01 Ağu 2012 11:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:59
BALÇİÇEK İLTER'DEN VEDAT MİLOR'A GAZETECİLİK DERSİ ''BELALTINDAN VURMAYALIM''
"Biri Vedat Milor'a Deniz Taksi ile Ido'nun yakından uzaktan ilgisi olmadığını söylesin lütfen."
IDO günah keçisi mi?
Gazeteci refleksi işte, bir firmanın üzerine haddinden çok gidildiğinde, kendisini ilgilendirmeyen her tür yanlış, muhatap olmaması gereken konularla başı ağrıtıldığında acaba firma, kime nasıl dokundu diye düşünmeden edemem.
Milliyet yazarı Vedat Milor’un pazar günkü yazısını okurken aynı hisse kapıldım. Yazının başlığı “İdo ve güvenilirlik”… Milor bütün yazısını Deniz Taksi’nin yanlışlarına ayırmış…
Hem çok haklı olarak Deniz Taksi yüzünden altüst olan programına değinmiş, hem de mazotu olmadığı bahanesiyle seferini iptal eden Deniz Taksi’ye çatmış ve konuyu Ido’nun özelleştirmesine getirmiş.
Öncelikle…
Biri Vedat Milor’a Deniz Taksi ile Ido’nun yakından uzaktan ilgisi olmadığını söylesin lütfen. Deniz Taksi kamuoyunca Jet Fadıl olarak bilinen Fadıl Akgündüz tarafından işletiliyor. Yani ortada mazotu biten, kuru bir özür telefonu açan, sorumsuz bir işletme varsa, ki var anlıyoruz, bu İdo değil, Fadıl Akgündüz. Nereden mi biliyorum? Çünkü hem Deniz Taksi’yi hem de Deniz otobüslerini sık sık kullanıyorum, sahiplerinden ve işletmecilerinden de bir gazeteci olarak haberdarım. Yani sayın Milor, birilerini sorumsuzlukla suçlayacak ve o firmanın güvenilirliğini sorgulayacaksa, bir de köşe yazarının güvenirliği ve okuyucusuna karşı sorumluluğu var, hatırlatırım. Yanlışlar yapılabilir ama özür de gelmelidir.
X
Milor yazısının sonuna yine haklı olarak bir başka şikayeti eklemiş.
Deniz Otobüsü’ne binmeye çalışan ve yanında dört şişe şarap taşıyan bir arkadaşının görevliyle tartışmasını. Dün bu yazının niyeyse sadece şarap bölümü bütün internet sitelerine konu oldu. İdo da üstüne düşeni yaptı ve özür diledi. Milor’un “Ben özelleştirme üzerine kitap yazmış biriyim.
Başarılı özelleştirmelerin, özellikle tüketici metaları ve servis sektöründeki özelleştirmelerin ekonomiye katkısı olduğuna inanırım. Öyle gözüküyor ki Büyükşehir İdo’yu yeni sahiplerinden daha iyi yönetiyordu!” cümlesinden yola çıkarak küçük bir araştırma yaptım. Şarap taşıyan yolcuyla tartışan güvenlik görevlisi, Büyükşehir döneminden kalma, yani yeni alınmış biri değil. Üstelik, yolcunun ifadesini göre almamazlık etmemiş ama kesinlikle haddi olmayaraknegatif cümlelerde bulunmuş!”
Zaten kanımca almamazlık etseydi; sayın Milor bütün yazısını İdo’ya ait olduğunu düşündüğü Deniz Taksi’ye değil, şarap taşıdığı için Deniz Otobüsü’ne alınmayan arkadaşına ayırırdı, küçük birnot gibi geçiştirmezdi. Zaten öyle olmalıydı, hepimiz kıyamet koparmalıydık.
Aynen “evli değilim” diye çekilişten kazandığım tatil verilmeyince bütün meslektaşlarımın kıyameti kopardığı gibi… Çekilişi yapan keşke İdo olsaydıdemeden geçemedim, böylece her köşede kadına yönelik bu ayrımcılıkla yer alırdık!
Uzun lafın kısası İdo mevzu “vurun abalıya” duruma dönüşmemeli.
Ücret ve tarife konusunda özelleştirme sonrasında büyük yanlışlar yapıldı ve bu yanlışlardan (basının da katkısıyla) dönüldü. Bir tüketici olarak İdo’nun kimin elinde olduğundan çok, iyi işletilmesinden yanayım. Üstelik bugüne kadar hatalarından bu derece ders alan, yanlış uygulamalarını fark edip geri adım atan, patron seviyesinde “hatalıydık, düzeltiyoruz” içtenliğini gösteren başka bir firma gördük mü?
“Suda ne olsa İdo’dan biliyoruz!” tavrı insanı biraz kuşkulandırıyor, ne yalan söyleyeyim… Uyarım bunadır....
Not: İdo’nun başını ağrıtan gazetecilerden biri de benim. Yıllardır ihalesiz bir şekilde 24 kanalına verilen televizyon yayın hakları üzerinde kalem oynatıyorum. Örneğin 24 kanalının cts pazar öğleden sonra kuşaklarında yayınlanan dünya sineması için yazmadığım kalmamıştı. Bütün Deniz Otobüsü alt yazılı bir filmi izlemeye çalışıyoruz, film Çince ya da İsveççe! Bu yanlıştan da dönüldü, şimdi bütün ana kanalları izleme şansınız var. Diyeceğim odur ki, eleştirelim eleştirelim de… Bel altından vurmadan..
Balçiçek İLTER / HABERTÜRK
Gazeteci refleksi işte, bir firmanın üzerine haddinden çok gidildiğinde, kendisini ilgilendirmeyen her tür yanlış, muhatap olmaması gereken konularla başı ağrıtıldığında acaba firma, kime nasıl dokundu diye düşünmeden edemem.
Milliyet yazarı Vedat Milor’un pazar günkü yazısını okurken aynı hisse kapıldım. Yazının başlığı “İdo ve güvenilirlik”… Milor bütün yazısını Deniz Taksi’nin yanlışlarına ayırmış…
Hem çok haklı olarak Deniz Taksi yüzünden altüst olan programına değinmiş, hem de mazotu olmadığı bahanesiyle seferini iptal eden Deniz Taksi’ye çatmış ve konuyu Ido’nun özelleştirmesine getirmiş.
Öncelikle…
Biri Vedat Milor’a Deniz Taksi ile Ido’nun yakından uzaktan ilgisi olmadığını söylesin lütfen. Deniz Taksi kamuoyunca Jet Fadıl olarak bilinen Fadıl Akgündüz tarafından işletiliyor. Yani ortada mazotu biten, kuru bir özür telefonu açan, sorumsuz bir işletme varsa, ki var anlıyoruz, bu İdo değil, Fadıl Akgündüz. Nereden mi biliyorum? Çünkü hem Deniz Taksi’yi hem de Deniz otobüslerini sık sık kullanıyorum, sahiplerinden ve işletmecilerinden de bir gazeteci olarak haberdarım. Yani sayın Milor, birilerini sorumsuzlukla suçlayacak ve o firmanın güvenilirliğini sorgulayacaksa, bir de köşe yazarının güvenirliği ve okuyucusuna karşı sorumluluğu var, hatırlatırım. Yanlışlar yapılabilir ama özür de gelmelidir.
X
Milor yazısının sonuna yine haklı olarak bir başka şikayeti eklemiş.
Deniz Otobüsü’ne binmeye çalışan ve yanında dört şişe şarap taşıyan bir arkadaşının görevliyle tartışmasını. Dün bu yazının niyeyse sadece şarap bölümü bütün internet sitelerine konu oldu. İdo da üstüne düşeni yaptı ve özür diledi. Milor’un “Ben özelleştirme üzerine kitap yazmış biriyim.
Başarılı özelleştirmelerin, özellikle tüketici metaları ve servis sektöründeki özelleştirmelerin ekonomiye katkısı olduğuna inanırım. Öyle gözüküyor ki Büyükşehir İdo’yu yeni sahiplerinden daha iyi yönetiyordu!” cümlesinden yola çıkarak küçük bir araştırma yaptım. Şarap taşıyan yolcuyla tartışan güvenlik görevlisi, Büyükşehir döneminden kalma, yani yeni alınmış biri değil. Üstelik, yolcunun ifadesini göre almamazlık etmemiş ama kesinlikle haddi olmayaraknegatif cümlelerde bulunmuş!”
Zaten kanımca almamazlık etseydi; sayın Milor bütün yazısını İdo’ya ait olduğunu düşündüğü Deniz Taksi’ye değil, şarap taşıdığı için Deniz Otobüsü’ne alınmayan arkadaşına ayırırdı, küçük birnot gibi geçiştirmezdi. Zaten öyle olmalıydı, hepimiz kıyamet koparmalıydık.
Aynen “evli değilim” diye çekilişten kazandığım tatil verilmeyince bütün meslektaşlarımın kıyameti kopardığı gibi… Çekilişi yapan keşke İdo olsaydıdemeden geçemedim, böylece her köşede kadına yönelik bu ayrımcılıkla yer alırdık!
Uzun lafın kısası İdo mevzu “vurun abalıya” duruma dönüşmemeli.
Ücret ve tarife konusunda özelleştirme sonrasında büyük yanlışlar yapıldı ve bu yanlışlardan (basının da katkısıyla) dönüldü. Bir tüketici olarak İdo’nun kimin elinde olduğundan çok, iyi işletilmesinden yanayım. Üstelik bugüne kadar hatalarından bu derece ders alan, yanlış uygulamalarını fark edip geri adım atan, patron seviyesinde “hatalıydık, düzeltiyoruz” içtenliğini gösteren başka bir firma gördük mü?
“Suda ne olsa İdo’dan biliyoruz!” tavrı insanı biraz kuşkulandırıyor, ne yalan söyleyeyim… Uyarım bunadır....
Not: İdo’nun başını ağrıtan gazetecilerden biri de benim. Yıllardır ihalesiz bir şekilde 24 kanalına verilen televizyon yayın hakları üzerinde kalem oynatıyorum. Örneğin 24 kanalının cts pazar öğleden sonra kuşaklarında yayınlanan dünya sineması için yazmadığım kalmamıştı. Bütün Deniz Otobüsü alt yazılı bir filmi izlemeye çalışıyoruz, film Çince ya da İsveççe! Bu yanlıştan da dönüldü, şimdi bütün ana kanalları izleme şansınız var. Diyeceğim odur ki, eleştirelim eleştirelim de… Bel altından vurmadan..
Balçiçek İLTER / HABERTÜRK