19 Ağu 2010 13:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:33
BAŞBAKAN ERDOĞAN MEDYA İÇİN NE SÖZ VERDİ NE YAPTI?
Erdoğan ile Yiğit Bulut'un medya üzerine yaptıkları konuşmalar gazetecilik açısından üzerinde durmayı gerektiriyor.
Erdoğan, medya için ne söz verdi, ne yaptı?
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Yiğit Bulut’un Habertürk TV’de pazartesi akşamı yaptıkları söyleşi, medya üzerine konuşmalar ve gazetecilik açısından da üzerinde durmayı gerektiriyor.
Başbakan, “Medya eleştirilerine ne diyorsunuz? Sizin için ’kendi medyasını yaratmaya çalışıyor’ diyorlar” sözleri üzerine, özetle şunları söyledi:
“Onların hiçbirinin patronu ben değilim. Medyada hiç görmediğim şeyler gördüm. Başbakan olmadan önce ben bunları bilmezdim. Reklam alacak bir telefon tehdit... ’Niye bana reklam vermiyorsun?’ Yahu mecbur muyum? Yani vermediği takdirde onun canını okudun. Hele borsada ise o şirket, yandı. Ben medyada kartel olmasına karşıyım. Çok sesli bir medya olmalı. Ve biz medyada karteli yıktık, çökerttik.”
Başbakan’ın “tehditle reklam” sözleriyle ifade ettiği yöntemin Türk medya tarihinde görülmemiş bir uygulama olduğunu söyleyebilir misiniz?
Elbette hayır. Medyanın hemen her kesiminde bu rezaletin değişik usullerle uygulamaya konduğunu biliyoruz. Reklam vermeyen gruplara ilişkin haberleri görmezden gelme ya da o gruplar hakkında olumsuz yayın yapma, reklam verenlerin ise haber değeri taşımayan faaliyetlerini de duyurma en yaygın bilinen yöntemler. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in, İsmailağa Cemaati soruşturmasına ilişkin olarak mahkeme kararıyla yaptırdığı telefon dinlemelerinin, özel bir havayolu şirketi ile bir kamu bankasından reklam almak için bir medya patronunun yaptığı konuşmaları da içerdiğini hatırlatalım. İlgilenenler, T24 arşivinden o konuşmalara ulaşabilirler.
Başbakan’ın, geçmişte egemen olan medya için dile getirdiği “kartel” gözlemine de, en azından basın çalışanları itiraz etmez. Zira bir gruptan çıkarılan gazetecinin rakip grupta çalıştırılmaması gibi gizli anlaşmalara da sahne oldu bu ülke.
AKP Programı’nda medya için ne vaat edilmişti?
Peki AKP iktidarı döneminde şekillenen yeni medya eski hastalıklardan uzak mı?
Soruyu yanıtlamadan önce, “AK Parti Programı”nda medya konusunda dile getirilen taahhütleri hatırlatalım. Aşağıdaki satırlar AK Parti Programı’nın “Yazılı ve Görsel Basın” başlıklı bölümünden:
“Özgür, bağımsız, çok sesli bir yazılı ve görsel basın, demokratik rejimin önemli güvencelerinden biridir. Doğru bilgi ve haber alma hürriyetinin korunması esastır. Böyle bir ortamın tesisi için her türlü önlem alınacak; medya-siyaset ve ticaret ilişkilerinin toplumun doğru haber alma özgürlüğünü kısıtlaması, medya aracılığıyla vatandaşın istismar edilmesi önlenecektir. Yazılı ve görsel basın sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden düzenlenecektir. (…) Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliği ile ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır.”
Programda vaat edilenin aksine, “özel haberleşme güvenliğinin” AKP iktidarı döneminde daha önce görülmemiş ölçüde ihlal edildiğini biliyoruz. Yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri, AKP’ye yakın yayınlarda “yargısız infaz iddianameleri” gibi kaleme alınarak yayımlandı. Yasadışı dinlemelerin failleri yakalnamadığı gibi bu konuda caydırıcı bir önlem de alınmadı.
AKP Programı’nda, yerinde bir gözlemle, basın tarihine utanç sayfaları ekleyen “medya-siyaset-ticaret” ilişkilerinin doğru habercilik üzerindeki tahribatının durdurulacağı taahhüt ediliyor. Peki AKP’nin iktidarda geçirdiği yaklaşık 8 yılda sergilediği icraat bu taahhüdün karşılandığını gösteriyor mu?
Hayır, göstermediği gibi, eski hastalığın AKP iktidarı döneminde de nüksettiğini görüyoruz.
Kamu kredisiyle medyaya giren grubun genel müdürü Başbakan’ın damadı
Başbakan “Medyada karteli biz çökerttik” derken AKP iktidarı döneminde şekillenen yeni medya mimarisine işaret ediyor. Ancak siyaset ve ticaret, “eski kartel”e karşı inşa edilen yeni yapıya da alabildiğine nüfuz etmiş durumda.
Başbakan’ın kastettiği “eski kartel”in iki büyük grubundan biri, kamu idaresinde olan Halk Bankası ile Vakıfbank’tan sağlanan toplam 750 milyon dolarlık krediyle Başbakan’a en yakın işadamı olan Ahmet Çalık’a satıldı. Kamu otoritesince (TMSF) yapılan bu satışla Sabah-atv grubu Çalık Holding yönetimine geçti. Satışın yapıldığı 2007 yılında Başbakan’ın damadı Berat Albayrak Çalık Holding Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak da aynı yıl holdingin Yönetim Kurulu üyeliği, 2008’de de Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanvekilliği görevine atandı.
Bugün Sabah-atv grubunda hükümet aleyhinde bir habere rastlamanın “haber değeri” taşıdığını söylersek abartmış olmayız. Bu durumun o grupta oluşturulan yapının kaçınılmaz sonucu olduğunun, Sabah-atv’de çalışan meslektaşlarımızın yetenek ve tercihleriyle ilgisi bulunmadığının altını çizelim.
’Başbakan’a sevdalı’ medya patronu da var
AKP iktidarı döneminde yeni medya içinde öne çıkan Star gazetesi-Kanal 24 grubunun sahibi Ethem Sancak’ın da, Başbakan Erdoğan için “Benim idolüm, adama sevdalıyım” dediğini hatırlatırsak, başka bir şey eklemeye gerek kalır mı?
Erdoğan, parti programında medya-siyaset-ticaret ilişkisine karşı özgür basın taahhüdünde bulunurken neyi kastediyordu bilemiyoruz, ancak durum bu.
Başbakan “Karteli çökerttik” derken öne sürdüğü iddiada kısmen haklı görünüyor. Zira AKP iktidarı öncesindeki eski medya yapısı önemli ölçüde tahrip edildi ve sindirildi. Ancak yeni yapının, Başbakan’ın çökertmekle övündüğü eski yapıdaki hastalıkları fazlasıyla taşıdığı inkâr edilemez. Medya bugün iktidardan korkuyor. Bu eski iktidarlar ve darbe dönemlerinde de böyleydi. Ancak yakın dönemde hiçbir sivil iktidar medyaya bu ölçüde nüfuz edememiş, bu kadar sindirememişti.
Başbakan, Habertürk’teki söyleşisinde “olumlu gelişmeleri yazmayan medyaya kızdığını” da söyledi. Bu sözleri, “Olumsuz gelişmeleri yazanlara kızıyorum” diye okumamız gerekiyor.
Sandıktan çıkan sonucun demokrasi için yeterli olduğunu düşünen Başbakan, eleştiri ve muhalefete karşı büyük bir tahammülsüzlük gösteriyor. Başbakan’ın gerçekten önemli yetenekleri var. Ancak iktidarın her rejimde olduğunu, özgür muhalefetin ise sadece demokrasilerde bulunduğunu unutmak gibi bir zaafı da bulunuyor.
Yiğit Bulut’un Başbakan karşısındaki hali
Başbakan’la yaptığı söyleşideki haliyle hem medya tarihine, hem de kendi mazisine unutulmayacak bir kayıt düşen Yiğit Bulut’a gelince...
İlerlemekte olduğu çukura, hatalarının ağırlığı ile yuvarlanıyor. Tenezzül ettiği seviye, hiçbir söze gerek bırakmayan bir belagatle kendisini düşürdüğü durumu ilan ediyor..
Doğan AKIN / T24
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Yiğit Bulut’un Habertürk TV’de pazartesi akşamı yaptıkları söyleşi, medya üzerine konuşmalar ve gazetecilik açısından da üzerinde durmayı gerektiriyor.
Başbakan, “Medya eleştirilerine ne diyorsunuz? Sizin için ’kendi medyasını yaratmaya çalışıyor’ diyorlar” sözleri üzerine, özetle şunları söyledi:
“Onların hiçbirinin patronu ben değilim. Medyada hiç görmediğim şeyler gördüm. Başbakan olmadan önce ben bunları bilmezdim. Reklam alacak bir telefon tehdit... ’Niye bana reklam vermiyorsun?’ Yahu mecbur muyum? Yani vermediği takdirde onun canını okudun. Hele borsada ise o şirket, yandı. Ben medyada kartel olmasına karşıyım. Çok sesli bir medya olmalı. Ve biz medyada karteli yıktık, çökerttik.”
Başbakan’ın “tehditle reklam” sözleriyle ifade ettiği yöntemin Türk medya tarihinde görülmemiş bir uygulama olduğunu söyleyebilir misiniz?
Elbette hayır. Medyanın hemen her kesiminde bu rezaletin değişik usullerle uygulamaya konduğunu biliyoruz. Reklam vermeyen gruplara ilişkin haberleri görmezden gelme ya da o gruplar hakkında olumsuz yayın yapma, reklam verenlerin ise haber değeri taşımayan faaliyetlerini de duyurma en yaygın bilinen yöntemler. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in, İsmailağa Cemaati soruşturmasına ilişkin olarak mahkeme kararıyla yaptırdığı telefon dinlemelerinin, özel bir havayolu şirketi ile bir kamu bankasından reklam almak için bir medya patronunun yaptığı konuşmaları da içerdiğini hatırlatalım. İlgilenenler, T24 arşivinden o konuşmalara ulaşabilirler.
Başbakan’ın, geçmişte egemen olan medya için dile getirdiği “kartel” gözlemine de, en azından basın çalışanları itiraz etmez. Zira bir gruptan çıkarılan gazetecinin rakip grupta çalıştırılmaması gibi gizli anlaşmalara da sahne oldu bu ülke.
AKP Programı’nda medya için ne vaat edilmişti?
Peki AKP iktidarı döneminde şekillenen yeni medya eski hastalıklardan uzak mı?
Soruyu yanıtlamadan önce, “AK Parti Programı”nda medya konusunda dile getirilen taahhütleri hatırlatalım. Aşağıdaki satırlar AK Parti Programı’nın “Yazılı ve Görsel Basın” başlıklı bölümünden:
“Özgür, bağımsız, çok sesli bir yazılı ve görsel basın, demokratik rejimin önemli güvencelerinden biridir. Doğru bilgi ve haber alma hürriyetinin korunması esastır. Böyle bir ortamın tesisi için her türlü önlem alınacak; medya-siyaset ve ticaret ilişkilerinin toplumun doğru haber alma özgürlüğünü kısıtlaması, medya aracılığıyla vatandaşın istismar edilmesi önlenecektir. Yazılı ve görsel basın sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden düzenlenecektir. (…) Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliği ile ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır.”
Programda vaat edilenin aksine, “özel haberleşme güvenliğinin” AKP iktidarı döneminde daha önce görülmemiş ölçüde ihlal edildiğini biliyoruz. Yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri, AKP’ye yakın yayınlarda “yargısız infaz iddianameleri” gibi kaleme alınarak yayımlandı. Yasadışı dinlemelerin failleri yakalnamadığı gibi bu konuda caydırıcı bir önlem de alınmadı.
AKP Programı’nda, yerinde bir gözlemle, basın tarihine utanç sayfaları ekleyen “medya-siyaset-ticaret” ilişkilerinin doğru habercilik üzerindeki tahribatının durdurulacağı taahhüt ediliyor. Peki AKP’nin iktidarda geçirdiği yaklaşık 8 yılda sergilediği icraat bu taahhüdün karşılandığını gösteriyor mu?
Hayır, göstermediği gibi, eski hastalığın AKP iktidarı döneminde de nüksettiğini görüyoruz.
Kamu kredisiyle medyaya giren grubun genel müdürü Başbakan’ın damadı
Başbakan “Medyada karteli biz çökerttik” derken AKP iktidarı döneminde şekillenen yeni medya mimarisine işaret ediyor. Ancak siyaset ve ticaret, “eski kartel”e karşı inşa edilen yeni yapıya da alabildiğine nüfuz etmiş durumda.
Başbakan’ın kastettiği “eski kartel”in iki büyük grubundan biri, kamu idaresinde olan Halk Bankası ile Vakıfbank’tan sağlanan toplam 750 milyon dolarlık krediyle Başbakan’a en yakın işadamı olan Ahmet Çalık’a satıldı. Kamu otoritesince (TMSF) yapılan bu satışla Sabah-atv grubu Çalık Holding yönetimine geçti. Satışın yapıldığı 2007 yılında Başbakan’ın damadı Berat Albayrak Çalık Holding Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak da aynı yıl holdingin Yönetim Kurulu üyeliği, 2008’de de Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanvekilliği görevine atandı.
Bugün Sabah-atv grubunda hükümet aleyhinde bir habere rastlamanın “haber değeri” taşıdığını söylersek abartmış olmayız. Bu durumun o grupta oluşturulan yapının kaçınılmaz sonucu olduğunun, Sabah-atv’de çalışan meslektaşlarımızın yetenek ve tercihleriyle ilgisi bulunmadığının altını çizelim.
’Başbakan’a sevdalı’ medya patronu da var
AKP iktidarı döneminde yeni medya içinde öne çıkan Star gazetesi-Kanal 24 grubunun sahibi Ethem Sancak’ın da, Başbakan Erdoğan için “Benim idolüm, adama sevdalıyım” dediğini hatırlatırsak, başka bir şey eklemeye gerek kalır mı?
Erdoğan, parti programında medya-siyaset-ticaret ilişkisine karşı özgür basın taahhüdünde bulunurken neyi kastediyordu bilemiyoruz, ancak durum bu.
Başbakan “Karteli çökerttik” derken öne sürdüğü iddiada kısmen haklı görünüyor. Zira AKP iktidarı öncesindeki eski medya yapısı önemli ölçüde tahrip edildi ve sindirildi. Ancak yeni yapının, Başbakan’ın çökertmekle övündüğü eski yapıdaki hastalıkları fazlasıyla taşıdığı inkâr edilemez. Medya bugün iktidardan korkuyor. Bu eski iktidarlar ve darbe dönemlerinde de böyleydi. Ancak yakın dönemde hiçbir sivil iktidar medyaya bu ölçüde nüfuz edememiş, bu kadar sindirememişti.
Başbakan, Habertürk’teki söyleşisinde “olumlu gelişmeleri yazmayan medyaya kızdığını” da söyledi. Bu sözleri, “Olumsuz gelişmeleri yazanlara kızıyorum” diye okumamız gerekiyor.
Sandıktan çıkan sonucun demokrasi için yeterli olduğunu düşünen Başbakan, eleştiri ve muhalefete karşı büyük bir tahammülsüzlük gösteriyor. Başbakan’ın gerçekten önemli yetenekleri var. Ancak iktidarın her rejimde olduğunu, özgür muhalefetin ise sadece demokrasilerde bulunduğunu unutmak gibi bir zaafı da bulunuyor.
Yiğit Bulut’un Başbakan karşısındaki hali
Başbakan’la yaptığı söyleşideki haliyle hem medya tarihine, hem de kendi mazisine unutulmayacak bir kayıt düşen Yiğit Bulut’a gelince...
İlerlemekte olduğu çukura, hatalarının ağırlığı ile yuvarlanıyor. Tenezzül ettiği seviye, hiçbir söze gerek bırakmayan bir belagatle kendisini düşürdüğü durumu ilan ediyor..
Doğan AKIN / T24