BAKANLIK FONLARI KURUYUNCA… BAĞIMSIZ SİNEMANIN KARANLIĞI!
Seyirci kaçtı, salonlar küstü, bakanlık fonları kurudu. Bağımsız sinemacıların tek umudu festivaller... Medyaradar sinema yazarı Murat Tolga Şen yazıyor.
Adanalılar, Antalyalılar, Malatyalılar çok şanslı! Onlar ülkenin
geri kalanının asla göremeyeceği filmler izleyecekler bu yıl…
Altın Koza ve Altın Portakal’da 25 kadar, belki de daha fazla,
bağımsız film ulusal yarışmada yarışacak. Seçkisi daha çok Adana’da
yarışan filmlerden oluşmakla birlikte Malatya Film Festivali de bu
ikisinin rövanşı niteliğinde olacak. Malatya bir festival olarak
rüştünü çoktan ispat etti ama verilen akçeli ödüllerin cılızlığı
sebebiyle ilk defa orada izleyeceğimiz bir film yok. Bunu
başarabilirlerse sinemacıların ilgisi o yöne de kayabilir.
Şimdi, gelelim işin acı tarafına… Bu saydığım festivallerde ve
başka birkaç festivalde daha gösterilecek olan bağımsız yerli
sinema örneklerinin en az yarısı vizyon takvimine giremeyecek,
girenler ise sınırlı sayıda kopya ile ücra salonlarda gösterilecek
çünkü sinemanın yapma kısmı sanat, gösterme kısmı ise ticaretten
ibaret ve oradaki anlayış farklılığı giderek yükseliyor.
Festivallerde gösterilen filmlere artık TV kanalları da talip
olmuyor. Ev Sineması hepten sıkıntılı… Kimse bu filmleri DVD’ye
basmak istemiyor çünkü tüm o alkışlar yalancı bir takdirden ibaret.
Bol ödüllü filmlerimizi ucuzluk sepetlerinde her daim
görebilirsiniz.
En dürüst haliyle durum şu; Festivallerin kendine ait illüzyonu
dağılınca kimse bu filmleri görmek istemiyor çünkü ‘Festival Filmi’
olarak etiketlendirilen bağımsız sinema örneklerinin sıradan
seyirciyle arası çok açık.
Sinemacı ve seyirci arasındaki küslüğün nasıl giderileceğiyle
ilgili farklı reçeteler yazılabilir. Açıkçası bu konuya kafa yoran
çok kimse yok. Sinema yazarlarının geneli hala ülke sinemasının
geçmişini geleceğini tartışmaktan ısrarla çekiniyor çünkü bu
tartışmalar yıllardır festivaller yoluyla yapılan kayırmaları da
ortaya çıkaracak. Ya da umursamıyorlar… Zahit Atam, Hüseyin Kuzu
gibi isimleri okumak bu konuda zihin açıcı olacaktır, lütfen not
alın.
Hal böyle olunca, sinemacılar seyircinin olmadığı yerde Kültür
Bakanlığı fonlarına Abdurrahman Çelebi diyordu ama o dere de
kurudu. Her gelene bir dilim yağlı ekmek verip gönderme zamanı
bitti. Ünü ülke sınırlarının dışına taşmış bol ödüllü Nuri Bilge
Ceylan ve eleştirmenlerce sevilirken seyircinin de ıskalamadığı
filmlere imza atan Yüksel Aksu bu yıl dağıtılan desteğin büyük
dilimini kaptı ama en azından festivaller nezdinde başarılı bir
yönetmen olmasına rağmen Emin Alper’in ikinci filmi desteklenmedi.
Bu anlayış yükselerek devam edecek. Kültür Bakanlığı bu yıl verdiği
desteklerle ülkemizde düzenlenen festivalleri ciddiye almadığını
göstermiş oldu. Ülkenin dört bir yanında ‘Film Festivali’
düzenleyenler bakanlık desteğinin her yıl azaldığından şikayet
ediyorlar. Bunlar arasında gerçekten sinema aşkıyla yola çıkanlar
olduğu gibi, bakanlıktan nemalanmaya çalışanlar da var. Festival
işinin de sonu acıklı olacağa benzer.
Emin Alper’in destek olmadığı için filmini çekemeyeceğini
açıklaması durumun nereye geldiğinin acıklı bir ispatı. Bağımsız
sinemanın devlet eliyle fonlanması dönemi sona erdi. Sinemacılar
artık yeni finans yöntemleri bulmak/icat etmek zorunda. Ayrıca bu
açıklamayla “bağımsız sinema” tanımı geçerliliğini yitiriyor. Film
yapmak için devlete ve bir şekilde onun siyasi anlayışına muhtaç
olan bir sinemacı ne kadar bağımsız olabilir ki?
Bazı sinemacılar ise ağlayıp sızlanmak yerine alternatif finans
yöntemlerini keşfetmiş durumda. Henüz ülkemizde cılız faydalar
sağlasa da Kickstarter ve Indiegogo gibi oluşumlar üzerinden bu
filmler desteklenebiliyor. Sinemacılar da bu destekleri
sağlayanlara gala davetiyesi, film temalı tişört gibi çeşitli
hediyelerle teşekkür ediyor. Büyük Oyun filminin yönetmeni
Atıl İnaç yeni filmi Daire için böyle bir yöntem izliyor ama ne
yazık ki kuvvetli bir destekten söz etmek olanaksız… Bağımsız
sinemanın yetimliği o alanda da devam ediyor diyebilirim.
Daire filmini desteklemek isterseniz bu link işinize yarar.
Tüm bu ahval ve şerait altında, film yapmak giderek zorlaşacak.
Kimbilir, bu belki de iyi bir şey çünkü ben çok film izlemek
istemiyorum, iyi film izlemek istiyorum.
Festivaller bağımsız sinema için son savunma hattı gibi görünüyor
ama seyirciyle sinemacının arasının açılmasına bu festivallerde
dağıtılan bol kayırmalı ödül sandviçlerinin sebep olduğunu da
unutmayalım. 10 yıl önce ödüllü filmlere koşanlarla bu yıl o
filmlerden koşarak kaçanlar aynı insanlar.
Durumu özetleyelim;
- Bağımsız
sinemacıların takkeyi önlerine koyup düşünmelerinin zamanı geldi!
Bakanlık fonları kurudu ve seyirci yeniden önemli hale geldi.
Seyirci sadece iyi filmler izlemek istiyor. 70’ler, 80’ler boyunca
bu yapıldı ancak sinemacılar geçmişin geleneğini tamamen yok sayma
eğiliminde…
-
Festivallerin, daha doğrusu jürilerin ödül dağıtırken çok daha
evrensel kıstaslarla hareket ederek kişisel dostlukları,
husumetleri bir kenara bırakarak karar almaları gerekiyor. Bu yıl
Altın Portakal’da olduğu gibi ulusal jüride uluslararası isimlerin
olması buna hizmet
edecektir.
- Festival
jürilerinin ahbap kollama duygusu sinema yazarlarına da aynen
geçiyor. İdeolojik kollamacılık had safhada… Filmler sinema olma
haliyle değil meselesiyle öne çıkarılıyor. Seyirci, sinema
yazarının “mutlaka görmelisiniz” dediği filmden mutsuz çıkıyor ve
bu birkaç kez tekrarlandıktan sonra artık onun yazdıklarına itibar
etmiyor. Sinema yazarlığında mutlak etki sahibi bazı isimlerin
beğenisi neredeyse herkese geçiyor. Özgür irade ile kalem
sallayanların sayısı çok az.
- Türk
sineması çok fazla örnek veriyor ancak her hafta sinemaya gidip
film izlemek ciddi bir bütçe meselesi artık. AVM
salonları şık ama burada işletmecilik ve dolayısıyla biletler
pahalı... Bu da salonların uluslararası PR katkılı pahalı
eğlence sineması örneklerine yönelmesine yol açıyor.
Sinemada film izlemek bir haftasonu eğlencesine dönüşmüş
durumda...
- Gerçek
sinema seyircisi ise film izlemek için sinemaya gitmiyor. Sanat
takipçiliği festival haftalarında sınırlı kalıyor. Festival
gişelerinde kuyrukta bekleyen genç seyirci izleyemedikleri için hiç
beklemeyip vuruyor Torrent’in teline… Bu da bağımsız sinema
örneklerini vizyon takviminin dışına atmaya yetiyor.
2007’den beri tekrar tekrar yazdığım şeyleri bir kez daha
toparlayarak sizlere aktarmak istedim. Bunlar bir zamanlar hevesli
bir blog yazarının saçma sapan kehanetleri gibi görünüyordu ama
şimdi gerçeklik bundan ibaret. O yüzden baştaki kelamımı tekrar
edeyim; Adanalılar, Antalyalılar ve Malatyalılar çok şanslı… Onlar
bu yıl yine bin bir imkansızlıkla çekilmiş filmleri herkesten önce
görme şansına kavuşacaklar. Herkesten önce ve belki de sadece
onlar!
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]