"BANA SEVGİLİM DİYE BİLİRSİNİZ!... SANIRIM EN DOĞRUSU BU OLUR!...." PELE HANGİ ÜNLÜ GAZETECİDEN KENDİSİNE "AŞKIM" DEMESİNİ İSTEDİ?..İŞTE O GAZETECİ VE O SÖYLEŞİ!....
İnsan, arkasında bir stadyum ve o stadyumdan yükselen müthiş bir alkış sesi olmayınca pek çıkaramıyor. Ama Çırağan'daki yemek salonuna giren bu ufak tefek, siyah adam Pele. Ve birazdan gelip benim yanıma oturacak.
Ece TEMELKURAN/MİLLİYET
Pele ile akşam yemeği: "Bana aşkım diyebilirsin"
İnsan, arkasında bir stadyum ve o stadyumdan yükselen müthiş bir alkış sesi olmayınca pek çıkaramıyor. Ama Çırağan'daki yemek salonuna giren bu ufak tefek, siyah adam Pele. Ve birazdan gelip benim yanıma oturacak.
Beraber yapacağımız konuşmanın metinlerini gözden geçireceğiz. Bir aydan beri buna hazırlanıyorum. Pele, Perakendecilik Günleri'nin kapanışını yapacak ve "sürdürülebilir başarı" üzerine konuşacak.
"Sahnede yalnız olmak istemem" dediği için organizasyonu yapan Soysal İletişim de beni davet etti, ben soracağım o anlatacak. Bu akşam yemeğinde de uzun yollardan gelmiş olan Pele ile soruları gözden geçireceğiz.
Çocukluk kahramanım
Fena halde işe ve bir sonraki günkü konuşmaya kilitlendiğim için karşımda Pele mi var, bu benim çocukluk kahramanım mı, Pele ile yemek yiyeceğimi öğrenen bütün arkadaşlarım imzalatayım diye fotoğraflar mı verdi, trafiği Pele'ye gidiyoruz diye yarmaya çalışan taksi şoförü delirdi mi, unutmuş durumdayım.
Adamcağız daha yemeğini yemeye başlamadan soru sormaya başlıyorum, lüzumsuz bir gayretkeşlik içindeyim:
"Size nasıl seslenmemi istersiniz? Pele mi yoksa asıl adınızla Bay Nascimento mu diyeyim?"
Pele, elma suyundan bir yudum alıp duruyor, gülüyor:
"Sevgilim diyebilirsin! En doğrusu bu olur!"
Haydi bismillah, böylece başlıyoruz.
Pele'den şahsıma futbol dersi
Bu yazı yazıldıktan hemen sonra başlayacak etkinlik için konuşmayı bırakıp konuşuyoruz. Pele bana bütün gece hayatını, oğlunun şansızlıklarını, Zico'nun Maradona'dan daha "komple" bir oyuncu olduğunu ama en iyisinin her zaman Cruyff olduğunu, bininci golünün tabii ki bir penaltı olması gerektiğini çünkü Tanrı'nın bu anı net görmek için her şeyi durdurmak istediğini anlatıyor. Gülüşüp duruyoruz. Kıt futbol bilgimle FIFA'da futbol kurallarını değiştirmek için verdiği çaba üzerine sorular soruyorum. Ve işte o zaman kâğıdı alıp barajın adaleti üzerine güzel bir şekil çiziyor, elbette anlatarak:
"Ben topu kendi ceza sahamdan almışım. Bu adamı, bu adamı, bu adamı, bu adamı geçmişim, gelmişim karşı takımın ceza sahasının dibine. Tam o noktada adam bana faul yapmış. Hakem serbest atış veriyor. Fakat benim daha önce geçtiğim onca adam baraja dahil ediliyor. Bu adil mi sence?"
Futboldan anlamam ama adaletten anlarım:
"Aaa! Olmaz tabii!" gibi net, bilgiç bir tepki veriyorum. Ve Pele'den aldığım futbol dersinin Pele tarafından çizilmiş şemasını çantama atıyorum. Şema aynen "Zafere Kaçış" filminde çizdiğine benziyor. İzleyenler hatırlar. Filmin sonuna doğru Pele, takımın koçu Michael Caine'e şöyle der:
"Topu bana verin, ben burdan alır, burdan geçer, burdan seker, burdan döner golü atarım!"
Flörtçü dede
Pele hep golü attı, hayatı boyunca. Yüzyılın kahramanlarından biriydi. Hatta bir kez gazete manşetlerini Ay'a ayak basılması haberiyle paylaştı.
Yemekten dönmemi arkadaşlarım sabırsızlıkla bekliyordu. Sordular:
"Nasıl bir adam?"
Merak ve telaşla parlayan gözlerine bakınca onlara bir kahraman anlatmam gerektiğini tabii ki anladım. Ama benim bütün bir gece yenen yemekten ve onca baş başa sohbetten sonra söyleyecek tek bir şeyim vardı:
Tam bir Latin Amerikalı; 67 yaşında olmasına rağmen flörtçü.
Tam bir sporcu; hâlâ formda.
Tam bir gecekondu çocuğu; para kazanmak için hep çalışmak zorunda olduğunu biliyor.
Tam bir kahraman; çünkü bun