BAŞBAKAN'IN BÖBÜRLENMESİYLE PKK'NIN BÖBÜRLENMESİ AYNI!
Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan 9 kişinin öldüğü Gaziantep saldırısını ve saldırıyı yapan kişileri eleştirdi.
Yeryüzünde, çocukları diri diri yakarak öldürmeyi haklı
gösterebilecek hiçbir kutsal dava yoktur.
En kutsal amaç bile o çocukların tutuşup eriyen etleriyle,
kemikleriyle birlikte dünyanın en büyük alçaklığına döner.
Gaziantep'te o bombayı kim koyduysa insanlık tarihinin en sefil
eylemlerinden birini gerçekleştirdi.
Böylesine bir insan düşmanlığını sevinçle gerçekleştirecek
psikopatları bünyesinde tutan her örgüt de o psikopat kadar
insanlıktan kopmuştur.
Şu anda bunu kimin yaptığını bilmiyoruz.
PKK "ben yapmadım" diyor.
PKK yönetimi "rol modeli" olarak Türk devletini kabul ettiği,
anayasasıyla, "tek adam, tek parti" düsturlarıyla Türk devletinin
"kuruluş" günlerine delice hayran olduğu için bu devletin her türlü
hastalığını, bu arada yalancılığını da devraldı.
Bizim eski Genelkurmay gibi çok rahat yalan söylüyor.
Taksim bombasında da "biz yapmadık" demişti, sonra "TAK yaptı"
dedi, sanki TAK başka bir şeymiş gibi.
Ne bu devlete, ne bu PKK'ya inanıyorum.
Başka hiçbir devlet kuruluşu tarafından doğrulanmayan Başbakan'ın
"115 PKK'lı öldürdük" böbürlenmesiyle, BDP'lilere sarılan PKK'lının
"100 asker öldürdük" böbürlenmesi arasında bir fark yok.
Ölümden medet umdukça, öldürmekle övündükçe ölümler artıyor.
Antep'te yanarak ölenlerden biri bir buçuk yaşında.
Kim yaptı bunu?
PKK doğru söylüyorsa eğer geriye iki ihtimal kalıyor, Suriye
istihbaratı ile Türk derin devleti.
Bu üçünden biri yaptı.
Belki de bunlardan ikisi birleşerek yaptı, belki de üçü birleşip
yaptı.
O bombayı oraya yerleştiren psikopat yakalanana kadar kesin bir şey
söylemek mümkün değil, gerçek suçlu ortaya çıkana kadar üçü de
"şüpheli" olarak dürüst insanların vicdanlarında bir soru
işaretiyle birlikte duracaklar.
Üçü de bu tür sefil eylemlerden sabıkalı çünkü.
Her kim yaptıysa Türkiye'deki gerginliği ve düşmanlığı daha da
arttırmak için yapıyor bunu.
Hepimizi bir kan deryasında boğacak bir Kürt-Türk savaşı çıksın
istiyor.
Bu olmayacak.
Zirvelerde duranların insafsızlığı, insan düşmanlığı, bu ülkenin
halklarında yok çünkü.
Dün Uludere'de askerleri taşıyan bir minibüs devrildi.
Dere yatağına uçan minibüsteki ölülerle yaralıları taşıyanlar
Uludereli Kürtlerdi, aralarında biri bombardımanda oğlunu
kaybetmişti.
Hiç duraksamadan yardıma koşmuşlardı.
İnsan olmak böyle bir şeydir, bir acı karşısında yardıma
koşmaktır.
Çocukları yakanlar, bu vicdanlı insanları birer canavara
çeviremeyecekler.
Ama bu canavarların ortada rahatça dolaşmasına imkân vermeyecek bir
iklim yaratmak gerekiyor artık.
Gerginliği azaltmak gerekiyor.
Emrinde on binlerce polis olan bir İçişleri bakanının bütün köşe
yazarlarını tehdit ederek "o yazıları senin ağzına tıkarım" dediği
bir ülke gerginlikten kurtulmaz, bir İçişleri bakanı böyle haddini
hukukunu bilmez bir densizlikle konuşursa, bundan böyle insanlar
için bir trafik çevirmesinde tutuklanmak da, "havaya sıkılmış" bir
mermiyle enseden vurulmak da olağanlaşır.
Sürekli şiddeti öven, yenmekten, ezmekten, öldürmekten söz eden bir
başbakan, ipin ucunu bu yandan böyle sert bir şekilde çekerse,
gerginlikten medet umanlar da öbür tarafından çekerler ve o ip
sonunda hepimizin boğazına dolanır.
Şu anda, güneydeki üç komşumuz da Türkiye ile itişiyor.
Üç Şii ülkeyle Türkiye arasında gizli bir mezhep savaşı var gibi
gözüküyor, eğer ülkenin içini gerginlikten kurtaramazsanız bu
"gizli savaş" her fırsatta Türkiye'nin içinden başını gösterir.
Türkiye'nin eşitliği ve adaleti sağlaması tek kurtuluştur.
Birinci adım olarak, "aynı ülkede yaşayan Kürtlerle Türkler aynı
haklara sahip olmalı", bu adımı atmadan Türkiye'de gerginlikleri,
çatışmaları durdurmak mümkün değil.
Şu anda Türkiye'nin bizzat kendi iktidarı tarafından içine
sokulduğu bu gergin ortam, Türk, Kürt, Suriyeli her psikopata,
yanan bebeklerden zevk ve yarar çıkartacağı büyük bir ölüm
lunaparkı yaratıyor.
Herkesi "ezmekle" tehdit etmek, insanların inançlarını aşağılamak,
ırklar arasındaki farkları savunmak, herkese bela getiriyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar ülkenin bu gerginliği
taşımasının ihtimali yok.
Şiddetle, askerle, polisle gerginliğin önlenemeyeceği, Antep'te
patlayan bombayla, Şırnak'ın sadece 15 kilometre ötesinde PKK'lı
gerillaların gösteriler düzenlemesiyle ortaya çıkıyor.
Her ırkın "eşit" olması, kimse için "yenilmek" anlamına gelmiyor,
ırkçılıktan vazgeçmek, gelişmek, demokratlaşmak anlamına
geliyor.
Bütün ülkenin "Uludere köylüleri" gibi vicdanlı olabilmesi, Antep
katliamını gerçekleştiren psikopatların hayat sahasını kaybetmesi
anlamına geliyor.
Hayatımız alçaklara lanet okumakla mı geçecek?
O alçakların yaşayamayacağı bir ülkeyi kurmak hiç mi aklımıza
gelmeyecek?
Ahmet Altan/ Taraf