19 Kas 2008 09:28 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:24

BAŞBAKAN ERDOĞAN FEHMİ KORU'NUN TRANSFERİNE ENGEL OLDU MU?.. İŞTE YANITI!..

Beni transfer etmek isteyecek herhangi bir gazete üzerinde Başbakan Erdoğan'ın son sözü söyleyecek etkisi varsa, o gazetenin yetkililerinin teşebbüse girişmeden ve pazarlık etmeden önce kendisiyle bu konuyu görüşmeleri daha akıllıca olmaz mı?

Hoş ama boş senaryolar

Çevreye verdiğim zihin kirliliği için hepinizden özür dilerim. Hangi ortama girsem, hangi dost meclisinde bulunsam kendimle ilgili uçuk-kaçık senaryolar dinliyorum. Bir cümlemin bu denli çekiştirilip senaryolara âlet edileceğini aklımın ucundan bile geçiremezdim. Alt tarafı bir cümleydi ağzımdan çıkan arkadaşlar; içinde Tayyip Erdoğan ile Barack Obama ve George W. Bush'un adlarının geçtiği bir cümle...

En son öğrendiğim, "Muhafazakâr isimlere bu çıkışları İngilizler yaptırıyor" senaryosu oldu. Uluslararası bir kumpasın içinde olduğumu gösteren senaryo gönlümü okşamasına okşadı da, beni derin bir melâle de sürükledi. İngilizler bana bir şeyler yaptırıyor iseler, her şeyden önce yolumun şu günlerde bir biçimde 'İngilizler' veya onlar nâmına hareket eden birileriyle kesişmesi gerekmez mi? Ya da hiç değilse bir telefon, bir e-posta, bir mesaj?

Bunların hiçbiri söz konusu değilse, İngilizler bana o cümleyi nasıl söyletmiş olabilir?

"İngilizler mi, saçma!" dedinizse 'Gül bağlantısı' senaryosuna geçebilirim... Bu senaryoya göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül son zamanlarda Başbakan Tayyip Erdoğan'dan hiç mutlu değilmiş... Bana "Haydi dostum, dostluğunu göster, şuna bir çakıver" tâlimatını vermiş...

Tâlimatlarla bırakın karşımdakine iki lâf çarptırmayı, iki cümle bile yazmayacağımı biraz olsun beni tanıyan herkes bilir... Hadi, bunu bir tarafa bırakayım ve etrafta çokça bulunan, birileri adına yazıp çizenlerden biri derekesinde görülmeye razı olayım. Öyle bir durumda, yukarıdaki senaryonun en azından Gül-Erdoğan çatışması bölümünün doğru olması gerekmez mi?

İyi de, ikiliyi birarada son görmemin üzerinden iki hafta geçti geçmedi; hiç de birbirine diş bileyen kişiler olarak görünmediler gözüme. Bildiğim kadarıyla Cumhuriyet tarihimizin birbirine en yakın 'Cumhurbaşkanı-Başbakan ikilisi' Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan'dır... Belli konularda görüş ayrılıkları yok mudur? Herhalde vardır, ama olduğunda birbirlerine rahatlıkla aktaracak uygarlıkta iki politikacı onlar...

Benim araya girmeme, biri nâmına ötekine masa altından tekme vurmama ihtiyaçları yok...

Önceki gün bu ihtimalleri konuştuğumuz bir dost meclisinde, "Bunları ben de doğru kabul etmeye hazırım" dedi biri ve ekledi: "Gündemi saptırmak için o cümleyi sarf ettiğini de mi inkâr edeceksin?"

Öyle ya, içinde Obama, Bush ve Erdoğan sözcükleri geçen cümle ağzımdan çıktığı günden buyana hemen herkes bu konuda görüş açıklıyor. Sanki ülkede ve dünyada konuşulmaya değer başka konu yokmuş gibi...

Başbakan ABD'ye gidiyor, 'G-20' adlı önemli toplantıya katılıyor, dikkatler orada değil...

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül altı yıl suskun kaldı, 10 Kasım vesilesiyle Brüksel'de düzenlenen toplantıda devletimizin nasıl 'ulusal' hale geldiğinin ipucunu açık etti... O kadar yılın suskunluğuna, açıklanan gerçeğin sarsıcılığına hürmeten birkaç gün tartışın, değil mi? Hayır. Bir gün gerekli kınamalar yapıldı, yine Obama, Bush, Erdoğan cümlesine dönüldü...

Kendimi bilmesem, ben bile, "Bu çıkışı herhalde direnir görünülen İMF ile yeniden irtibat kurulduğunu gözlerden saklamak için yaptın" diyeceğim... Ama kendimi "Asla böyle bir amacım yoktu" diyebilecek kadar tanıyorum. O işe herhalde yaradığı kesin de, emin olun, benim öyle bir maksadım yoktu...

En gülüncü de internet sitelerinde dolaşan 'intikamcı' senaryo: "Başka bir gazeteye transfer olacaktı, pazarlık da tamamdı, Tayyip Bey müdahale edip durdurdu; Obama'lı, Bush'lu cümle o kızgınlıkla ifade edildi."

Dıştan mâkul göründüğü halde inananı pek az olduğu için beni en çok sevindiren senaryo bu... Hayli zamandır kimseyle, hiçbir gazeteyle, bırakın sonuna kadar götürülmüş bir pazarlık yürütmeyi, transfer ön konuşması bile geçmedi aramızda. Bu senaryoyu akla getirecek mâkul bir geçmişe uzandığımda, kimsenin bana "Bizim gazeteye gel" demediğini fark ediyorum.

Ben