BANA FİLMİNİ SÖYLE,SANA GİŞENİ SÖYLEYEYİM!
Medyaradar sinema-tv yazarı Murat Tolga Şen, 2012 yılının ilk haftasına damgasını vuran gösterime giren iki yerli yapım arasındaki salon kapma rekabetini yazdı.
Türk sineması 70’lerde çektiği yüzlerce film sayısına belki asla ulaşamayacak ama son 23 yılın rekoru olan 71 filmli 2011 vizyonundan sonra, 2012’nin ilk haftasına, gösterime giren iki yerli yapım arasındaki salon kapma rekabeti damgasını vurdu. AFM ve Cinebonus’ların filmlerin kaderini belirleyecek, dürüstçe yazalım tekelleşecek şekilde, birleşmelerinin ilk etkileri bunlar… İşte geçen haftanın iki yerlisi ve ilk hafta akıbetleri… Sağ köşede, BKM yapımı, şiddet gören ve bir yerden sonra av olmaktan vazgeçip avcı kimliğine bürünen bir grup kadının maceralarını anlatan Kurtuluş Son Durak ve sol köşede 12 Eylül’ün trajedisine bir grup apolitik evsizin gözünden bakmayı deneyen siyasi komedi Bu Son Olsun…
203 kopya ile gösterime giren ve salonlara dağıtımı UIP tarafından yapılan Kurtuluş Son Durak ilk haftasında 167.000 bilet satarak seyircinin ilgisine ve mutlak bir gişe başarısına ulaşacağını ilan etti denebilir. Özen Film’in dağıtımını üstlendiği 97 kopyalı Bu Son Olsun ise 27.000 seyircide kalarak haftanın en az izlenen filmi oldu…
Şüphesiz bunda “Türk seyircisinin ideolojik tarafı belli olan komediden haz etmemesi” de etkili fakat filmin ilk haftasında merkez salonlardan uzak kalması gişesini olumsuz etkilemiş gibi görünüyor. Telefonda konuştuğum, Bu Son Olsun filminin yönetmeni Orçun Benli “filmimizi izlemek isteyenler, izleyebilecekleri salonları Twitter’dan, Facebook’tan bize sorar hale geldiler, üzgünüz ama salon bulma konusunda epey sıkıntı yaşadık. Büyük AVM’lere giremedik. Bu Son Olsun’u izlemek için salonlara gidenler bizim filmi göremeyince de ister istemez diğer filmlere yöneldiler. Filmimiz değil, kaderi kötü!” dedi.
Bu sene bu konuda epey tartışma yaşanacağına şimdiden not düşmek isterim. Sinema bir sanat ama işin seyirciye ulaştırma kısmı giderek kızışan bir ticaret… Arada Sümela’nın Şifresi gibi sürprizler çıkmadıkça, gişeyi neredeyse tek elde toplanmak üzere birleşen salonların tercihleri belirleyecek gibi görünüyor. Genç sinemacıların, bağımsız yapımcıların işi giderek zorlaşıyor!
Sinemaya Gitmeyen ama Götürülen Seyirciler!
Sosyal Medya, Engin Altan Düzyatan’ın, katıldığı Pazar Eki programında, Anadolu Kartalları filmiyle ilgili söylediği “kariyer katili” beyanlardan oluşan video ile sarsılıyor! Sinema yazarlarını 10 Trilyon’u bir arada görmemekle ve bu yüzden film eleştiremeyecek olmakla suçlayan oyuncunun da bu parayı görmüşlüğüyle ilgili şüphelerim olsa da kendisine çok fazla kızamıyorum. Neden derseniz, ellerine oynayacakları bir kedi yavrusu geçmiş gibi görünen ve ancak misafirliğe gelen küçük çocuklara gösterilen bir “ aferin, bir daha yap bakalım” ciddiyetiyle konuklarına yaklaşan Bülent Ülgen ve Şirin Sever asıl suçlanacak isimler… Üretimlerin toplam kalitesine ve haklarında çıkan eleştirilere baktığımızda, adına “film eleştirmeni” denen canlı organizmaya kızmayan bir oyuncu zaten yoktur bu memlekette…
Ne kadar yazsak eksik kalacak bu hadisenin asıl cımbızla çekilip ortaya konacak tarafı ise oyuncunun ağzından çıkan “Eğer filmimiz kötü olsaydı 1 milyon kişi izlemezdi” sözleri… O sözlere, Şaryo, Crane, Jimmy Jib nedir bilen bir sinema yazarı olarak şöyle bir not düşmek istiyorum; Türkiye’de son yıllarda giderek artan örneklerini gördüğümüz bir “sinemaya götürme” gayreti yaşanıyor. Bunun kültüre aç Türk halkını sinema zevkinden mahrum bırakmamak için yapıldığını pek sanmıyorum. İdeolojik ya da resmi bir besleme içeren bazı filmler o düşüncenin sahipleri, destekçileri tarafından seyirciyle özellikle buluşturuluyor. Allah’ın Sadık Kulu: Barla filmine otobüslerle, servislerle götürülen binlerce muhafazakar ev kadını, dershane öğrencisi, yurt talebesi (Malatya’da bizzat şahit olduğum bir durum) güçlü bir örnek… Sevgili Engin Altan Düzyatan’ın oynadığı Anadolu Kartalları’nın da neredeyse tüm Askeri okulların sinema salonlarında gösterildiğini, Garnizon sinemalarında öncelikli olarak gösterildiğini ve buna imkân olmayan yerlerde askeri personelin filmin gösterildiği sinemalara servislerle taşındığını biliyorum. Her iki film için yapılan indirimli bilet uygulamaları da cabası… Sinema her zaman bir propaganda aracı olarak kıymetli olmuştur ve tabii ki bu bir suç değil… Keşke, çekilen her film için birileri böyle çabalasa ama bu filmlerin “götürülen seyirci” desteği olmadan kendi kaderlerine bırakıldıklarında ulaşacakları “asıl” rakamları merak ediyor insan…
twitter.com/murattolga