Gündem
16 Haz 2012 16:06 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:47

''BAŞBAKAN'IN EMRİYLE BIRAKILDIM!'' AHMET ŞIK NELER SÖYLEDİ?

Ahmet Şık, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) yıllık toplantısında bir konuşma yaptı.

Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Yıllık Toplantısı İtalya’nın Bergamo kentinde başladı. Toplantının ilk gününde düzenlenen “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı özel oturumda hapisten çıkan gazeteci Ahmet Şık bir konuşma yaptı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın da üyesi olduğu Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Yıllık Toplantısı İtalya’nın Bergamo kentinde başladı. Toplantının ilk gününde düzenlenen “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı özel oturumda hapisten çıkan gazeteci Ahmet Şık bir konuşma yaptı

Ahmet Şık, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazetecileri hedef alan açıklamalarını eleştirerek başladığı konuşmasında, “Bugün ülkemde muhalif olan, iktidarın zihniyetine aykırı düşen herkes hukuksuz biçimde susturulmaya çalışılıyor” dedi. Ahmet Şık, şöyle konuştu:

“Son birkaç yıldır ‘demokratikleşme’, ‘sivilleşme’, ‘darbelerden hesap sorma’ gibi yalanlarla hayata geçirilen uygulamalarla gazetecisinden yayıncısına, akademisyeninden öğrencisine kadar gerçekleri dile getirenleri hapishanelere doldurmaktan utanmayan bir iktidar var ülkemde. Hatta toprağına, suyuna, doğasının tahrip edilmesine karşı çıkan köylülere kadar iktidara ve uygulamalarına muhalif olanlar hep aynı gerekçeyle tutuklanıyorlar: ‘Terörist olmak.’

Ben de o ‘teröristlerden’ biriydim. Yaklaşık 13 ay hapishanede tutulduktan sonra, bana ve diğer meslektaşlarıma komplo kuran ve aynı zamanda Türkiye’deki iktidarın gizli ortağı olan Gülen cemaatinin örgütlü olduğu ve adeta çete faaliyeti yürüten polis teşkilatı ve yargıdaki mensupları Başbakan Erdoğan’ın kendisini de hedef alınca 3 ay önce serbest bırakıldım. Hem de ben ve meslektaşlarım için ‘terörist’ diyen Başbakanın talimatıyla. Elbette ki esaretimin sona ermesinde dostlarımın, meslektaşlarımın ve elbette sizlerin de minnettar kaldığım çabaları da çok etkili oldu.

Şimdi özgür olduğumu söylüyorlar. Ama dört duvar arasından çıktığım yer ‘görünmeyen duvarlara sahip, sınırları çok net biçimde çizilmiş daha büyük bir hapishane’ oldu. Artık Türkiye’de iktidar olan zihniyet, kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye yaşam alanı tanımak istemiyor. Bu yüzdendir ki Türkiye cezaevleri ‘terörist’ diye yaftalanan gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları, siyasetçiler, Kürtler, avukatlar ve sosyalistlerle dolu şu anda. Türkiye’de iktidar olan güç sahipleri, kendisinin onaylamadığı düşünceleri daha zihindeyken yok etmeye çalışıyor. Hoşlarına gitmeyen fikirlerin ifade edilmesini istemiyor ve bunun için baskıyla, yeri geldiğinde şiddet ve zulümle korku salarak varlığını sürdürmeye çalışan bir rejim inşa etmeye çalışıyor. Bu bir abartı değil…”

Türkiye’nin çeşitli uluslararası gazetecilik meslek örgütlerinin raporlarına göre cezaevinde en çok gazeteci bulunduran ülkesi olduğunu belirten Ahmet Şık, 100’ün üzerinde gazetecinin “komplolarla örülü” davalarla, kendilerine ve avukatlarına bile gösterilmeyip “gizlenen sahte delillerle” cezaevinde olduğunu söyledi.

Ahmet Şık, 36’sı tutuklu 44 gazeteci hakkında açılan KCK davası iddianamesinden örnekler vererek sürdürdüğü konuşmasını şöyle tamamladı:

“Türkiye’de sanıklarının gazeteciler olduğu her davada, savcıların delilleri, gerçekliğinden koparılarak yeni anlamlar yüklenen telefon konuşmaları ve ‘kamuoyunu manipüle etmek ve halkın bir bölümünü devlete karşı kışkırtmak’, ‘terör örgütüne yardım etmek’, ‘örgütsel haber yapmaya çalışmak’, ‘Türk Devletini zora sokacak, küçük düşürecek haber peşinde olmak’, ‘Türkiye Cumhuriyeti aleyhine kara propaganda yapmak’ diye yorumlanan haberlerden ibaret...

Deliller haberlerden oluşuyor ama bu faşizmi yaratanlar, ‘Onlar gazeteci değil terörist’ diyerek hep aynı yalana sığınıyorlar. Dünyanın herhangi bir yerinde var olan baskı rejimlerindeki diğer diktatörlerin söylediği yalanlara ne kadar benziyor değil mi? Gazetecileri sanık yaparak, tutuklayarak gazetecilik mesleğini yargılayanlar gazetecinin susturulmasının halkın susturulması anlamına geldiğini biliyor elbette. Totaliter rejimlerin, korku ve baskıyla hükmünü sürdüren diktatörlüklerin en çok sessizlik ve suskunluktan beslendiklerini de biliyorlar çünkü. Hiç kimse sesini çıkarmasın, herkes sussun istiyorlar. Bu korku iklimine karşı çıkan, direnen kim varsa tutsak ediyorlar. Her yeni tutsakla birlikte korku cumhuriyetinin devam edeceğini sanıyorlar. Bunu başardıklarını düşünüyorlar. Bir kez daha söylemek gerekirse bu çok büyük bir yanılgı... Çünkü ülkemde her zaman hakikati doğru zamanda dile getirenler var. Ne Başbakan ve hükümetinin ne de ortağı Gülen cemaatinin iktidarıyla suç ortaklığı yapmayan, sözünü sakınmadan konuşup yazarak gerçekleri dile getirenler var olmaya devam edecek.

Esaretimizin sona ermesi için bizlerle dayanışarak harcadığınız çabalara içtenlikle bir kez daha teşekkür ederim.”

(Birgün)