile hayatıyla ilgili önemli
ayrıntıları, kadınların sorunlarını ve başörtüsü meselesini
anlattığı açıklamalarını derledi.
İŞTE O RÖPORTAJ
Çok röportaj vermeyi sevmiyorsunuz, neden?
Çok ön plana çıkmak biraz karakterle ilgili bir şey. Sonuçta asıl
olan Ahmet Bey.
Ahmet Bey siyasete girdikten sonra hayatınızda ne
değişti?
Ahmet Bey’e en çok ısrar 2007’den evvel oldu. Bacakta bir aşil
tendonu vardır bilirsiniz, çok önemlidir. Futbol oynarken onu
incitmişti ve İstanbul’daydık. Seçim için son başvuruların olduğu
dönemdi. O gün hiç unutmuyorum Ankara’dan 5-6 bürokrat geldi,
siyaset için ikna etmeye çalıştı. Aynı esnada Bilim ve Sanat
Vakfı’ndan da bir grup vardı, onlar da tam tersi için
uğraşıyorlardı. Ben girmemesi taraftarıydım ama ben her zaman Ahmet
Bey’in doğru karar vereceğine inanırdım. Fikrime çok değer verir
ama verdiği kararın arkasında dururum. Sonuçta 2007’de kabul
etmedi. Ankara’ya gelmemiz bakanlıkla beraber oldu ve hayatımızda
radikal bir değişiklik oldu. Çocukların hiçbiri siyaseti istemedi.
Ankara bizim çok yabancısı olduğumuz bir yer, doğal ortamımızdan
çıkmış olduk. Hiçbir yakın akrabamız yoktu, hiç Ankara’da yaşamadık
biz.
ANKARA'YA DÖNDÜĞÜME İLK KEZ SEVİNDİM
Ankara’ya şimdi alıştınız mı?
Aslında Ankara kolay bir şehir. Hatta geçen gün uçakla bir yerden
geliyoruz Ankara’ya doğru inerken dedim ki ‘evimize geldik diye
sevineceğim hiç aklıma gelmezdi’.
Bir de ben çabuk uyum sağlayan bir insanımdır. Bir yandan çok
muhafazakâr bir yanım vardır bir yandan da bir otele bile gitsek
bir düzen kurmaya çalışırım.
3 AYLIK DÖNEM RÜZGAR GİBİ GEÇTİ
Mekân değiştirmek dışında sizin başbakan eşi olarak hayatınızda ne
değişti?
Şu 3 aylık dönem hakikaten rüzgâr gibi geçti. Hiç nefes alınmadı.
Eskiden farklı olurmuş. Seçim sonrası normalde bir süreç olur.
Türkiye’nin gündemindeki konular bakımından da böyle bir geçiş
dönemine tahammül yoktu. Bazen sanki çok eskiden beri bu temponun
içindeymişiz gibi geliyor.
Başbakan eşi olmak hayatınızda ne değiştirdi?
Çok fazla görünür, çok fazla bilinir oldum, bundan biraz
rahatsızım. Dışişleri Bakanlığı döneminde de bilinirliğim vardı
ama... Mesela hiç bu kadar çok fotoğraf çektirmek isteyen
olmamıştı. Zaten son günlerde böyle bir fotoğrafa düşkünlük var.
Hastanede, yolda... Başbakanlık’tan sonra çok fazla oldu bu.
Bunun hayatınızı daraltan bir şey olduğunu mu
düşünüyorsunuz?
Olumsuz bir anlamda daraltma değil de, vakit anlamında çok ciddi
bir daralma oluyor. Ben bu kadar beklemiyordum.
BAŞÖRTÜSÜ MESELESİ AŞILMADI
Türkiye toplumu başörtüsü meselesini aşmadı mı sizce?
İnanın bana aşmadı. Bu bir süreç, biraz daha toplum olgunlaşacak,
tabii yasal düzenlemeler normalleşme sürecini hızlandırıyor. 80’den
beri yaşadığımız şey.
BENİ HOCADAN SAKLARLARDI
Ne yaşadınız 80’den beri?
Ben, lise sona Eskişehir Anadolu Lisesi’ne başörtülü olarak gittim.
Tabii ki kapıda açıyordum. Güzel bir okulumuz, spor salonumuz vardı
ama spor dersine hemen hemen hiç giremedim, çok kısa şortlarla ders
yapılıyordu. Babam izin vermezdi. Annem başını yarım örter ve kısa
kollu elbiseler giyerdi. Lise son zor oldu. Kapıda başınızı açmak
zor geliyor çünkü bir şeye zorlanıyorsunuz. Üniversite’ye 80’de
başladım ve tümüyle başörtülü okudum. Babam okula gitmeden evvel
‘darbe oldu, askerler başörtüsünü sevmez, liseyi nasıl okudun,
üniversiteyi de öyle oku’ diye beni uyardı. “Baba inşallah öyle bir
durum olmaz” dedim ve okula başörtülü gittim. Çapa’da kampüste 6
kişi başörtülüydü ve sınıfta tek başımaydım. Ben üçüncü sınıftayken
başörtüsü yasakları başladı. Derse girmemeye başladım. Yasak
hafiflediğinde ses çıkarmayan hocaların derslerine giriyordum,
sorun çıkaran hocaların derslerinin notlarını alıyordum. Pratik
dersleri başladı. Kısa boylu olmanın avantajını yaşadım. Pratik
yapan grupta tesadüf uzun boylu erkek arkadaşlar vardı. Bir hoca
geldiğinde ‘Sare’ diye seslenip halka yaparlardı ve beni
saklarlardı.
EŞİM ADALETLİ BİR İNSAN
Eşinizi nasıl tarif edersiniz?
Çalışkan, muhabbetli, adaletli bir insandır ve zariftir. 31
yılın içindeyiz, tartışmalar olur ama bugüne kadar beni rencide
edecek bir şey yapmamıştır. Ahmet Bey, tek erkek çocuk. 6 kız
kardeşi var, derdi ki, “Sare, kristali çatlatmayalım.” Çocuklarına
çok düşkündür, arkadaşlık yapar. Başbakanlıktan sonra bunlar çok
zor oluyor.
MESLEĞİMİ DEVAM ETTİRMEK İSTİYORUM
Eskisi gibi hasta kabul edebiliyor musunuz?
Programım ne kadar yoğun olursa olsun hastalarıma zaman ayırmaya
gayret ediyorum. İstanbul’a her geldiğimde arkadaşlarımı, ailemi
ziyaret etmek yerine hastalarımı kabul ediyorum. Son geldiğimde iki
doğum yaptırdım. Çok uzun zamandır takip ettiğim hastalarım var,
beşinci doğumunu yaptırdığım hastalarım var. Çok mahrem ve yakın
bir ilişki. Mesleğim hayatımda sabit, kendi belirlediğim ve rahat
ettiğim bir şey. Ve çok mutlu oluyorum işimi yaparken. Mesleğimi
sağlığım el verdiği sürece devam ettirmek istiyorum, bırakmayı
istemiyorum.
Hasta sayınızda bir azalma oldu mu?
Mutlaka oluyordur. Mesela benim fark ettiğim bir iki hasta oldu bir
daha gelmeyen, haklı olarak. Ben Ahmet Bey’in Dışişleri Bakanlığı
döneminden itibaren şöyle düşündüm: Düzenimizi bozmayalım, bir
işim, hastalarım var, hem mesleki tatminimi sürdürürüm hem de
hastalarıma yardımcı olurum.
BAŞBAKAN'A ULAŞMAK İÇİN BANA GELİYORLAR
Eşiniz başbakan olduktan sonra size gelen hasta sayısında bir artış
oldu mu?
Başbakanlıktan sonra sadece o sebeple gelen oldu. Bunu iki grupta
söyleyebilirim: Hasta olarak gelenler ve Başbakan’a ulaşıp bir
talep iletmek üzere gelenler. Talep için gelenleri çok çabuk fark
ettim. Muayeneye değil görüşmeye gelenlere de ‘bakın buraya
hastalarım için geliyorum ve lütfen onların hakkına saygı
gösterelim’ diyorum. Artık her hastaya önceden soruyoruz;
‘Görüşmeye mi geliyorsunuz, yoksa hasta olarak mı geliyorsunuz?’.
Ama şöyle hastalarımız da var, bir hastam mesaj attı ve “Ahmet
Bey’in babaannesinin duası meşhur olduktan sonra çocuğumu siz
doğurttuğunuz için artık ben de ona öyle dua ediyorum” dedi.
Doğurttuğunuz kız çocuklarına ‘Sare’ ismi veriliyor
mu?
Çok. Ama eskiden beri var.
Bir doktor olarak Yeryüzü Doktorları organizasyonu ile
uluslararası alanda projelere katıldınız, bundan sonra nasıl
projeler yürütmek istersiniz?
Ahmet Bey yoğun çalıştığı ve çocukların yanında kalmam gerektiği
için vakitsizlikten istediğim kadar çalışamıyorum. Sağlık sorunları
nedeniyle aile büyüklerimizden fazla destek alamadık. Yurt
dışındaki projelere katkı sunmayı çok arzu ediyorum. Yurt içinde
yapıyorum. Afrika’da Yeryüzü Doktorları’nın sürdürdüğü fistül
projesi var. Projeyi yürütürken sloganımız şuydu: “Ölümden önceki
azap”. Korkunç bir şey... Doğumda yapılan hatalar nedeniyle kadın
doğum organları ile idrar ve dışkı yolu arasındaki duvarın
kalkması. Bu kadınlar bir daha çocuk doğuramıyor. Sırf Nijer’de 200
binin üzerinde bu durumda kadın var. Nijer’de Yeryüzü Doktorları
olarak hastane yapıyoruz ama düzenli finanse etmek lazım.
Türkiye’de de kadınların bu kadar vahim olmasa da benzer
bazı sorunları var, örneğin erken evlilik gibi...
Kız çocuklarının okutulması önemli. Evlilik yaşını en çok etkileyen
faktör bu. Erciş’te kız yurdu yaptık. Doğumla ilgili farkındalığı
artırmalıyız. Doğumun güzel bir olay olduğunu anlatmalıyız. TV’de
denk geldim, doğumda olumsuz bir tablo çizildi, o kadar üzüldüm
ki...
OLGUN OLMASI GEREKEN, İKTİDARDA OLANDIR
Kılıçdaroğlu’nun eşine annesinin vefatı dolayısıyla taziye
ziyaretinde bulundunuz. Türkiye siyasi hayatında ender rastlanan
bir tutum. Nasıl karar verdiniz, ne yaşadınız, ne
hissettiniz?
Aslında vefattan Tunceli’deyken haberdar olduk ve hemen arattık,
yakın olsa hemen ziyaret edecektik. Ankara’ya dönünce Selvi Hanım’ı
aradım, ‘buyrun gelin’ dedi ve çok güzel karşıladı. Aslında biz
Türkiye’de kompartımanlar halinde yaşıyoruz. Ve bu beni gerçekten
çok rahatsız ediyor. Yan yanayız ama çok karışmıyoruz. Ama inanın
ki bu bizim tercihimiz değildi.
Belki herkesin katkısı vardır ama bu bizim tercihimiz değildi. Hep
belli yerlerden uzak tutulduk. Şu son 12 yıl gözden geçirilirse
belli şeyler hep yapıldı bunun yumuşatılması için el uzatıldı ama
yine de sonuçta olgun olması gerekenler iktidarda olandır.
Bunları Selvi Hanım’a yaptığım ziyaretten bağımsız söylüyorum.
Keşke ön yargılarımızı bırakıp sadece insan olarak ilişki
kurabilsek, inanın o zaman birçok şeyi çok kolay aşacağız. Ama çok
travmatik bir hafızaya sahibiz. Bu bir süreç, aşacağımıza
inanıyorum.
TOPLUM OLARAK "SELAM" BİLİNCİNİ KAYBETMİŞİZ
Toplumun kompartımanlara ayrıldığını söylerken sanatçılarla ilgili
tartışmalar da gündeme geldi son günlerde...
Maalesef öyle, akademik çevrede de var. Çarpıcı bir durum yaşadım
Dışişleri Bakanlığı döneminde. VIP otobüsüne biniyoruz uçağa gitmek
için, otobüse binip selam veriyorum, çoğunluk selamımı almıyor,
VIP’de çoğunlukla erkekler oluyor. Yani Dışişleri Bakanı’nın eşi
olduğum için selam veriyorlar. Ama hep selam verdim, ‘iyi akşamlar’
dedim. Toplum olarak bunu bile kaybetmişiz. Selamımın alınması
nedir? ‘Sana zarar gelmez’ mesajıdır. Bu kadar şeyi bile
birbirimize çok görüyoruz. Başörtüsü faktörü de olabilir.
FEMİNİSTLER HİÇ UZLAŞMACI DEĞİL
Kadına yönelik şiddet Türkiye’de çok can yakan bir sorun. Başbakan
eşi olarak bu konuda ne demek istersiniz?
Allah şahit, o gerçekten hepimizin daha çok çalışmamız gereken bir
konu. En çok istediğim şey bu çalışmalarda biz yürüyelim en önde.
Millet olarak bu bize yakışmıyor.
Neden çözemiyor Türkiye bu sorunu?
Aslında dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan bir sorun. Bu konuyu
bütün ayaklarıyla ele almamız lazım. Annelerin, erkek çocukların
eğitimi, medyada konunun ele alınışı. Şiddet haberlerinin medyada
çok sansasyonel yer almasının da olumsuz sonuçları var. Normal
insanlar değil ama şiddete eğilimi olan erkekler buradan farklı
şeyler öğrenebiliyorlar...
Feminist dernekler şiddete karşı yasalar hazırlanırken
hükümetle iş birliğine gitti ama daha sonra Ak Parti hükümetinin
bazı söylemlerinin kadına yönelik şiddeti artırdığı gibi bir kanıya
vardı. Sizce neden?
Buna katılmıyorum. Bu dönemde kız çocuklarının okutulması dâhil
birçok şey yapıldı ve ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Kamuoyu
algısı ile yapılanlar arasında uçurum var. Pek çok çalıştayda
feminist arkadaşlarla bir arada bulundum. Ülkemizde feminist
arkadaşlar ‘ya hep ya hiççi’. Bu mantıkla olaya bakıyorlar ve bu,
olayı zorlaştırıyor. Hiç uzlaşmacı olmayan bir tavır.
EŞİM ÇOK İYİ GÜREŞ TUTAR
Spor yapma olanağı buluyor musunuz?
Dönem dönem yaptım. Kilolu olmamamı genetiğe borçluyum ve ayrıca
çok hareketli bir hayatım var.
Sayın Başbakan spor yapıyor mu?
Çok güzel güreş tutar, futbol oynar ama şu son dönemlerde hiç spor
yapamıyor. Arada bir oğlumuz Mehmet’le güreşiyor.
Eşiniz çok yoğun çalışıyor, endişeleniyor
musunuz?
Sağlığı için çok ciddi endişeliyim. Her şeyi fark ediyorum, doktor
olmanın zararları... Çok az uyuyor, çok çalışıyor ama il
seyahatlerinde insanlardan çok pozitif enerji alıyor.