"BALBAY VE ÖZKAN'IN İÇERİDE OLMASI AĞRIMA GİDİYOR!"
Başbakan Erdoğan'ın Somali ziyaretinde beraberindeki heyette yer alan Nihat Doğan, çocukluğundan Somali ziyaretine kadar her şeyden bahsetti.
'VAROŞ ÇOCUĞUYUM BUNU İNKAR EDEMEM'
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Pek sevmiyorum çocukluğumu anlatmayı çünkü bence sanatçının bir büyüsü vardır. İnsanlar her şeyini bildiğinde o büyü bozulmuş oluyor. Ama zaman zaman anlatıyorum, saklıyorum manasına da gelmesin. İstanbul'da doğdum. Babamı 11 yaşımda kaybettim. Aile büyüklerimiz Muş'a götürmek istediklerinde, gitmek istemedik. Hayatımızı İstanbul'da idame ettirdik. Liseyi bitirdim, neticede varoş çocuğuyum, bunu inkâr edemem.
Profesyonel müzik hayatına geçişiniz nasıl oldu?
'Kırdın Kalbimi' albümümle oldu 1994 yılında. 'Kesinlikle sanatçı olmam lazım' dedim çünkü iyi şarkı söylüyordum. Sesimin güzel olduğu keşfedilince de Almanya'ya gittim işte.
'Keşfedilince' dediğinize göre biri gönderdi sizi Almanya'ya.
Bir gün, Avcılar'da bir çay bahçesinde istek üzerine bir şarkı söyledim. O an orada bulunan ama normalde Almanya'da yaşayan bir çift, 'Almanya'da salonumuz var, gelir misin?' dediler. Ben de kalktım gittim. Bir sene yanlarında kaldım, sonra star olamam dedim ve Türkiye'ye döndüm.
Şu an hedeflediğiniz yerde misiniz?
31 yaşındayım ve bulunduğum yer, an itibarıyla, hedeflediğim yerdir.
5-10 yıl sonrası için hedef var mı?
Anlatmak doğru değil bence, hayaller anlatılmaz yaşanır. Biz kaderle bir hesabın kitabın içine girmedik. Hayallerimi içimde tutup kendimle yaşamayı seviyorum ben. Ama 1995'te gazeteci arkadaşlar ne hayal ettiğimi sorunca 'Nihat Doğan 2000'li yılların türkücüsüdür, 2000'ler benim yıllarım olacak' demiştim. Hayal ettim, oldu.
'ERGENLERİN İNTERNETTE YAPTIĞI MASTÜRBASYON'
Bu 'Nihatdoğanizm' nedir peki?
Beyni olmadan yaşayıp beyni olmadan espri yapabilen, boş gezenin boş kalfası, ağzı viski kokan ergenlerin internette yaptığı mastürbasyondur. Arkadaşlar gösterdi, Facebook'ta almış başını gitmiş 'Nihat Doğan felsefesi' diye gruplar. Psikolojik bir savaş bu. Onlar başka bir Nihat Doğan yaratmaya çalıştılar ama yenildiler. Ülkenin ileri demokrasiye geçişi noktasında yapmış olduğumuz söylemler, sistemin sahiplerini rahatsız etmiş olabilir. Atacakları iftiranın, hukuken bir karşılığı olduğu için, 'Ne yapalım, sanal ortamda karalama kampanyası başlatalım' dediler. 'Nihatdoğanizm', 'Nihat Doğan' felsefesi adıyla bizi halkın gözünden indirmeye çalışıyorlar.
Birçok cümle var sözlüklerde, siz mi söylediniz belli değil.
İşte sıkıntı burada. Hayali bir Nihat Doğan yaratmak istediler. Eskiden bilgi ve birikim noktasında eksikliğimi gidermek için girip bakıyordum sözlüklere. Ciddiye alıyor, önemsiyordum. Fakat sonra onların da bahsettiğim arkadaşlardan farkı olmadığını gördüm, artık bakmıyorum.
Sosyal paylaşım sitelerinde adınıza açılmış hesaplar var.
Biliyorum, biz bir tane olsun istedik, Nihat Doğan'larla doldurdular ülkeyi.
Gelelim Somali'ye... Nasıl oldu?
Davet edildim.
'BENİM İÇİN AKP'DE BİR TANE İNSAN VAR'
Kim davet etti, AKP mi?
Hayır, Sayın Başbakan. Benim için AKP'de bir tane insan vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan'dır. Diğer arkadaşlarla çok fazla iştigal içinde değilim. Bir iftarda Sayın Erdoğan'la konuşurken konu konuyu açtı, ben de yeni albümün gelirini Somali'ye bağışlayacağımı söyledim. Sayın Erdoğan'a Somali'deki Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı trajediye ortak olup onlara yardım ettiği için teşekkür ettim, bayramdan sonra acılarını paylaşmaya ziyarete gideceğimi ekledim. "Biz gidiyoruz" dedi. Espriyle "Uçakta yer var mı sayın Başbakanım?" dediğimde "Sana olmaz mı, tabii ki" dedi. Ve gittik.
Eleştiren de oldu, destekleyen de...
Bir anımı anlatmak istiyorum. Kampa gittik Somali'de. Orada bir çocuk bize doğru koştu. Bana baktı, "Aa, Nihat Doğan sen misin?" dedi.
Somalili çocuk mu dedi bunu size?
Evet. "Seni mi getirdiler getire getire? Senin yardımını almam. Gazetecilerden kim geldi?" dedi. "Mehmet Altan burada. Hayırdır, sen kimi istiyordun?" dedik. "Yılmaz Özdil, Yıldız Kenter, Fazıl Say, Müjdat Gezen gelseydi" dedi. Böyle de bir anım var işte. Nihat Doğan'a burun kıvırdılar, bu saydığım isimleri bekliyorlar. Uçak masrafları benden, yeter ki o çocuklar mutlu olsun. Ortada böylesine büyük bir trajedi varken son derece masumane bir şekilde ortaya gidip elimizi taşın altına koyduk ama bazıları bunu siyasi ranta çevirmeye çalıştı. Hitler bugün mezarından çıksaydı, ülkeye şöyle bir bakıp bizim kafatasçı, faşist yazarlarımızı görünce 'Aman kardeşim bana ne gerek var' deyip mezarına dönerdi.
Sizin de diliniz biraz sivri hani...
Etkiye tepki. Biz bir aynayız, kim bize nasıl bakarsa biz de kendisini öyle görürüz.
'İLK DEFA İNSANLIĞIMDAN UTANDIM'
Bu ziyaret sizi değiştirdi mi peki?
Tabii ki değiştirdi. Bir insanın açlıktan öldüğünü gördük orada. İnsanlığımızdan utandık ilk defa. İnsan olduğum için utanacağım, hayatım boyunca aklıma gelmezdi. Orada insanlar acından ölüyor, bizler burada bir elimiz yağda, bir elimiz balda yaşıyoruz. Dedim ki onlar insansa biz neyiz, biz insansak onlar ne? Tabii ki şimdi attığım her adımda, kendimi ve insanlığımı sorgular hale geldim.
Türkiye'nin yardımlarını yeterli buluyor musunuz?
Buluyorum, neden bulmayayım? Yardım etmenin bu denli cezalandırıldığı bir ülkede yapılan yardımı fazlasıyla önemsiyorum.
'NİHAT DOĞAN TÜRKİYE'DE BİR NUMARA'
Hangi cezadan bahsediyorsunuz?
İşte, bize kesilen cezaları diyorum. Gidip oradakilerin acılarını paylaşmamızı şov olarak değerlendirdiler. Nihat Doğan'ın şova ihtiyacı mı var? Türkiye'de reklama işi düşecek en son insandır Nihat Doğan. 2010-2011 için Amerikan şirketi bir araştırma yapıyor, dünya üzerinde en çok konuşulan, izlenilen kişiler üzerine. Nihat Doğan, Türkiye'de bir numara oluyor!
Sizden sonra kim geliyor?
İkinci sırada Abdullah Gül var. Düşünebiliyor musunuz, dünya üzerinde WikiLeaks'ten sonra en çok konuşulan adam olmuşuz. 2011-2012 de böyle olacak herhalde.
AKP Beşiktaş İlçe Başkan Yardımcılığı yaptınız bir dönem.
Evet ama iki sene önce bıraktım. Her şeyden önce sanatçı Nihat Doğan'ım. Günümüz gençliği fazlasıyla apolitik. Ben de politik olmaya, insanlara bu noktada örnek olmaya çalışıyorum. 80 senedir bu ülkede demokrasiye dönem dönem zincir vurulduğunu, demokrasi gemisinin defalarca batırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Bir kapatma iddianamesi vardı. Türkiye'de yüzde 47 teveccüh bulmuş bir partiyi, vergilerimizle maaşını alan 11 atanmış kişinin kapatmak istemesini doğru bulmadım.
Kapatma davasından sonra destek için girdiniz partiye, öyle mi?
Evet tabii ki.
10 yıl önce AKP yoktu. O zaman sizin siyasi görüşünüz hangi çizgideydi?
Yine muhafazakârdım, demokrat bir siyasi fikrim vardı.
Diğer partilere yaklaşımınız nasıl?
Şu an ülkenin meselesi, kanaatimce partiler üstü bir meseledir. Artık görüldü ki bu halk ileri demokrasi istiyor. Bu noktada söylemleri olan partilerin arkasından gidiyor. Halkın isteğine duyarsız kalan partiler ve kurumlar batmaya mahkûmdur. Siyasette seninkinden ziyade, halkın ne istediği önemli. Halkın isteklerini verememe durumu varsa bir siyasi parti gelir, o boşluğu doldurup iktidara rahatlıkla gelir. Mevcut muhalefet partilerinin en büyük eksikliği AK Parti'nin onlara siyaset yapacak boşluğu bırakmaması. Halktan teveccüh bulmak istiyorlarsa yüzlerini halka dönüp sivil anayasanın yapılması noktasında katkı göstermeleri gerekir. Sn. Kılıçdaroğlu ve Sn. Bahçeli'nin de ülkenin sokulmak istendiği çıkmazlarda, zaman zaman etnik çatışmaların yaratıldığı ortamlarda provokasyona gelmeyip parti teşkilatlarına ve Türkiye halkına 'Çözüm demokrasidir' demesini bile son derece önemsiyorum. Bugün Türkiye'de büyük bir iç çatışmaya mahal verilmiyorsa bunda AK Parti kadar tabii ki Sn. Kılıçdaroğlu ve Sn. Bahçeli'nin de büyük payı var.
'TÜRK VE KÜRT'ÜN EN BÜYÜK ÇİMENTOSU İSLAM'
Etnik çatışma var diyebiliriz ama...
Bakın, 1071'den beri gelen bir birlik var. Ben her şeyden önce Türk ve Kürtlerin Allah'ın davası için bir araya geldiklerinin dillendirilmesinde fayda görüyorum. Türk ve Kürt'ün en büyük çimentosu İslam'dır. O çimentoyu alırsan, maneviyatsız toplumlarda ırkçılık rücu eder. Irkçılık toplumlar için en tehlikeli silahtır. Sayın Başbakan'a Dolmabahçe'deki açılım kahvaltısında birçok önerim oldu. Biri, bir an önce sivil anayasa yapılması, içinde kati surette ırkçılık yasasının olmasıydı.
Nasıl bir yasa bu bahsettiğiniz?
Toplumları birbirine düşürecek, nifak tohumu atacak söylemlerde bulunan herkes makam ve rütbeye bakmadan savaş suçlusu addedilmeli.
Irkçılık bir yasayla çözülebilir mi?
Almanya çözdü. Orada 'Hitler, Yahudilere iyi yapmıştır' diyemiyor kimse.
Milletvekilliği var mı aklınızda?
Yok, 550 milletvekilinin yürütmesini, kabineyi, liderleri saymazsak, 500 milletvekilinden daha etkiliyiz biz.
Biz dediğiniz?
Sanatçılar. Milletvekilliği beklentim yok. Ama mevcut yapı bu parlamentonun sana ve söylemlerine ihtiyacı var derse bizde görev kutsaldır!
Daha önce "Milletvekili dokunulmazlığı kalksın mı?" sorusuna "Şimdilik hayır" demiştiniz. Neden?
Evet çünkü o zaman itibarıyla yargının fazlasıyla siyasallaştığını düşünüyordum. O an kaldırılması, ülkeyi büyük bir kaosa sürüklerdi.
İleride kalksın mı peki?
Ülke demokratikleşiyor. Bu şekilde giderse 10 yıl sonra kalksın bence.
'BALBAY VE ÖZKAN'IN İÇERİDE OLMASI AĞRIMA GİDİYOR'
Demokratikleşme dediniz, tutuklanan gazetecileri nasıl açıklıyorsunuz?
Fazla yorum yapmak yargıyı etkilemektir. Nedense siviller konuşunca yargıyı etkileme oluyor ama gazeteciler arkadaşlarını savunduğu zaman etkilemiyor! Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın içeride olması benim de ağrıma gidiyor, ben de üzülüyorum. Hatta bir programda "Bütün paşalar serbest bırakıldı. Ergenekon'un, Balyoz'un faturasını Mustafa Balbay'a ve Tuncay Özkan'a mı keseceğiz? Özkan'ın tankı, topu, tüfeği mi vardı? Darbe yapacak olanların hepsi bırakıldı. Bütün fatura bu iki gazeteciye kesildi, yazık günah kardeşim" dedim.
Giderek artan kadına şiddet olaylarına ne diyorsunuz?
Her zaman vardı diyorum. Benim annem de babamdan çok dayak yedi. Toplumun yüzde 90'ında erkek, kadına dayak atmıştır. Bu toplumun en büyük sorunlarından biriydi ama dillendirme eksikliğimiz vardı. Medyamızdan Allah razı olsun, bu konuda çok duyarlı herkes. Biz hep sanat hayatımızda 'Kadına şiddete son' dedik, 'Kadınlar güldür' dedik, 'Kadın-erkek bir elmanın iki yarısıdır' dedik. Basın bu yönde etkin bir rol oynuyor. İnşallah yakında son bulur, en azından azalır.
Sizin bir şarkı sözünüz var; 'Benim olmazsan taciz ederim' diye.
Dünya çok hızlı değişiyor, gelişiyor. Bu değişim bize geçmişi çok çabuk unutturabiliyor. Burada bir kinaye söz konusu. Tarih 1995.
Herkes anlar mı bu kinayeyi?
Anlayan anlar, biz anlıyoruz, biliyoruz ne olduğunu. Taciz, tecavüz mü demek? Taciz etmek, rahatsızlık manasında kullanılmış olamaz mı? O klipte trafik tacizinden bahsediliyor, trafikte önüne geçiyor vs... Tarkan 'Acımayacak' diye şarkı yaptığında ona bunları söylüyor musunuz?
Yeni bir albüm hazırlıyorsunuz, onun dışında ne var yakınlarda?
Dizi ve sinema teklifi var, oynayabilirim. Bir reklam çektik, devamı olacak. Halimden memnunum, uzun soluklu bir starlık yaşamak istiyorum, her yerde olup kendimi tüketmek istemiyorum. Kendime ve ideolojime uygun projeler olursa varım!
Radikal