16 Eyl 2006 11:54 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

BAŞARILI GAZETECİNİN SONU CEZAEVİNDE BİTER...

İngiltere Büyükelçisi Westmacot ve eşi onuruna önceki gece verilen bir yemeğe TGRT'nin yeni ortaklarından Ahmet Ertegün de katıldı.Ertegün,"Türkiye'nin en güzel ve en zeki kadın yazarı"na niçin bu sözleri söyledi?

AHMET ERTEGÜN VE TÜRKİYE'DE GAZETECİLİK

Perşembe akşamı Ayşe ve Selahattin Beyazıt'ın "Türk dostu İngiltere Büyükelçisi Sir Peter Westmacot ile İran'lı eşi Susan" onuruna verdikleri yemekteydim. Aralarında ünlü diplomat ve iş adamlarının, siyasetçi ve köşe yazarlarının da olduğu yaklaşık 40-50 kişilik bir davet...

Selahattin Beyazıt'a Büyükelçi Muharrem Nuri Birgi tarafından devredilen ve müze haline getirilerek orijinal haliyle korunan Belkıs Hanım Köşkü'ndeki yemekte Ahmet Ertegün, Çiğdem Simavi, Vahit Halefoğlu, Güngör-Nuran Uras, Tuna Köprülü'nün de bulunduğu masada birçok konuda dinamik, keyifli sohbetler yapılmakta...

Ahmet Ertegün'ün hiç Türkçe konuşmuyor ve İzgilizceyi tercih ediyor olmasını dikkatle izler ve içimden `Haklı sayılabilir, ne de olsa yaşamının büyük bölümünü Amerika'da geçirmiş' diye düşünürken dikkatimi fazlaca yoğunlaştırmış olmalıyım ki yanımda oturan Tuna Köprülü'nün beni ona tanıtmakta olduğunu farketmedim. Önce, eşimle birlikte anlatmak için İngilizce olarak "Sabahları ilk okunan iki yazar, gözleriniz önce onların yazılarını arar" dedikten sonra eliyle beni işaret ederek:

"Türkiye'nin en güzel ve en zeki kadın yazarı. O gerçekten mesleğinde çok `iyi'dir" diye devam etti. Eh, bugüne kadar beni tanıtmak için kullanılan cümlelerin en güzeli de buydu doğrusu... Aklıma gelen ilk şey Mehmet Barlas'ın kısa süre önce beni kızdırmak için "Lübnan tezkeresi"ndeki yorumlarımızla ilgili olarak yaptığı espri oldu:

"Güngör akıllı, sen çok iyisin!"

Yüzüme geniş bir tebessüm yayılırken `Nihayet zekamız da takdir edildi, şükürler olsun' dedim içimden... Ve derken de Ahmet Ertegün'ün bana dik dik bakarak söylediği cümleyi duydum.

"Bu kadar güzel ve başarılı bir gazeteci olduğuna göre sonu cezaevinde bitmeli"... Ben irkilir ve ne demek istediğini anlamaya çalışırken o devam etti:

"İyi gazetecilerin sonu cezaevi olmuyor mu?"

HER CÜMLE ÖNEMLİDİR!

Anlamıştım neyi kastettiğini... `Sizinle Los Angeles'ta tanıştık daha önce. Rahmetli Sakıp Sabancı'nın, orada bir sergi nedeniyle verdiği davette konuştuk' dedim ve ekledim:

`Sayın Ertegün sizin bu yorumunuz da biraz "önyargı ve genelleme" olmuyor mu?'

Aslında bir yabancıdan duysam beni şaşırtmazdı ama dünya çapında şöhrete sahip, her an çok sayıda ünlü ile temaz halinde olan ve düşünceleriyle yabancıları kolayca etkileyebilecek bir Türkten böyle bir genelleme duymak şaşırtmıştı beni.

Söylediğinde tamamen haksız sayılmazdı. Türkiye'de medya ile ilgili yasalar gerçekten oldukça kısıtlayıcı, neredeyse sansür niteliğinde maddeler içeriyordu ve ben de birçok kez ciddi davalarla (TCK tasarısı dönemindeki yazılara açılan 150 milyarlık davalar bunlardan sadece biridir ki o davada tasarıyı hazırlayanlar için yaptığım tek bir genelleme; "Bu maddeleri yazanlar ruh hastası olmalı" sözü nedeniyle 15 milyar TL. ödemiştim) karşılaştım, karşılaşıyorum. Diğer meslektaşlarım arasında da sık sık karşılaşanlar var. Bununla birlikte "İyi gazetecilerin sonu cezaevi olmuyor mu" gibi bir genellemenin ABD'de veya bir başka ülkede Türkiye için söylenmesinin yine de çok yanlış olacağına inanıyorum.

Burada her iyi gazeteci (veya birçok iyi gazeteci) yazdıklarından dolayı hapis cezasına çarptırılmıyor. Evet özellikle bunu isteyen, bazı çıkarları adına "mevcut yasalara göre hapis cezasıyla yargılanacak açıklamalar yapan" bir yazar (ki o gazeteci değil ve dav