23 Haz 2012 14:38 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:49

BAŞBAKAN ERDOĞAN NEDEN BU KADAR DAĞILDI?

Taraf yazarı Ahmet Altan son bir haftada Türkiye'de olanları ve hükümetin ne yaptığını değerlendirdi.

Sadece şu bir haftada olanları düşünün.

Urfa Cezaevi’nde, korkunç bir sıcakta yaşamak zorunda bırakılan mahkûmlar yangın çıkardı, 13 mahkûm yanarak öldü.

Özellikle Güneydoğu’daki cezaevlerinin “toplama kamplarını” andıran koşullara sahip olduğu ortaya çıktı.

Arka arkaya cezaevlerinde yangınlar patladı.

PKK, Dağlıca karakolunu bastı.

Sekiz asker, 31 gerilla öldü, 16 asker yaralandı.

16 milyon nüfuslu İstanbul’da Karayolları’nın hesapsızlığı yüzünden trafik felç oldu, insanlar evlerinden işlerine, işlerinden evlerine üç dört saat yollarda bekleyerek ulaşabildiler ancak, daha üç ay da böyle devam edeceği açıklandı.

Bu trafik faciası sırasında bizim de bir Marie Antoinette’imiz oldu, Karayolları Genel Müdürü, evine gidemeyen İstanbulluların “tatile gitmesini” önererek, devletin halka karşı yaptığı küstahlıklara seçkin bir örnek ekledi.

Fatih’te polisler önce iki sabıkalıyı dövüp, birinin kafatasını, öbürünün burnunu kırdılar.

Ertesi günü gene Fatih’te beş polis “Kürtçe konuşan” bir genci akrabalarının gözü önünde öldüresiye dövdüler, daha sonra ortada video kayıtları olmasına rağmen gidip “biz saldırıya uğradık” diye rapor aldılar.

Dün bir savaş uçağımız Suriye açıklarında denize düştü.

Uçağın düşme nedeni henüz saptanamadı.

Eskişehir’de sanayi sitesinde arka arkaya iki atölyede patlama oldu, beş işçi hayatını kaybetti.

Ankara’da metro inşaatı göçtü, bir kişi göçükte kayboldu, kaybolanların sayısının artabileceği bildirildi.

Polis Akademisi’nde yapılan sınavlardan sonra sınavların “yönergeliği” değişti, yüz üstünden 18 alanlar da sınavı kazanmış kabul edildi.

Afyonkarahisar’da bir ilçe emniyet müdürü ile iki kişi bir hemşireye tecavüz etti.

Sadece son bir haftada olanlar bunlar.

Peki, bu olayların olduğu ülkede “hükümetin” gündemi ne?

Sezaryeni yasaklamak.

İstanbul’da her ilçeye iki imam-hatip açılmasına karar vermek, bir imam-hatip de Büyükada’ya armağan etmek.

Çamlıca’ya cami projesi.

“Devlet sırrını” belirleme yetkisini başbakanlığa veren bir yasa çıkartmak ki bu yasaya göre isterlerse Uludere’yi de “devlet sırrı” sayabilirler.

Türkiye’de yaşananlarla hükümetin gündemi birbirini tutuyor mu sizce?

Hükümet sanki bir başka ülkenin hükümeti, ülkede neler olduğunun farkında bile değil.

Bir zamanlar Tansu Çiller için söylerlerdi şimdi AKP’ye cuk oturuyor, “Alis Harikalar Diyarında”.

Şöyle biraz yukardan baktığınızda Türkiye cehenneme benziyor son zamanlarda.

Yaşananları önlemek için AKP iktidarı hiçbir şey yapmıyor.

Bu görüntüyü Türkiye hak ediyor mu?

Hayır, dünya krizinin ortasında ekonomisini dik tutmayı başarmış, özgürlükleri ve demokrasiyi genişletmesi hâlinde bir “cennete” dönebilecek Türkiye bunu hak etmiyor.

Peki, Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı bu görüntüyü hak ediyor mu?

Hayır, onlar da hak etmiyor, yaptıkları bunca iyi işten sonra yönettikleri ülkenin bir cehenneme benzemesi onlara da haksızlık.

Ama ya aklını başkanlığa taktığından ya da bilmediğimiz başka bir nedenden Başbakan dağıldı.

O dağılınca aynı dağınıklık bütün ülkeye yansıdı.

Kadınlardan tokadı yiyince geri basmak zorunda kaldıkları “kürtaj yasağı”, sezaryen yasağı, cami projeleri, “devlet sırrı” yasasıyla her konuyu halktan saklayacak bir sistem kurma arzusu onların “gündemini” oluşturuyor.

Kürt meselesinde, Leyla Zana’nın bile ümidini bağladığı Erdoğan’dan ciddi bir adım, bir öneri, bir plan yok.

Hapishanelerin nasıl düzeleceğini kimse bilmiyor.

Bir pankart açmaya sekiz seneyi çakan hukuk sitemini düzeltmeye bir niyet gözükmüyor.

Baskıcı yasalar olduğu gibi duruyor.

Anayasa çalışmaları, batmış müteahhidin inşaatı gibi ağır aksak yürüyor.

Polisler denetimden çıkmış, onların nasıl denetime gireceği belli değil.

Bugünkü İçişleri Bakanı görevini bırakmadığı sürece de bu ülkenin halkının polisten sopa yemeye devam edeceği anlaşılıyor.

O bakanın bir tür “Erdoğan’ın dublörü” olduğu, onun yapmayı, söylemeyi istediklerini onun yerine yapıp söylediği de ortaya çıkıyor.

Erdoğan kendisini toparlayamazsa bu dağınıklık ivme kazanarak sürecek belli ki.

En “baştaki” adamın dağınıklığı bir trafo merkezinden dağılan elektrik gibi bütün devlete yayılıyor.

Erdoğan ve AKP kendini toparlayabilir mi?

Bilmiyorum.

Ama görebildiğim kadarıyla oy oranlarında aleyhlerine bir değişim olmadığı sürece kıllarını kıpırdatmayacaklar, halkı canından bezdirme hakları olduğuna inançları devam edecek.

Atölyeler patlayacak, Kürt savaşı ölümlerle sürüp gidecek, polisler insanları dövecek, hapishanelerde insanlar yanacak, pankart açan zindana tıkılacak, trafiği kördüğüm edecekler kimse evine gidemeyecek.

AKP seçmeni “ee, yeter” diyene kadar bu çileyi çekeceğiz.

Ülke her gün ölüm, dayak, işkence, baskı haberleriyle uyanacak.

Belki de bütün sorun sezaryende ve Çamlıca’da cami olmamasındadır, sezaryeni yasaklayıp camiyi açınca bütün sorunlar hâllolur.

Alis de “harikalar diyarında” tavşanlarla konuşmaya devam eder.

Ahmet Altan/Taraf