16 Eyl 2013 11:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:39

BARANSU BAŞBAKAN ERDOĞAN'I TOPA TUTTU; BU VEBAL SİZİN!

Taraf yazarı Mehmet Baransu süreçte yaşanan tıkanmayı konu aldığı yazısında çarpıcı tespitlerde bulundu.

Bu vebal sizin

Terör örgütleriyle yapılan görüşmelerin başlangıç zamanı, sınırları, takvimi ortak bir akılla belirlenir. Sorunu kalıcı olarak çözmek için masaya oturulur. Ciddiyet esastır. Bu, devletler için hayati bir durumdur.

Görüşmeler “doğaçlama” sürmez. Yurtiçi, yurtdışı siyasetin durumuna göre yalpalayarak ilerletilmez. Yapılacak işler listesi, takvim kırmızıçizgiler içermelidir. Örgüt de masaya oturan siyasi irade de bu takvime sadık kalmalıdır.

En önemli kırmızıçizgi çekilmenin başlangıç ve bitişidir. Aynı şekilde söz verilen yasal düzenlemeler ve idari kararlar da söz verildiği gibi hayata geçirilmelidir.

Buradan bakıldığında PKK ve AK Parti hükümetinin çözüm sürecini ciddiyetle ele aldığını söylemek maalesef mümkün değil. Öcalan’a gidecek heyet sürecin sorumluluğunu bilen ve bu ciddiyeti kaldıracak isimler olmalıydı. Ortak akılla belirlenen isimler değişmeden süreç başından sonuna götürülmeliydi.

Ancak BDP heyetleri Öcalan’la hasret giderme, siyasi pozisyon kapma hevesine, Başbakan ise keyfine göre isim çizme aritmetiğine çevirdi işi. İsimler sürekli değiştirilip, yapboz oyununa döndü.

Benzer ciddiyetsizlik, takvim konusunda da yaşandı. Çekilme takvimine uyulmadı. Anadilde eğitim ve seçim barajının düşürülmesi gibi düzenlemeler yapılmadı.

Ve bu ciddiyetsizlik en büyük zararı bizatihi sürecin kendisine verdi. Süreç demeçler savaşına dönüştü. BDP, AK Parti ve KCK’lı isimler, kimi zaman umut, kimi zaman blöf, kimi zaman da tehdit diliyle, süreçte ipi kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. İşler yürümemeye başladı ve durdu.

Sürecin, başından beri şeffaf olmaması, anlaşmanın içeriğinin, kimin hangi taahhütlerde bulunduğunun bilinmemesi, oyunbozanlık yapan tarafın kamuoyu baskısıyla eleştirilmesini de imkânsız hâle getirdi. Hâlbuki anlaşmaya varılan konular deklare edilmiş olsa, sürece zarar veren tarafın sorumluluğu tespit edilebilirdi.

Şimdi ise her iki taraf birbirini suçluyor. Bizim bildiğimiz tek gerçek ise, iki tarafın da birbirine verdiği sözleri yerine getirmemiş olması. Umarım bu sadece bir duraklamadır. Aksini düşünmek bile istemiyorum.

Gelelim niyet meselesine; sürecin geldiği noktadan anlıyoruz ki kalıcı çözüm için yola çıkılmamış. Çıkarlar çerçevesinde masaya oturulmuş.

Başbakan Erdoğan, BDP’nin desteğiyle Meclis’ten “başkanlık sistemi”ni geçirmek ve önümüzdeki üç seçimi garantilemek için masaya oturmuş. PKK ise 2012’de aldığı ağır darbeler sonrası kırsal alanda kayıplarını telafi etmek; KCK davaları sonrası buharlaşan şehir yapılanmasını yeniden kurmak, Suriye’deki özerk yapıyı Türkiye’nin müdahalesinden uzak tutmak, “Kürtlerin uluslararası alanda tek meşru temsilcisi benim” demek için masaya oturmuş.

Gezi süreciyle birlikte “başkanlık” hayali suya düştü. PKK ise kırsal ve şehir yapılanmalarını tekrar tamamladı. Suriye’de adı şimdilik konmamış devlet kurdu. Ve her iki taraf da süreci ağırdan almaya başladı.

Bu niyetlere rağmen, halkta büyük bir umut ve beklenti oluştu. Bu noktadan sonra geriye dönmenin hesabını hiç kimse veremez. Bedeli de çok ağır olur.

Türk ve Kürt halklarının barış ve refahını isteyenler olarak taraflardan verdikleri sözler her ne ise yerine getirmelerini istiyoruz. Madem “baldıran zehri içeriz” dediniz, o zaman bir kaç puan oy kaybetme kaygısıyla hareket etmek yerine, demokratik haklar konusunda “amasız-fakatsız” yapılması gerekenler ne ise yapınız.

PKK da silahları bırakma konusunda taahhüdünü yerine getirmeli. Kimsenin, çözüm ümitlerini bitirmeye, dış güçlerin bu alanda keyfince oyun kurmasına müsait bir zemin oluşturmaya hakkı yok.

Aksi hâlde vebal, Başbakan Erdoğan’ın ve PKK’nın omuzlarındadır.

Mehmet BARANSU / TARAF