17 Tem 2010 11:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:28
BANU ALKAN'IN FİKRET MUALLA YALANI NASIL OLDU DA MEDYANIN GÖZÜNDEN KAÇTI?
Fikret Mualla tablolarını satarak lüks hayat yaşadığını açıklayan Afrodit'in yalanı neden yüzüne vurulmadı!
Sabah yazarı Sami Tosun, Fikret Mualla tablolarını satarak lüks hayat yaşadığını açıklayan Afrodit’in yalanını yüzüne vurmayan medyaya çattı.
Kıymetli okur, sizi bilmem ama ben şu ’medya palavraları’nın sebebini hâlâ tam olarak çözemedim. Elbette bizim teneffüs ettiğimiz havada bir sorun olduğu düşünülebilir. Hiç itiraz etmem. Ama ’palavra söyleşiler’ sadece bununla izah edilebilecek bir durum değil...
Evet efendim, ekranlarımızda bir süredir ’Banu Alkansız hava sahası’ hakimken, milli Afrodit’imiz geçtiğimiz günlerde yine ortaya çıktı ve cildinin güzelliğini neye borçlu olduğunu falan anlatmaya başladı. Sonra Hürriyet’te bir haber gözüme çarptı. Banu Hanım, Kanaltürk’te çıktığı programda, bunca yıldır doğru düzgün çalışmadan nasıl lüks bir hayat yaşadığını anlatmış. Şöyle diyor: "15 yıl aşk yaşadığım rahmetli Gürbüz Hanif’den bana Fikret Mualla tabloları kalmıştı. Yıllar içinde bu tabloları satıp lüks içinde yaşadım. Ne yazık ki hepsi müzayedelerde gitti. Ben de bu sayede dünyayı dolaştım. Biliyorsunuz bugün bir Fikret Mualla tablosu servet değerinde. Ama elimde bir tane bile kalmadı. Kaç tane sattığımı ve hangi zengin işadamlarına gittiğini söylemem..."
PALAVRAYA UYANAN YOK
Buraya kadar her şey normaldi. En azından ’aşk yaşamak’ meselesini sorgulamazsanız falan, Banu Hanım’ın durumu da dikkate alındığında normaldi. Ve fakat milli Afrodit’imiz, "Rahmetli Gürbüz ile Fikret Mualla’nın Paris’teki evini sık sık ziyaret ederdik. Gürbüzcüğüm, ünlü ressamdan küçük fiyatlara bu tabloları toplardı. O müthiş koleksiyonu da bana hediye etmişti," diye devam ediyordu. Banu Hanım, geçmişteki beyanatlarına bakılırsa, 1961 doğumlu. Ailecek Yugoslavya’dan Türkiye’ye geldikleri sene 1967... Fikret Mualla ise 1962 senesinde felç geçirmiş, vefat ettiği 1967’ye kadar, sanatsever bir Fransız hanımın himayesinde, bir çiftlikte bakılmıştı. Yani, en azından Banu Hanım’ın Türkiye’ye geldiği 1967 senesi itibarıyla, Gürbüzcüğüyle gidebileceği ve ucuza tablo kapatabileceği bir ev ya da Fikret Mualla yoktu!
Hadi, Kanaltürk’te söyleşiyi yapan magazinci hanımların, "Atmayınız Banu Hanım, din kardeşiyiz," diyecek bilgisi yoktu, peki Hürriyet gazetesi hadiseyi sonradan duyururken biraz araştırıp, bu safsatayla vatandaşın başını ağrıtmayalım diyemez miydi? Peki, haberi ’kesyapıştır’ yapan onca internet haber sitesi? Kaldı ki, Fikret Mualla bu, boru değil! Vallahi ne yalan söyleyeyim, Banu Alkan adı geçince içim bir hoş oluyor... Bu hanım Adnan Kaşıkçı’yla, Donald Trump’la, hatta Elizabeth Taylor’la falan aynı ortamlara takıldığını anlatıp duruyordu da, Fikret Mualla’dan ucuza tablo kapatmasına da artık sessiz kalınamazdı. Ama esas komik duruma düşen yine medya oldu! Malzeme veriyor diye, siz de gazı veriyorsunuz, durumu malum olan Banu Hanım’dan haber malzemesi, reyting sağlıyorsunuz ve fakat Allah’ın sopası yok, Fikret Mualla gelip 7 numaralı küt fırçasıyla sizi kaba etinizden dürtüveriyor! Herkes ’haber’i kesiyor, yapıştırıyor, palavraya uyanan yok!
Sami TOSUN / SABAH
Kıymetli okur, sizi bilmem ama ben şu ’medya palavraları’nın sebebini hâlâ tam olarak çözemedim. Elbette bizim teneffüs ettiğimiz havada bir sorun olduğu düşünülebilir. Hiç itiraz etmem. Ama ’palavra söyleşiler’ sadece bununla izah edilebilecek bir durum değil...
Evet efendim, ekranlarımızda bir süredir ’Banu Alkansız hava sahası’ hakimken, milli Afrodit’imiz geçtiğimiz günlerde yine ortaya çıktı ve cildinin güzelliğini neye borçlu olduğunu falan anlatmaya başladı. Sonra Hürriyet’te bir haber gözüme çarptı. Banu Hanım, Kanaltürk’te çıktığı programda, bunca yıldır doğru düzgün çalışmadan nasıl lüks bir hayat yaşadığını anlatmış. Şöyle diyor: "15 yıl aşk yaşadığım rahmetli Gürbüz Hanif’den bana Fikret Mualla tabloları kalmıştı. Yıllar içinde bu tabloları satıp lüks içinde yaşadım. Ne yazık ki hepsi müzayedelerde gitti. Ben de bu sayede dünyayı dolaştım. Biliyorsunuz bugün bir Fikret Mualla tablosu servet değerinde. Ama elimde bir tane bile kalmadı. Kaç tane sattığımı ve hangi zengin işadamlarına gittiğini söylemem..."
PALAVRAYA UYANAN YOK
Buraya kadar her şey normaldi. En azından ’aşk yaşamak’ meselesini sorgulamazsanız falan, Banu Hanım’ın durumu da dikkate alındığında normaldi. Ve fakat milli Afrodit’imiz, "Rahmetli Gürbüz ile Fikret Mualla’nın Paris’teki evini sık sık ziyaret ederdik. Gürbüzcüğüm, ünlü ressamdan küçük fiyatlara bu tabloları toplardı. O müthiş koleksiyonu da bana hediye etmişti," diye devam ediyordu. Banu Hanım, geçmişteki beyanatlarına bakılırsa, 1961 doğumlu. Ailecek Yugoslavya’dan Türkiye’ye geldikleri sene 1967... Fikret Mualla ise 1962 senesinde felç geçirmiş, vefat ettiği 1967’ye kadar, sanatsever bir Fransız hanımın himayesinde, bir çiftlikte bakılmıştı. Yani, en azından Banu Hanım’ın Türkiye’ye geldiği 1967 senesi itibarıyla, Gürbüzcüğüyle gidebileceği ve ucuza tablo kapatabileceği bir ev ya da Fikret Mualla yoktu!
Hadi, Kanaltürk’te söyleşiyi yapan magazinci hanımların, "Atmayınız Banu Hanım, din kardeşiyiz," diyecek bilgisi yoktu, peki Hürriyet gazetesi hadiseyi sonradan duyururken biraz araştırıp, bu safsatayla vatandaşın başını ağrıtmayalım diyemez miydi? Peki, haberi ’kesyapıştır’ yapan onca internet haber sitesi? Kaldı ki, Fikret Mualla bu, boru değil! Vallahi ne yalan söyleyeyim, Banu Alkan adı geçince içim bir hoş oluyor... Bu hanım Adnan Kaşıkçı’yla, Donald Trump’la, hatta Elizabeth Taylor’la falan aynı ortamlara takıldığını anlatıp duruyordu da, Fikret Mualla’dan ucuza tablo kapatmasına da artık sessiz kalınamazdı. Ama esas komik duruma düşen yine medya oldu! Malzeme veriyor diye, siz de gazı veriyorsunuz, durumu malum olan Banu Hanım’dan haber malzemesi, reyting sağlıyorsunuz ve fakat Allah’ın sopası yok, Fikret Mualla gelip 7 numaralı küt fırçasıyla sizi kaba etinizden dürtüveriyor! Herkes ’haber’i kesiyor, yapıştırıyor, palavraya uyanan yok!
Sami TOSUN / SABAH