30 Nis 2015 11:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:30

Başbakan Davutoğlu açıkladı: Fethullah Gülen ile Pensilvanya'da ne görüştü?

Başbakan Davutoğlu, 2013’te Fethullah Gülen ile operasyonlardan 3 ay önce yaptığı son görüşmeyi anlattı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın gündeme getirdiği, 2013’te ABD Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le yaptığı görüşmesinin detaylarını Milliyet’ten Kıvanç El'e anlattı.

Gülen’i, Eylül 2013’te, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ile o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, “Elimizde istihbarat raporları var, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk. Son bir hamle, çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya, hissedersiniz... Meşruiyet çizgisi içinde kalınması ve Türkiye’ye dönmesini istedik” dedi.

Erdoğan’ın 2013 yılı Mayıs ayında Gülen’e “dön” çağrısı yaptığını anımsatan Davutoğlu, “Bunu iyi niyetimizle yaptık, sivil toplum alanında tutabilir miyiz diye yaptık. Yurtdışında örgütlenerek başka istihbarat ya da dış ülkelerin tesiri altında olan bir yapıya dönüşmüş olmaları konusu vardı. Onun için Türkiye’ye davet ettik” dedi. Gülen’in kendisine “Şimdi vakti değil” yanıtı verdiğini belirten Davutoğlu, “Bugün anlıyorum ki, ‘Şimdi değil’ demekle Aralık ayındaki darbeyi bekliyormuş. Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti” diye konuştu.

‘HANIMEFENDİ BİZİM ARKAMIZI TOPLUYOR’

Her mitingin ardından danışmanlarının kendisine “En iyisi buydu” dediklerini ifade eden Davutoğlu, “Meydanlardaki heyecan bana enerji veriyor” diye konuştu. Eşi Sare Davutoğlu’na da espriyle “Hanımefendi bizim arkamızı topluyor, doktorluk yapıyor” dedi. Davutoğlu, Milliyet’in sorularına şu yanıtları verdi:

- RAPORLAR VARDI: (Sizin de Pensilvanya’ya gittiğiniz haberleri yapılıyor, sorusu üzerine…) Bakın ben hayatta yalan söylemedim, hiçbir şeyi gizli yapmadım, devletin gizli işleri hariç. 2013 yılında Eylül ayında BM Genel Kurulu’na gittiğimizde, Başbakanımızın (2013’te Başbakan olan Erdoğan), Cumhurbaşkanımızın (2013’te Cumhurbaşkanı olan Gül) bilgisi dahilinde gittim, doğrudur. Fethullah Gülen ile 2 veya 3 kere karşılaştım. Ondan önceki son karşılaşmam da 1995 yılında sempozyumda tebliğ sundum, kendisi teşekkür etti, o kadar. Son bir kez, gidişatın kötüye doğru gitmekte olduğunu biliyorum. Elimizde istihbarat raporları var. Ne yapmakta, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk.

- GELSİN İSTEDİK: Açık ve net mesajımızı onlara son bir kez, açıkçası vermek istedik. Birkaç saat görüştük, son bir çağrı ile meşruiyet çizgisi içinde, sivil toplum ya da cemaat yapısı içinde kalınması ve bunun için de Türkiye’ye dönmesini istedim. Cumhurbaşkanımız 2013’ün Mayıs’ında Gezi olayları oldu, Mayıs’ta ‘gel diye’ çağrı yapmıştı. Çünkü dışarıda ne çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik. Bu bir testti, sınavdı. Kendisi ‘şimdi vakti değil’ dedi. Her ne surette olursa olsun, hükümete karşı, devlete karşı bir tavır içinde olmayacağını söyledi. Ak Parti’ye karşı da tavır içinde olmayacağını söyledi.

- SON BİR HAMLEYDİ: Onlar kaydetmeye meraklı, neyse kayıtları çıkarsınlar. Hayatta yalan söylemedim. Ekrem Dumanlı denilen kişi beni tehdit ediyor, ‘Yedi, içti’ diyor. Biz yemeğe mi gitmişiz? Son derece saygılı karşıladılar. Saygı ifade ettiler. Yayın organlarınız, Suriye konusunda, rejim ağzıyla yayın yapıyor, Türkiye’yi eleştiriyor, bilmediğiniz konu ise bana sorun, bildiğiniz konu ise başka ülkelerin devletlerine yakın tavır sergilemeyin’ dedim. Şunu da söyledim; ‘büyük bir birikim, insan birikimi var bürokraside, ama yanlış işlerle bunu kimse harcamamalı, yanlış iş yapmamalı’ dedim. Meşruiyet zeminine çağrı için son bir hamleydi. Eğer o gün dediklerimizi dinleselerdi bugün meşruiyet sınırları içinde kalsalardı ve çekilselerdi sivil toplum alanına iddia ettikleri gibi eğitim alanına çekilselerdi, istihbaratçılık yapmaktan, devlete nüfuz etmekten kaçınıp doğru dürüst birçok diğer yapı gibi kendi doğasında seyreden bir sivil toplum olsalardı şu anda ne Türkiye devleti zarar görürdü ne yaptıkları faaliyet zarar görürdü ne de bu gereksiz süreçler yaşanırdı.

- KCK GİBİ: Tahliye kararını veren 32. Asliye Mahkemesi kime hesap veriyor? Yargı bağımsızlığı ile yargı tarafsızlığı karıştırılıyor. Yargı bağımsızlığı yasama ile yürütmenin ve yargının arasındaki ilişkidir. Yürütmeye karşı bağımsızdır ama aynı zaman tarafsız da olmalıdır. Tarafsız olması; yargı içinde örgütlenen herhangi bir yapının yargıyı kontrol ederek toplumun diğer kesimine karşı tavır almamasıdır. 1960 ihtilali öncesinde Silahlı Kuvvetlerde bir yapı vardı; yüzbaşı, general üzerinde otorite kullandı. Genelkurmay Başkanı tutuklandı, yüzbaşı generallerin üzerine çıktı. Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşisi bozuldu. 12 Eylül’de olmadı ama 27 Mayıs’ta oldu. Bunlar da yargının hiyerarşisini bozdu, yargının görev dağılımını bozuyor. Bunun açık adı yargıda Cuntalaşmadır. Dışarıda bunlar adına karar veren bir imam var. Dışarıdan biri talimat veriyor, KCK gibi. 27 Mayıs öncesi cuntalaşma gibi. Sivil toplum görüntüsünü terk ediyor, bürokrasi üzerinden devleti kontrol altına almaya çalışıyor.

- DEVLETE MEYDAN OKUYORLAR: Şu anda sistematik mücadele var. Hukuki olmayan hiçbir adım atılmıyor. Bu hareketleriyle “Biz hâlâ güçlüyüz, buradayız” demek istiyorlar. Güçlü olsalar şu anda dışarıda olurlardı. Kararın ertesi günü “Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada” dedim. Bakın “Ak Parti burada” demedim. Bizim rakibimiz değil. Burada bunlar devlete meydan okuyorlar. Bürokratik işleyişe meydan okuyorlar. Devlet burada olacak. Buna izin verirsek yarın başka bir grup, ertesi gün başka bir grup çıkar. Devlet hiyerarşisi parsellenir. Burada ‘şucular’, ‘bucular’ çıkar. Ehliyet, liyakat devlette esastır. Devlet içinde cunta ile mücadele ediyoruz.