"BANA CEHENNEMİ UZUN VADEDE YAŞATACAKLAR!" HANEFİ AVCI'DAN CANLI YAYINDA BOMBALAR!
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen olay kitabını NTV'de Ruşen Çakır ve Mirgün Cabas'a canlı yayında anlattı.
İşte "Merkeze alınmam için dilekçe verdim!" diyen Avcı’nın anlattıkları:
KİTAP İÇİN HİÇBİR YERDEN TELKİN GELMEDİ - Herhangibir telkin sözkonusu olmadı. Susurluk sürecinde bir sıkıntı yaşadım, idari açılardan, hak ve adaletin çalıştığı düşüncesindeyim. Sıkıntı çektim ama telafi edildi.
BANA CEHENNEMİ UZUN ZAMANDA YAŞATACAKLAR - Kitapta Cehennemi yaşayacağım diye yazdım ama Şu anda böyle bir sıkıntı yaşanmaya başlanmadı. Aleyhimde doğruı olmayan yöntemlerle bir şeyler yapacaklarını düşünüyorum. Kısa sürece değil onlarca yılda yaşanacaktır bunlar.
GEREKEN DİLEKÇELERİ VERDİM 8 AYDIR CEVAP YOK - 34 yıllık mesleki geçmişimde her şeyin devlet içinde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu bir tek susurluk döneminde değiştirdim. Ben bir takım yolların kullanılamayacağı için Susurluk’ta konuştum.
Bu kitapta da önce şifahi olarak görüştüm, herşeyi anlattım. Mekanizmayı çalıştırmak için yazılı hale getirip dilekçe verdim. Daha yukarıdan sistemin çalışması için çaba sarfettim. 60 gün içinde yapılması gereken adımlar 8 ayda atılmadığı için kitabı yazdığını söyledi.
NİYE CEMAATİ SUÇLADI?- Ben cemaatin kendi yaptıklarına kendi iç dünyaların karşısında değilim. Bunlar topluma hizmettir. Ben onların polis içindeki adliye içindeki, suç oluşturmaya çalışmalarına karşıyım. İnsanların şeref ve onurlarının sıkıntıya sokulmasına ve cemaatin buna müdahale etmemesine karşıyım.
CEMAATE ANLATTIM -Bu kitabı yazmadan önce Cemaatin ileri gelenleri ile görüştüm. Onlara polis ve asker içinde cemaatin adamlarının yanlış yaptığını, bunların hata olduğunu, sizin özünüzün bununla alakası yoktur dedim. Şunu da söyledim, "ben size karşı tavır alacağım, açık ve karşı tavır koyacağım" diyerek net olarak birden fazla insana söyledim.
GÜLEN BİLİYOR MU? -Bu söylediklerimin Fethullah Gülen’e gitmemesi düşünülümez. Herkesin duyduğu kanaatindeyim. Saatler süren tüm iddiaları söyledim çünkü. Bana anlatırız, söyleriz imalarında bulundular ama bana bir cevap gelmedi.
KİTAP DELİL KİTABI DEĞİL Ali Bayramoğlu’nu çok severim. Demokrasiye bakışı açısından düzgündür. Hrant Dink olayı ile ilgili yazdıkları doğrudur. Kitapta çok delil var. Ama kitap delil kitabı değil. Ayrıca delil toplama yetkisi savcıya aittir. Polise bile ait değildir. Ben delillerin yerini söylüyorum. Savcı bulsun. 7.11.2009 tarihli karar ile dinlenen telefonlar benim adıma kayıtlıdır. Ama devlet tarafından sahte belgelerle dinlenmektedir.
CEMAAT BÖYLE YAPARAK BİR ŞEYİ DÜZELTEMEZ - GÖrünmeyen, bilinmeyen insanlar vardır. Cemaatin devlet içindeki faaliyyetlerini kısa sürede kolayca değiştirmek mümkün değildir. Cemaatin kendisine rol biçmesi lazım. Cemaat polisin, askerin, yargının içine girerek bir şeyi düzeltemez. Önyargılarınız ile işin içine girenler, hak hukuk deseler bile başarıya ulaşamazlar. Cemaat bütünüyle devletin içinde.
HEPSİNDEN HOCA EFENDİNİN HABERİ YOK - Gülen Emniyet, Asker ve yargıda örgütlü olduğunun farkındadır. Faaliyetlerin ne derece büyüdüğünün farkında olmayabilir. Teferruatından Hoca efendinin haberi yoktur ama kitaptan sonra belki müdahale eder diyorum.
KİTAPTA ÜRKÜTMEMEK İÇİN HERŞEY YAZMADIM - Kitap sade ve basit, benden önce de dillendirilmiş şeyleri ürkütmemek için sadeleştirerek yayınladım. Türkiye’deki olayların arkasındaki gerçeklere bakarım. Komplo teorisi yok kitapta.
MUHALİF DÜŞÜNENLER SIKINTIDA-Cemaatin içerisindeki birçok insanı tanırım, dostluklarım vardır. Cemaatin devletin sistemini bozmaya hakkı yoktur. Yoksa yurtdışındaki okulların çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Ancak buradaki olay farklı bir olaydır, devletin geleceğiyle ilgilidir. Muhalif düşünen herkesin hayatının sıkıntıda olacağını düşünüyorum."
’KİTABI YAZDIĞIMDA REFERANDUM GÜNDEMDE DEĞİLDİ-"Kitabı geçtiğimiz yıl Mayıs ayında yazmaya başladım, kitap 2010 Mart’ta bitti, yayınevine teslim ettim. Niyetim 10 Nisan Polis Bayramı’na yetişmesini istiyordum ancak redaksiyon işlemleri çok uzun sürdü. Zamanlamayla ilgili bir düşüncem yoktu, referandumla ilgili hiçbir gelişme yoktu kitabı yazmaya başladığımda.
KİMSEYİ HEDEF ALMADIM-Bu kitap hiç kimseyi hedef almıyor, devlete bir bütün halinde bakarak yanlışları ortaya koyuyor. Terörle veya yolsuzluklarla mücadele yöntemlerinin yanlış olduğunu anlatıyorum kitapta. Kitabın son bölümünde de cemaatin devlet içindeki örgütlenmesinin yanlış olduğunu aktarıyorum, oysa ki benim daha çok önemsediğim terörle mücadele konusudur. Ancak insanlar cemaatle ilgili bölümü daha çok dikkate alıyor."
’BAŞIMA NELER GELECEĞİNİ TAHMİN EDİYORUM’-"Geçmişte Susurluk’ta ifade verdiğim zamanı düşünün, hem teşkilatı hem de devletin tüm kurumlarını karşıma aldım. Böyle bir insanın geleceği olabilir mi? İfade verdikten sonra geleceğimin bittiğini düşünmüştüm. 28 Şubat döneminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda ifade verdim ve meslek hayatımın biteceğini düşünmüştüm. Bugün de bu ifadeyi vererek başıma neler geleceğini tahmin ediyorum.
’KİMSEDEN BİR GÖREV TALEP ETMEDİM’-"Şunu söylemek istiyorum, 34 yıllık meslek hayatım boyunca hiç kimseden bir görev talep etmedim. Bu inanılmaz bir şeydir. Ben çok görevi reddettim. Geçtiğimiz yıl atamalardan önce İçişleri Bakanı Beşir Atalay, benimle birlikte 3-4 emniyet müdürüyle görüştü. Ben Bakan’a şunu söyledim, hiçbir il talep etmiyorum, Edirne’de kalayım. Ankara’da oğlum var, oraya unvansız bir görevle gidebilirim dedim sonra. Eskişehir’i de istememiştim.Gümrük Müsteşar Yardımcılığı teklif edildi, bakan Hayati Yazıcı tarafından. Ancak, ben bu görevi kabul etmedim, çünkü gümrüğü bilmiyorum, bunu bakana da ifade ettim. Bugüne kadar hiç kimse şunu diyemez ki ’Hanefi Avcı bir görev talep etti’."
’TELEFONLARIMIN DİNLENMESİ CEMAAT YAPILANMASINI DAHA NET GÖRMEMİ SAĞLADI’-"Yaşadığım bazı olaylar, telefonlarımın dinlenmesi cemaat yapılanmasının zararlarını daha hızlı görmemi sağladı. Emin Aslan’ın davasında savcı 2 saatte 7 dosyalık evrak ve telefon dinlemelerini okumuş ve karar vermiş görünüyor. Bu imkansızdır. Hiçbir tasvir kabul etmeyecektir. Emin Aslan, Sabri Uzun bunlar benim üstüm insanlar. Benim cemaat içerisinde çok daha samimi dostlarım var, en çok onlara üzülüyorum, bunlar çok düzgün insanlardır. Ancak bir noktadan verilen emirle bu insanlar başkalarına suç attılar."
BİLGİ TOPLUYORLAR PERVASIZCA BASINA HABER VERİLİYOR - Ben 1997’de ayrıldım istihbarattan. Benim dinlendiğim olayı ele alalım. Kimsenin bilmediği bir numarayı dinliyorlar. Benim Emin Arslan olayındaki tavrımdan dolayı hedef seçildiğim ortada. Bilgisayar sisteminden benim numaram tespit ediliyor. Benim aleyhime şantaj amaçlı bilgi toplanıyor. Yetmiyor, basında birilerine pervasızca haber veriliyor. Biz Hanefi Avcı hakkında bilgi topluyoruz diye.
Bir çok kişi hakkında böyle telefon dinleme olayları ortaya atılıyor. Filan kişinin falan kişiyle konuştuğu internete düşüyor. Üç yer var Türkiye’de birinden biri tarafından yapılmış dinlemelerin kayıtları. Bulup çıkartmak lazım bunları. GSM şebekelerinde devlet dışında kimse dinleme yapamaz.
’TELEFONLARIM ŞANTAJ İÇİN DİNLENİYOR’-"Dinlendiğimi iddia ettim olay, iki öğrenci adına alınmış numaralar. Ben bile numaraları bilmiyorum. Bu numaralar biliniyor ise karşımdaki gücün ne ile uğraştığını tahmin ederim. Emin Aslan’ın başına gelenlerden sonra benim cemaati hedef alacağımı anladılar. Benim gideceğim yerler belli, Hanefi Avcı bir yere gittiğinde telefonlarım dinleniyor, ancak diğer iki numaram da IMEI nolarından dinleniyor.O kadar pervasızlar ki, benimle uğraşacaklarını daha önce bazı medya organlarına açıkladılar. Telefonlarım dinlenerek şantaj malzemesi toplamaya çalıştılar, adımı karalamak için."
’DEVLETİN İMKANLARI OLMADAN DİNLEME YAPILAMAZ’-"Bazı küçük aletlerle kişilerin dinleme yapması mümkün ama GSM sistemini, devletin imkanları olmadan dinleme yapılamaz. Özel kişiler dinleme yapsa bile devlet bunu hemen bulabilir, A ve B kişileri arasındaki konuşma internete sızdırılmışsa dinlemeyi kimin yaptığı bulunabilir.Benim ortaya çıkardığım şu oldu, IMEI numarası üzerinden dinleme yapıyorlardı ve bunu deşifre ettim. Birçok insan sadece IMEI numarasıyla dinleme yapıldı, çünkü bu konuda yasal bir boşluk var ancak bu boşluk sadece çok özel soruşturmalar için. Herkes dinlenmiyordur ama hedef seçilen kişiler dinleniyordur."
’DEVLETİN GÜVENLİK BİRİMLERİ YETERİNCE DENETLENMİYOR’-"Devlet güvenlik birimlerini yeterince denetlemiyor. Keyfi bir dinlemenin söz konusu olduğu gerçektir Türkiye’de, onların açıklarını bulmak veya iftira atmak için. Bazı soruşturmalarda şunu görüyoruz, önce o insanlar dinlenmiş, daha sonra ihbar mektubuna dönüştürülmüş ve ardından dava açılmış. Öyle ihbar mektupları var ki, 20 kişilik bir ekip o bilgileri bir yılda bir araya getiremez. Şu açık, bazı insanlar izlenmiş veya dinlenmiş, ardından önleri kesilmek için düğmeye basılmış. Benim için de aynı şey geçerli, açığımı bulmak için telefonlarımı dinlediler.Ben her şeyi çok açık yaşayan bir insanım, dinlemeden korkum yok, tedbirimi alırım. Ama gidişat o ki, cemaat örgütü ileride tüm muhalifleri dinleyebilir. İşadamlarını, herkesi dinleyebilir.Beni dinleyenler arasında çok yakınım olan birisi var, benim yakınlarımı da tanıyan biri. Cemaat içine girdiğinizde özgür karar veremezsiniz, normalde yapmayacağınız şeyleri istemeseniz de yaparsınız."
KİTAPTAKİ ’SİMON’ ADI NEREDEN GELİYOR?-"Kod adı Simon olan kişi bir PKK’lı ve aslında inançları, idealleri uğruna ölümü göze almış biri. Fakat aynı insan 1975 yılından beri tanıdığı arkadaşına destek veremiyor, tavır koyamıyor. Suçsuz olduğunu bildiği halde... İnsanların özgür olmadığı müddetçe doğru ve yanlışı çoğu zaman karıştırırlar. Normal şartlarda böyle davranmayacak biri devlet, örgüt ya da cemaatin çıkarları için hiç beklenmedik şeyler yapabilir.Bu olay sadece savcılara havale edecek kadar basit değildir, burada herkesin görev alması gerekiyor. Hükümet, şu an işbaşında ve bu sistemin sorumlusu. Bu sistem şu anda hükümetle ilgili bilgileri de depoluyor. Bundan hiçbir tereddüdüm yok. Araştırılırsa kitaptaki bilgilerin daha fazlası ortaya çıkar.Kitaptakileri çok daha insanı kırmaya çalışarak yazdım. Samimi bir tahkikat yapılacaksa çok fazla belge gelir, çok fazla tanık da bulunur. Bazı insanlar kitapta yazdıklarımdan daha fazlasını biliyor."
’ERGENEKON’LA MÜCADELE EDERKEN HUKUKUN DOĞRU İŞLEMESİ GEREKİYOR’-"Şu an Doğu Perinçek’le aynı noktaya gelmedik. Ben Türkiye’deki demokrasi dışındaki bütün yöntemlerin karşısındayım. Ergenekon gibi yapılanmalarla mücadele ederken hukukun doğru işlemesi gerekiyor. Benim kadar askeri şimdiye kadar kimse açıkça karşısına almamıştır. Ancak bugün soruşturmalar hatalı yürütülüyor. Bugün yargılanan insanlar bizim tahminimizden çok daha fazla suç işlemiş de olabilir ancak soruşturmalar belgelerle yürür. Siz bir jandarma alayını basamazsınız, bir savcıyı makamında tutuklayamazsınız, MİT bürosuna baskın yapamazsınız. Bu hukukun çıldırmış olmasıdır. Müfettiş istersiniz, öyle araştırırsınız. Siz devletin İstanbul, Ankara ve İzmir savcılarını dinleyemezsiniz. İlhan Cihaner’i makamında tutuklayamazsınız. Eskişehir’deki Jandarma Alay Komutanı’nın evini Erzurum’da alınan bir kararla arıyorsunuz, bunu yapamazsınız. Erzurum’daki özel yetkili mahkeme, Eskişehir’de arama kararı veremez. Şunu savunuyorum, kim olursa olsun, ben de dahil, dürüstçe ve adalet için soruşturma yapılsın. 28 Şubat’ta muhafazakar kesimler mazlumdu, militaristler muhafazakarlara zulmediyorlardı. Ben o gün buna karşı çıktım ve muhafazakar kesim beni alkışladı. Bugün muhafakarlar hakim ve zulmediyorlar, karşı çıktığım budur. Ergenekon tutukluları bugün mazlum pozisyonunda. Danıştay saldırısıyla Ergenekon arasında bağlantı kurulacak net bir delil yok. Danıştay’ın faili kendi olayı açıkça anlatıyor."
’HRANT DİNK DEVLET İÇİNDE TEPKİ ÇEKİYORDU’-Hrant Dink olayına gelirsek... Siz bir odayı ısıtırsanız odadaki herkes ceketini çıkarır. Savcılar cinayete işleyene mermi satanı bile bulup konuştular, bu kişinin her şeyi tespit edilmiş, aldığı simite kadar belli. Siz neyi zorluyorsunuz. Hrant Dink, devlet içindeki bazı kesimlerin tepkisini çekiyordu. Ancak olayın faili belli.
’KÜRT SORUNUNU MUHATABINA SORMALIYIZ’-"Türkiye’nin önündeki en büyük engel Güneydoğu sorunudur, her sahada. Orada 8 yıl görev yaptım, halen tüm gelişmeleri takip ediyorum. Türkiye bu zamana kadar birçok sorunla karşılaştı, sağ, sol, irticai örgütler vardı. Ancak devlet her zaman konuyu savcılara ve güvenlik güçlerine havale etti. Oysa ki olması gereken siyasi iradenin bu konunun üzerine gitmesi ve konuyu çözmesiydi. Türkiye’de Kürt sorunu yoktur deniyor, ancak önce bu olayın muhatabına şunu sormalıyız: Senin derdin ne, niye dağa çıktın ve neden savaşıyorsun?. Önce bunu sormalıyız, ardından diğer adımlar gelir. PKK 4 ayrı devletten toprak alarak bir Kürt devleti kurmak için yola çıkmıştı ancak bu taleplerinden üçünden vazgeçti, şu an sadece kültürel haklarını istiyor Kürtler, bu korkunç bir fırsattır. Ben otursam Öcalan kadar hafif bir ifade yazamazdım. Çözülemeycek sorun değildir, cesaret gerekir. Bunlar eşkiyadır, alçaktır bakış açısıyla bu sorun çözülmedi. Günah sadece PKK ve Öcalan’da mı, bizim günahımız yok mu? Bence devletin günahı daha fazla."