05 Eyl 2012 10:20
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:06
BAŞBAKAN'A SORU SOR(AMAY)AN GAZETECİLER TARTIŞILIYOR AMA...
Milliyet yazarı Mehveş Evin, Başbakan'a cesur soru sorabilen gazetecilerin akıbetini yazdı!
Öteki gazeteciler
Televizyonda Başbakan Erdoğan’a “soru sor(amay)an” gazeteci yöneticileri tartışılıyor ama... Boşuna! Zira gazeteciliğin tanımı, sadece siyasetçiler değil, yargı tarafından da farklı yapılıyor. Bu tanıma uyanlar, “makbul” gazeteci sayılıyor. Makbul olmayan gazeteciler mesleği icra ederken zorlanıyor, bazıları işlerinden oluyor.
Ama bir de “öteki gazeteci”ler var.
En bilinenler, OdaTV davasından yargılananlar. Ancak halihazırda tutuklu olan gazetecilerin büyük çoğunluğunu Kürt gazeteciler oluşturuyor. (Toplam sayıları 98.)
KCK operasyonuyla tutuklanan gazetecilerin 35’inin davası 10 Eylül’de başlıyor.
800 sayfalık iddianamede, sanıklar hakkındaki delillerin büyük çoğunluğu, yaptıkları haberlerden oluşuyor. Savcılık, bu haberleri halkın devlete karşı kışkırtılması, provokasyon ve propaganda olarak nitelendiriyor.
Doğru tahlil yapabilmek için bu gazetecilerin neyle, nasıl suçlandığına serinkanlılıkla bakmaya çalışalım...
Haber nasıl suç olur?
1) Haber atlatmak: Ertuş Bozkurt’un, Kürdistan Federe Yönetimi’nden bir parlamenterler heyetinin Kandil’i ziyaret edeceği haberini yapması, örgüt üyeliği delili sayılıyor.
2) Kendi ajansına haber bildirmek: Mazlum Özdemir’in “bazı kadın belediye başkanlarının PÇDK genel başkan yardımcısı Necibe Ömer ile kalıcı barış için kadının rolüne ilişkin yapmış oldukları görüşmelerin şüpheli tarafından takip etmesi ve bu görüşmeleri DİHA’ya aktarması” suç sayılıyor.
3) “Milli menfaate” aykırı haber yapmak: Evet, böyle bir yorum var! Haberlerin içerikleri itibariyle devleti, hükümet politikalarını, operasyonları, yargı makamlarını, emniyeti vesaire itibarsızlaştırmaya yönelik olduğu kanaatine varılmış. Örnek: Zeynep Ceren Kuray’ın, hosteslerin tacize uğradığına yönelik haberleri veya ev işçisi kadınların sendikalaşmasına ilişkin haberleri, bu kategoride yer alıyor.
4) Barış haberi suç: DİHA muhabiri Çağdaş Kaplan’ın “Yüreğim yandı ama hiç kimsenin yüreği yanmasın” başlığı ile hazırladığı haberde, bir Kürt annesinin söylediği “Artık Kürt analarının yüreği yanmasın. Ne Kürt analarının ne de Türk analarının yüreği yansın” şeklindeki sözleri, savcının yorumuyla Kaplan’ın örgüt üyeliğine delil olarak sunulmuş.
Dört yıl dinleme
Suçlamalar, yapılan haberlerden ibaret değil... Mesela Nurettin Fırat’ın 2002’de beraat ettiği, hatta AİHM’ye taşıdığı dava, sonucuna bakılmaksızın dosyaya eklenip aleyhte delil olarak sunuluyor.
Telefon görüşmeleri, tıpkı başka davalarda olduğu gibi delil olarak sunuluyor. Bu arada en dikkat çekici husus, yasalara göre “üç ayın sonunda şüphe oluşmadıysa telefon dinlemeye son verilmesi” gerektiği halde, bu davada suçlanan gazetecilerin dört yıl boyunca dinlenmiş olması! Esprilerin yapıldığı telefon konuşmaları bile, “şifreli konuşma” olarak değerlendirilmiş...
Ayrıca Kürt gazetecilerin yurtdışına yaptığı herhangi bir çıkış -ister Almanya’ya olsun, ister birkaç saatliğine- iddianameye “örgüt toplantısına katıldı” diye yansımış. Sanıkların birbiriyle irtibatı -ki gazeteciler birbiriyle sürekli iletişim halindedir- dahi örgüt üyeliğine delil...
Örnekleri vermeye kalksam değil bu köşe, gazete sayfalarına sığmaz... Buna göre bugün herhangi bir gazeteci, mesleğine dair yaptığı en sıradan işler nedeniyle tutuklanabilir.
Tabii, Kürt değilse veya “makbul gazeteci” sınıfındaysa isterse bölünmeyi tartışsın, hiçbir şeycik olmaz!
DÜŞMAN CEZA HUKUKU NEDİR?
- Tutuklu 35 gazetecinin avukatları, iddianamenin Ceza Hukuku’nun temel prensiplerini ayaklar altına aldığını belirtiyor: “Dosyada somut denilebilecek tek delil vardır: Yargılanan kişilerin altına imza atarak yaptığı işler. Yani bir muhabirin haber yapması, bir dağıtımcının gazete dağıtması ve ücretini tahsil etmesi gibi...”
- Avukatlar, iddianamenin hazırlanış mantığının hem hukuki tanım itibariyle hem de kelime itibariyle, Alman ceza hukukçusu Günther Jakobs’un Düşman Ceza Hukuku teorisine denk düştüğünü savunuyor.
- Düşman Ceza Hukuku, mevcut sisteme muhalif kişilerin diğer vatandaşlardan ayrı ve daha gevşek bir hukuka yani hukuksuzluğa tabi olmalarını ifade ediyor.
Not: Tutuklu gazetecilerin kim olduğu ve neyle suçlandığını merak edenler, bianet’in hazırladığı dosyayı inceleyebilir: http://bianet.org/bianet/bianet/135325-hapis-gazeteciler-suclarini-anlatiyor
Mehveş Evin/Milliyet
Televizyonda Başbakan Erdoğan’a “soru sor(amay)an” gazeteci yöneticileri tartışılıyor ama... Boşuna! Zira gazeteciliğin tanımı, sadece siyasetçiler değil, yargı tarafından da farklı yapılıyor. Bu tanıma uyanlar, “makbul” gazeteci sayılıyor. Makbul olmayan gazeteciler mesleği icra ederken zorlanıyor, bazıları işlerinden oluyor.
Ama bir de “öteki gazeteci”ler var.
En bilinenler, OdaTV davasından yargılananlar. Ancak halihazırda tutuklu olan gazetecilerin büyük çoğunluğunu Kürt gazeteciler oluşturuyor. (Toplam sayıları 98.)
KCK operasyonuyla tutuklanan gazetecilerin 35’inin davası 10 Eylül’de başlıyor.
800 sayfalık iddianamede, sanıklar hakkındaki delillerin büyük çoğunluğu, yaptıkları haberlerden oluşuyor. Savcılık, bu haberleri halkın devlete karşı kışkırtılması, provokasyon ve propaganda olarak nitelendiriyor.
Doğru tahlil yapabilmek için bu gazetecilerin neyle, nasıl suçlandığına serinkanlılıkla bakmaya çalışalım...
Haber nasıl suç olur?
1) Haber atlatmak: Ertuş Bozkurt’un, Kürdistan Federe Yönetimi’nden bir parlamenterler heyetinin Kandil’i ziyaret edeceği haberini yapması, örgüt üyeliği delili sayılıyor.
2) Kendi ajansına haber bildirmek: Mazlum Özdemir’in “bazı kadın belediye başkanlarının PÇDK genel başkan yardımcısı Necibe Ömer ile kalıcı barış için kadının rolüne ilişkin yapmış oldukları görüşmelerin şüpheli tarafından takip etmesi ve bu görüşmeleri DİHA’ya aktarması” suç sayılıyor.
3) “Milli menfaate” aykırı haber yapmak: Evet, böyle bir yorum var! Haberlerin içerikleri itibariyle devleti, hükümet politikalarını, operasyonları, yargı makamlarını, emniyeti vesaire itibarsızlaştırmaya yönelik olduğu kanaatine varılmış. Örnek: Zeynep Ceren Kuray’ın, hosteslerin tacize uğradığına yönelik haberleri veya ev işçisi kadınların sendikalaşmasına ilişkin haberleri, bu kategoride yer alıyor.
4) Barış haberi suç: DİHA muhabiri Çağdaş Kaplan’ın “Yüreğim yandı ama hiç kimsenin yüreği yanmasın” başlığı ile hazırladığı haberde, bir Kürt annesinin söylediği “Artık Kürt analarının yüreği yanmasın. Ne Kürt analarının ne de Türk analarının yüreği yansın” şeklindeki sözleri, savcının yorumuyla Kaplan’ın örgüt üyeliğine delil olarak sunulmuş.
Dört yıl dinleme
Suçlamalar, yapılan haberlerden ibaret değil... Mesela Nurettin Fırat’ın 2002’de beraat ettiği, hatta AİHM’ye taşıdığı dava, sonucuna bakılmaksızın dosyaya eklenip aleyhte delil olarak sunuluyor.
Telefon görüşmeleri, tıpkı başka davalarda olduğu gibi delil olarak sunuluyor. Bu arada en dikkat çekici husus, yasalara göre “üç ayın sonunda şüphe oluşmadıysa telefon dinlemeye son verilmesi” gerektiği halde, bu davada suçlanan gazetecilerin dört yıl boyunca dinlenmiş olması! Esprilerin yapıldığı telefon konuşmaları bile, “şifreli konuşma” olarak değerlendirilmiş...
Ayrıca Kürt gazetecilerin yurtdışına yaptığı herhangi bir çıkış -ister Almanya’ya olsun, ister birkaç saatliğine- iddianameye “örgüt toplantısına katıldı” diye yansımış. Sanıkların birbiriyle irtibatı -ki gazeteciler birbiriyle sürekli iletişim halindedir- dahi örgüt üyeliğine delil...
Örnekleri vermeye kalksam değil bu köşe, gazete sayfalarına sığmaz... Buna göre bugün herhangi bir gazeteci, mesleğine dair yaptığı en sıradan işler nedeniyle tutuklanabilir.
Tabii, Kürt değilse veya “makbul gazeteci” sınıfındaysa isterse bölünmeyi tartışsın, hiçbir şeycik olmaz!
DÜŞMAN CEZA HUKUKU NEDİR?
- Tutuklu 35 gazetecinin avukatları, iddianamenin Ceza Hukuku’nun temel prensiplerini ayaklar altına aldığını belirtiyor: “Dosyada somut denilebilecek tek delil vardır: Yargılanan kişilerin altına imza atarak yaptığı işler. Yani bir muhabirin haber yapması, bir dağıtımcının gazete dağıtması ve ücretini tahsil etmesi gibi...”
- Avukatlar, iddianamenin hazırlanış mantığının hem hukuki tanım itibariyle hem de kelime itibariyle, Alman ceza hukukçusu Günther Jakobs’un Düşman Ceza Hukuku teorisine denk düştüğünü savunuyor.
- Düşman Ceza Hukuku, mevcut sisteme muhalif kişilerin diğer vatandaşlardan ayrı ve daha gevşek bir hukuka yani hukuksuzluğa tabi olmalarını ifade ediyor.
Not: Tutuklu gazetecilerin kim olduğu ve neyle suçlandığını merak edenler, bianet’in hazırladığı dosyayı inceleyebilir: http://bianet.org/bianet/bianet/135325-hapis-gazeteciler-suclarini-anlatiyor
Mehveş Evin/Milliyet