28 Mayıs 2012 15:30
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:42
BAŞBAKAN 'AKBABA', 'TASMALI' DEDİ; PEKİ KİMLERİ KASTETTİ?
Başbakan Erdoğan'ın gazetecileri hem akbabaya hem de köpeğe benzettiği konuşmasını KESKİN KALEM yorumladı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP iktidarını eleştiren bazı gazetecileri hem akbabaya hem de köpeğe benzetti!
Partisinin dün Türk Telekom Arena’da yapılan il kongresinde konuşan Başbakan Erdoğan, medyayı sert bir dille eleştirdi.
52 bin kişinin önünde konuşan Başbakan, isim vermeden bazı köşe yazarlarını hedefine oturtarak, “Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların karşısında selam durup ‘şak’ yapıyordunuz… Sizi o tasmalarınızdan kurtardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar” dedi.
Bu cümlenin Türkçe kurallarına aykırılığına, öznesinin karışık olduğuna bakmayın… Başbakan birilerine açıkça hem “akbaba” hem de “köpek” diyor!
Peki, kimi kastediyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için, yukarıdaki bozuk cümle, üç önemli ipucu veriyor:
Birincisi; “medyadaki tasmalı akbabalar” dediği kesim; kesinlikle iktidarla zaman zaman da olsa ters düşen…
İkincisi; zamanında askerlerle iyi ilişkiler kuran…
Ve üçüncüsü; bugün yurtdışındaki bazı lobilerden ya da devletlerden destek alan kesimden oluşuyor.
Doğal olarak kimse üzerine alınmayacak ama bu tanıma uyan kaç gazeteci olduğunu, aşağı yukarı hepiniz biliyorsunuz.
Tüm muhalif gazetecileri bu kalıplara oturtmak mümkün değil… Çünkü bugün iktidarı eleştiren birçok kalem, geçmişte askere de sert yanıt vermesini bildi. Ayrıca bugünkü muhalif kesimden birçoğunun yurtdışındaki vakıflarla ya da Avrupa Birliği’yle, ABD’yle, Rusya’yla herhangi bir ilişkisi bulunmuyor.
Türk basınında bu tanıma uyan; yani yabancı vakıflar adına araştırma yazıp, raporlar hazırlayan, büyük devletlerle iyi ilişkiler içinde olan yazar sayısı oldukça fazla…
Ama onların çoğu, bugün “muhalif” değil…
Yani geriye kala kala bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar bir “yazar” kalıyor.
***
Sonuçta kastettiği kesim kimlerden oluşursa olsun; bir Başbakan’ın, kendini eleştiren gazetecilere “akbaba” ve “köpek” demesi, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde “basın özgürlüğüne ağır müdahale” sayılır ve büyük tepki toplar.
Bakıyoruz; bu sözlerin bizde yarattığı tepki, neredeyse “sıfır…”
Hadi gazeteciler, bu ağır sözleri üzerlerine alınmış durumuna düşmemek için tepki göstermekten çekiniyor. Peki; başta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi gibi meslek kuruluşları neden “dut yemiş bülbül”ü oynuyor?
Neden kendi tabanlarını harekete geçirip, bu son derece çirkin sözlere ve basın özgürlüğüne müdahaleye sert bir tepki vermiyor?
Bu soruların yanıtını ben vereyim:
Yıllardır öylesine yoğun bir baskı döneminden geçiyoruz ki; onlar da tepki vermekten yoruldu.
Ve hatta yazması bile üzücü ama her türlü hakarete, baskıya, kötü söze alıştılar.
***
“Akbaba”yı bir tek bizim Başbakan kullanıyor ama “tasma”, “köpek” gibi benzetmeler bütün dünya basınında iktidarlara boyun eğen, onların güdümlerinde sözüm ona gazetecilik yapanlar için kullanılır.
Yani eğer bir “tasma” söz konusuysa; bunun bir ucunda tasmayı tutan Başbakan, diğer ucunda ise ona yakın meslek mensupları olur.
Ama hiçbir Başbakan, kendi tasmalılarının yüzüne bunu vurmaz… Bu konuyu “yok” sayar.
Bizimki ise tasmayı; öyle ya da böyle kendisine boyun eğmeyen gazetecilere yakıştırıyor.
***
Kısacası… Bu sözler o denli ağır ki; bugün baskıdan ya da alışkanlıktan hak ettiği tepkiyi görmese bile… Eminim Türk Basın Tarihi’nin utanç sayfalarındaki yerini bulacaktır!
KESKİN KALEM
Partisinin dün Türk Telekom Arena’da yapılan il kongresinde konuşan Başbakan Erdoğan, medyayı sert bir dille eleştirdi.
52 bin kişinin önünde konuşan Başbakan, isim vermeden bazı köşe yazarlarını hedefine oturtarak, “Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların karşısında selam durup ‘şak’ yapıyordunuz… Sizi o tasmalarınızdan kurtardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar” dedi.
Bu cümlenin Türkçe kurallarına aykırılığına, öznesinin karışık olduğuna bakmayın… Başbakan birilerine açıkça hem “akbaba” hem de “köpek” diyor!
Peki, kimi kastediyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için, yukarıdaki bozuk cümle, üç önemli ipucu veriyor:
Birincisi; “medyadaki tasmalı akbabalar” dediği kesim; kesinlikle iktidarla zaman zaman da olsa ters düşen…
İkincisi; zamanında askerlerle iyi ilişkiler kuran…
Ve üçüncüsü; bugün yurtdışındaki bazı lobilerden ya da devletlerden destek alan kesimden oluşuyor.
Doğal olarak kimse üzerine alınmayacak ama bu tanıma uyan kaç gazeteci olduğunu, aşağı yukarı hepiniz biliyorsunuz.
Tüm muhalif gazetecileri bu kalıplara oturtmak mümkün değil… Çünkü bugün iktidarı eleştiren birçok kalem, geçmişte askere de sert yanıt vermesini bildi. Ayrıca bugünkü muhalif kesimden birçoğunun yurtdışındaki vakıflarla ya da Avrupa Birliği’yle, ABD’yle, Rusya’yla herhangi bir ilişkisi bulunmuyor.
Türk basınında bu tanıma uyan; yani yabancı vakıflar adına araştırma yazıp, raporlar hazırlayan, büyük devletlerle iyi ilişkiler içinde olan yazar sayısı oldukça fazla…
Ama onların çoğu, bugün “muhalif” değil…
Yani geriye kala kala bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar bir “yazar” kalıyor.
***
Sonuçta kastettiği kesim kimlerden oluşursa olsun; bir Başbakan’ın, kendini eleştiren gazetecilere “akbaba” ve “köpek” demesi, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde “basın özgürlüğüne ağır müdahale” sayılır ve büyük tepki toplar.
Bakıyoruz; bu sözlerin bizde yarattığı tepki, neredeyse “sıfır…”
Hadi gazeteciler, bu ağır sözleri üzerlerine alınmış durumuna düşmemek için tepki göstermekten çekiniyor. Peki; başta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi gibi meslek kuruluşları neden “dut yemiş bülbül”ü oynuyor?
Neden kendi tabanlarını harekete geçirip, bu son derece çirkin sözlere ve basın özgürlüğüne müdahaleye sert bir tepki vermiyor?
Bu soruların yanıtını ben vereyim:
Yıllardır öylesine yoğun bir baskı döneminden geçiyoruz ki; onlar da tepki vermekten yoruldu.
Ve hatta yazması bile üzücü ama her türlü hakarete, baskıya, kötü söze alıştılar.
***
“Akbaba”yı bir tek bizim Başbakan kullanıyor ama “tasma”, “köpek” gibi benzetmeler bütün dünya basınında iktidarlara boyun eğen, onların güdümlerinde sözüm ona gazetecilik yapanlar için kullanılır.
Yani eğer bir “tasma” söz konusuysa; bunun bir ucunda tasmayı tutan Başbakan, diğer ucunda ise ona yakın meslek mensupları olur.
Ama hiçbir Başbakan, kendi tasmalılarının yüzüne bunu vurmaz… Bu konuyu “yok” sayar.
Bizimki ise tasmayı; öyle ya da böyle kendisine boyun eğmeyen gazetecilere yakıştırıyor.
***
Kısacası… Bu sözler o denli ağır ki; bugün baskıdan ya da alışkanlıktan hak ettiği tepkiyi görmese bile… Eminim Türk Basın Tarihi’nin utanç sayfalarındaki yerini bulacaktır!
KESKİN KALEM