07 Tem 2010 10:49 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:26

''BABIALİ'DE BAZI ÖKÜZLERİN ALTINDA BUZAĞI ARAMAYALIM!''

Engin Ardıç Vahdettin'le başladı I. Tayyip'le devam etti.

Şey olmuş şeyin şeyi

Padişahlık sürseydi, Vahdettin 1927 yılına kadar tahtta kalacaktı... Mehmet VI...
Ya da Ankara hükümetinin bir süre için bulduğu "geçici çözümden" vazgeçilmeseydi, Abdülmecit II tahtta kalacaktı, 1944 yılına kadar.
Yok canım, göstermelik halife olarak değil, padişah olarak. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde "ikinci grup" ağır bassaydı diyelim...
Hemen "cumhuriyet düşmanı" diye küfür etmeyecek, bütün bunları gülümsemeyle okuyacak akıllı vatandaşlar için yazıyı sürdürelim. Ahmaklar bu cümlede bırakabilirler.
Ondan sonra kim tahta çıkacaktı, bilemem. Acaba aşina olduğumuz "veliahtlık sırası" geçerli olacak mıydı? Örneğin 1994 yılına kadar bir Orhan II bulunacak mıydı başımızda?
Ondan sonra Ertuğrul I (1994-2009)... Ya da, göbek adını kullanmayı seçerse Osman V... Vay canına...
Çünkü ondan önce bir Osman IV var... 1954-1973...
Bilemem. Uzmanına sormalı. Örneğin televizyonda Türkçe Kuran okutup "ilericilik" yaptığını düşünen arkadaşlara...
Fakat gene de "Abdülmecit’in veziri Sağır İsmet Paşa" ya da "Osman’ın veziri başıbozuk paşası Demir Elli Süleyman Paşa" kavramı sabah sabah kulağa ilginç geliyor... (Süleyman Paşa "mühendishane- i hümayun" mezunu.)
Hava çok sıcak ya, ondandır. Bağışlayın.
Peki bugün kim olacaktı başımızda?
"Birinci Recep" diye zevzeklik edenler yok değil. İstanbul’u da yeniden başkent yapacakmış!
Bugün kim olacaktı, belli değil.
Çünkü efendim, bu konuda "hanedanda ikilik" çıkmış. Bir çeşit "gayrıresmi fetret devri" yaşanıyor.
Prenses Zeynep "kimse yok" diyor. Neslişah Sultan da aynı fikirde.
Yani taht boş... Arzu eden gelip oturabilir!
Buna karşılık Şehzade Orhan Efendi "yok öyle yağma" demiş, "hanedan bitmez. Biz Anadolu’da yaşayan ’normal’ bir aşiret değiliz, çocuklarımız doğduğu sürece ailemiz ve hanedan kıyamete kadar devam edecek."
İyi, İsviçre’de yaşayan Acem Şahı Rıza III’e de elçi gönderirler belki, ya da Fransa kralını İstanbul’a davet ederler. Fakat kimi "tutacaklar", asıl Bourbon hanedanının veliahtını mı (son duyduğumda bir çikolata fabrikasında müdürdü, uçak kazasında ölen o muydu yahu) yoksa onların kuzenleri "Orleans" hanedanının adayını mı?
Yahu bu aile, "tahta geçmek" lafını duyunca cin çarpmışa dönen, bu konunun açılmasına şiddetle tepki gösteren, "bizi gene sürerler" diye korkan Osmanoğulları değil midir?
Öyleyse neyin davasıdır bu, neyin çekişmesidir?
Yoksa onlar masum da, bu tür haberlerin basında yer almasının ardında, "işte görüyorsunuz, hazır bekliyorlar, padişahlık geri gelebilir" şeklinde, okuyucunun bilinçaltına ittirilmeye çalışılan gizli ve ince bir tehdit hesabı mı var?
Hani şöyle, "nereye gittiğimizin farkında mısınız" cümlesini tersten, sağdan sola yazmak, böylece satır arasında "şeriat geliyor" demek gibi?
Yok canım, Babıali’de bazı öküzlerin altında bir de buzağısını aramayalım.
Fakat bence Ergenekon örgütü, gündemine almış olduğu "Pontus Rum Devleti" tehdidine bir de "Osmanoğulları komplosunu" eklesin.
Padişahların soyunda birçok Çerkes, Rum, Sırp, hatta Fransız cariye bulunması da "ırkımızı bozmaya yönelik dış tehlike" olarak algılansın.
O zaman, Dersim’in uzağından bile geçmemiş, ataları Horasan’a dayanan, Oğuz Türkleri’nin Kayı boyundan Kılıçdaroğlu Kemal Bey ufuktan bir güneş gibi doğabilir! (Bunun da kaseti çıkarsa, sıraya Kiziroğlu Mustafa Bey’i koyalım.)
Kılıçdaroğlu’nun asıl soyadı Karabulut’muş, mahkemeye başvurup değiştirmiş ama o kadarcık olur...
Karabulut da mis gibi Türk adı, hiç duraksamadan MHP ile koalisyon yapacak kadar.
Dedim ya, hava çok sıcak efendim, kusurumuza bakmayınız.
Bu satırların yazarı cumhuriyete karşı değildir. Hokkabazlığa karşıdır.

Engin Ardıç/Sabah


ETİKETLER
#sabah #engin ardıç