17 Kas 2011 14:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:00

BAŞBAKAN ERDOĞAN'A BİR YANIT DA CAN DÜNDAR'DAN GELDİ!

Başbakan Erdoan'ı medyaya yönelik eleştirisinde '25 kuruşa simit yok' çıkışına, Milliyet yazarı Can Dündar'dan yanıt geldi.

İşte Dündar’ın bugünkü yazısı

Pahalı Simit

Kusura bakmayın beyler!
Mademki “istediğiniz kadar düşünce adamı, medya mensubu olun...” diye lafa girip özgürlüklere sınır çeken bir Başbakan var,
...ve mademki artık “25 kuruşa simit yok”...
...o halde bize, giderek daraltılan o sınırları genişletmek ve çok pahalı hale gelen hürriyet simidini 25 kuruşa çekmek için mücadele etmek düşer.
* * *
Buyrun “sınırlı özgürlük” dayatmasına ilk cevap:
“Hapisteki Yazarlar Günü”nde, hapisteki yazar arkadaşımız Ahmet Şık’ın basılmadan toplatılan kitabı “Dokunan Yanar”, 22 Kasım’daki ilk duruşması öncesi, 127 yazarın ortak imzasıyla yayımlandı.
Farklı görüşten isimler, yasaklara karşı ifade özgürlüğünü savunmada nihayet yan yanayız...
* * *
İki hafta sonra da meslektaşım, komşum Mustafa Balbay, hapiste 1000 günü devirecek.
“1000 gün tutukluluk”, kaç kuruşluk simide denk gelir ki?
Üstelik bugün “sınırlı özgürlük”ü savunan, “özgürlüğün de sınırı var” diye şiir okumaktan hapse atılmış bir Başbakan...
Bir şair anısı anlatayım bari:
Balbay’ın defterini inceleyen polis, onun Sabih Kanadoğlu ile görüşmesinden şu notu bulmuş:
“Yargı bir felaket... Hani diyor ya Özdemir Asaf, ‘Bütün renkler aynı hızla kirlendi, birinciliği beyaza verdiler’; biz beyazız, kirlenmememiz lazım.”
Bunu okuyan savcı soruyor Balbay’a:
“Sabih Kanadoğlu, Özdemir Asaf isimli şahıslar kimlerdir?
Bu şahıslarla irtibatınız hakkında bilgi veriniz.”
* * *
Bugün hapisteki bir başka yazarın, Bilim ve Gelecek dergisinin editörü Osman Baha Okar’ın duruşması var.
“Adı var kendi yok Devrimci Karargâh örgütü”ne üyelikle suçlanan Okar, 14 aydır Tekirdağ F tipi cezaevinde...
Bir PKK itirafçısı, baktığı fotoğraftan kendisini Kuzey Irak’taki 15-20 kişilik grubun içinde gördüğünü söylemiş.
Okar’ın 2004-2008 arası Kuzey Irak’taki bir PKK kampında eğitim aldığı iddia ediliyor.
Okar ise “Hayatım boyunca Ankara’nın doğusuna geçmedim” diyor. Kanıt olarak da o yıllar arasında İstanbul’daki çalışma belgelerini, kira kontratlarını, fotoğraflarını, tanıklarını sunuyor.
Ama bir korku filmi bu; içine düştün mü yalan yanlış kanıtlarla kendini bambaşka bir geçmişin içinde bulabiliyorsun.
“Okar’ın Ergenekon bağlantısı” diye sunulan isim, 2000’de ölen Fransızca öğretmeni çıkmış.
Hele bir takip tutanağı var; tam Aziz Nesin’lik...
Diyor ki:
“Saat 15.15: Hedef şahıs, işyerinden çıktı.
15.20: Hedef şahıs, Moda Caddesi’ndeki nalbura girdi.
15.40: Hedef şahıs nalburdan elinde siyah poşetle çıkıp işyerine döndü.
18.30: Başka gelişme olmayınca çalışmaya son verildi.”
Eee? Suçu ne? Ne aldı nalburdan?
Cevabı yok.
2011 Türkiye’si ilerde bunlarla anlatılacak işte...
* * *
Baha Okar’ı tanımasam da, ancak ecelle çıkılabilen o zindanda, tanıdığım gazeteci-yazarlar da var.
“Hapisteki yazarlar günü” vesilesiyle (hasım-hısım ayırmaksızın) o meslektaşlarıma selam ederim.
Kusura bakmayın beyler!
Siz istediğiniz kadar siyasetçi, bakan, Başbakan vs. olun, biz düşünenlerin, gazetecilerin, yazarların “25 kuruşluk” ifade hürriyetini ve tutuksuz yargılanma hakkını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.