22 Şub 2009 12:51 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:33

"BABAMIN HER YAZISINI OKUMAM!" ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN KIZI İLK KEZ KONUŞTU!

Gülümsün Özkök Saatçi'yi, Ercan Saatçi ile evlenene kadar pek kimse tanımazdı. Ertuğrul Özkök'ün kızı olmanın avantaj değil, dezavantaj olduğunu belirten Gülümsün Saatçi, bu yüzden çoğu zaman soyadını söylemekten kaçınmış


Gülümsün Özkök Saatçi'yi, Ercan Saatçi ile evlenene kadar pek kimse tanımazdı.


Babası gibi dünyaya 'ideolojik' bakmadığını belirten Saatçi, bütün insanların istediği gibi yaşayabilmesi gerektiğine inanıyor. Bu yüzden öğrencilik yıllarında başörtülü öğrenciyi sınıftan çıkaran hocasına karşı tepkisini, ders almayı bırakarak göstermiş. Kendini 'sosyal demokrat' diye tanımlayan Gülümsün Hanım, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ise karizmatik buluyor. Ertuğrul Özkök'ün TRT ile sert bir polemiğe girdiği günlerde TRT'ye bir dizi çeken Gülümsün Saatçi, bu durumu yadırgayanlara, "Ben eskiden beri TRT'ci sayılırım. Öğrencilik yıllarımda kurumda akitli olarak çalıştım." diyor.


'Ertuğrul Özkök'ün kızı olduğumu çoğu zaman sakladım'


Gülümsün Özkök Saatçi Ercan Saatçi ile evlenene kadar çok fazla tanımadığımız biriydi. Ertuğrul Özkök'ün kızı olmak bazen bir avantaj gibi görünse de o, babasından dolayı tanınmaktan rahatsız. İnsanlar yanlış anlamasın diye çoğu zaman soyadını söylemekten bile kaçınmış. Evlendikten sonra Saatçi soyadını kullanıp bununla anılmak istemesi de bu yüzdenmiş. Sanıldığı gibi varlıklar içinde yetişmemiş. Annesi, babası ile birlikte bir muzu üçe bölüp yedikleri zamanlar olduğunu söylüyor.


Babası gibi dünyaya ideolojik bakmıyor. "Sosyal demokratım, biraz da hümanistimdir. Beni annem böyle yetiştirdi." diyor. Bütün insanların, istediği gibi yaşayabilmesi gerektiğine inanıyor. Bu yüzden öğrencilik yıllarında başörtülü öğrenciyi sınıftan çıkaran hocasına karşı tepkisini ders almayı bırakarak göstermiş. Kendini 'sosyal demokrat' diye tanımlıyor.


Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ise 'karizmatik bir lider' olarak değerlendiriyor. TRT ile Ertuğrul Özkök'ün sert tartışmalar yaşadığı bugünlerde, aynı kanala MAT adlı bir dizi çeken yapımcı Gülümsün Özkök Saatçi ile kendisini, ailesini ve anneliğini konuştuk.


Yeni bir diziye başladınız, hayırlı olsun!


Teşekkür ederim. Zaten TRT'den gelmeyim. Üniversitedeyken TRT'de sözleşmeli olarak çalışıyordum. Şimdi de değişen bir şey yok. İşimi yapıyorum.


Hayatın keyfini çıkarmak varken iş güç niye?


Yaptığım zor iş aslında. Yapımcılık, haftanın yedi günü yirmi dört saat çalışmayı gerektiren, saati ve düzeni olmayan bir işin içinde olmak demek. Tabii çocuklar devreye girince bunu bir düzene oturtmak gerekiyor. Onu da olabildiğince yapmaya çalışıyorum.


Ya çocuklar?..


Eşim ile birlikte çalıştığımız için o dengeyi daha iyi kurduğumuzu düşünüyorum. O genelde gece çekimlerinde oluyor. Ben gündüzleri işin başında daha çok oluyorum ki okuldan sonra çocuklar ile birlikte vakit geçirebileyim. Böyle bir düzen oturttuk. Aslında çok zorlanıyoruz. Bir anne olarak çocuklarımla birlikte daha fazla zaman geçirmem gerekiyor hissine kapılıyorum.


İleride çocuklarınızın hayatında anneanne mi, bakıcılar mı, yoksa siz mi daha belirgin olacaksınız?


Herhalde ben kalırım. Öyle ümit ediyorum ama bunu bir on sene sonra Zeynep ve Sinan'a sormak lazım. Benim onlara hep söylediğim tek bir şey var: 'Seni çok seviyorum, ne olursa olsun her zaman yanındayım.'


İki çocuğunuz var. Peki üçüncüsünü düşünüyor musunuz?


Aslında kalabalık aileyi çok seviyorum. Ancak her çocuğa, maddî ve manevî aynı şansın verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Onun için de her ailenin bir kapasitesi olduğunu düşünüyorum. Her bebek kendi rızkı ile doğar ona da çok inanıyorum ama bizim kapasitemiz sanıyorum iki çocuk.


Maddî olarak yeterli güce sahipsiniz sanırım.


Bu, mal mülk bırakmak değildir. Babamın, bana söylediği bir tek şey vardır. "Benim sana bırakabileceğim en iyi şey iyi bir eğitimden başka bir şey değildir. Hayatta kendi ayaklarının üzerinde durabilmelisin." der. Ben de çocuklarım için aynı şeyi düşünüyorum. Bunu sağlamak da çok kolay bir şey değil. Eğitim demek sadece okul demek değil. Evin içinde aldığınız kültür, gördüğünüz hayat, bu da tabii ki çok özveri ve sabırla oluyor.


Anneniz çok ön planda değil, siz öylesiniz. Ailenin kadınlarının kocasının gerisinde kalmak gibi bir tercihi mi var?


Bu, bilinçli bir tercih değil. Aileden gördüğüm bir şey olabilir. Bir de ben çok fazla sevmiyorum ortalıkta olmayı. Bu hep böyleydi. Ercan ile birlikte olmaya başlayana kadar çok fazla kişi babamın, benim yaşımda bir kızı olduğunu bilmiyordu. Hiçbir zaman bir yere telefon açtığımda soyadımı söylemem.


Neden? Oysa soyadınız birçok kapıyı açabilir?


Çünkü yanlış anlaşılmaktan korkarım. Belki soyadınız sayesinde bir sürü kapı açılabilir diyorsunuz ya. Aslında tam tersi de oluyor. Biraz amiyane olacak ama ben öyle yırtık biri değilim. O yüzden bunu ne kullanmak istedim, ne böyle davranmayı bildim, ne de öğrenmek istedim. Ben böyle mutluyum, böyle iyiyim. Bana sadece Gülümsün olarak davranılsın istiyorum.


Ertuğrul Özkök'ün kızı olmak nasıl bir şey?


Babamla hep gurur duydum. Ama onun bulunduğu konumdan dolayı değil. Her zaman çok demokrat bir baba oldu, hiçbir şeyime çok fazla karışmadı. Babam az ama net konuşur, dayatmacı bir şey söylemez. Onunla çok yumuşak bir ilişkimiz vardır. Çok dertleşiriz, dert ortaklarımdan biridir.



Bu anlattığınız özel baba-kız ilişkisi. Bir de tabii tanınan bir isim olarak Ertuğrul Özkök'ün kızı olmanın yaşattıkları vardır.


Onun profesyonel hayatı ile ilgili çok fazla düşünmedim. Benim için avantajları da vardır mutlaka ama bakıyorum, dezavantajları daha çok. Çünkü hep önyargı ile bakıyorlar bize. Bu, çok rahatsız edici bir şey.


Sürekli Ertuğrul Özkök'ün üzerinden anlaşılmaya çalışılmak sizi yoruyor mu?


Bir noktaya kadar çok yordu. Çünkü ben de hep kendimi açıklamak zorunda hissediyordum ama şimdi 36 yaşımdayım, biraz öğrendim. Şunu öğrendim: Niye kendimi anlatmaya çalışıyorum ki! Anlamak isteyen zaten beni olduğum gibi anlar diye düşünüyorum. 5-10 sene öncesinde hep kendimi anlatma çabam vardı "ne olur beni yanlış anlamayın" diye uğraşırdım.


Ercan Saatçi de aynı sorunu damat kontenjanından yaşıyor galiba...


Biz Ercan'la âşık olup evlendik. Bu evlilik benden ne alır ne götürür diye düşünerek evlenmedik. Ercan da düşünmedi benimle evlenmek ondan ne alır ne götürür diye. Ama biz bunun zorluklarını da kolaylıklarını da yaşadık. Bence bu yaşanmışlık da çok büyük bir olgunluk getirdi evliliğe. Evet, Ercan'ın da çok zorlandığı dönemler oldu ama beraber üstesinden gelmeye çalıştık. Bazen birimizin kanadı kırıldı öteki onu sarmaya çalıştı, bazen de tam tersi.


Bir dönem adınız Yeni Türkiye Partisi ile anıldı. Siyaseti düşünüyor musunuz?


Adım hiç bilmediğim bir şekilde eklendi o partiye. Ben hemen sonra mektup yolladım. Aslında benim hiç alakam yok. Çok yanlış anlaşıldı.


Siyasette 'yokum' diyorsunuz o zaman...


Aslında bilmiyorum, olabilir. Yani sosyal sorumluluk projelerine çok sıcağım ve gerçekten inandığım bir durum olursa günün birinde neden olmasın. Çünkü siyasetçi bir dedenin torunuyum ve benim onda gördüğüm birtakım değerler var.


Türkiye'deki siyasî atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?


Aslında çok girmek istemiyorum buna çünkü biraz karmaşık bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Ama şunu söyleyebilirim ben bir sosyal demokratım aslında. Herkesin mutlu olduğu şekilde yaşaması gerektiğine inanan biriyim. Sosyal demokratlığın içine bir de aslında hümanizmi koymak lazım.


Tayyip Erdoğan'ı nasıl buluyorsunuz?


Çok karizmatik buluyorum.


Siyaseti, siyasetçileri değerlendirirken daha çok çocuklar ile ilgili yaklaşımlar ile değerlendiriyorsunuz.


Evet, aynen öyle. Hümanist derken onu demek istedim. Daha çok eşitlikten yanayım ve bunu çok samimi olarak söylüyorum. Ben annemle beraber büyüdüm. Çünkü babam hep yoğun çalışıyordu. Annem demokrat bir kadın, o yüzden beni hep doğa sevgisi ile büyüttü. O yüzden yaklaşımlarım ideolojik değil.


Oysa Ertuğrul Bey genç yaşta ideolojisinin peşine takılan biri. Babadan da mı geçmedi ideolojik yaklaşım?


Evet. Yani benim çok fazla kalıplarım yok. Ben de istediğim gibi yaşayabileyim, çocuklarım da öyle, herkes istediği gibi yaşayabilsin.


Sanırım öğrencilik yıllarınızda başörtülü öğrenciyi sınıftan çıkaran hocanıza tepki gösterme sebebinizde bu yaklaşımdı.


Eğer ben mini etek giyip dolaşabiliyorsam isteyen herkes de başını örtebilir ya da nasıl dolaşmak istiyorsa öyle dolaşabilmelidir. Çok tuhaf geldi o gün yaşanan şey. Bu 17 yıl önceydi. O zaman başörtüsü ile okula girilir mi girilmez mi tartışılmıyordu. Derste böyle probleme dönüşünce rahatsız oldum. Sınıfta herkesin içinde bunun söylenmiş olması ve o insanın kalkıp gitmesi... Dersin sonunda hocama; "Böyle baktığınızı hiç bilmiyordum. O yüzden bu dersi başkasından alacağım." dedim.


Hayatta dibe vurduğunuz zamanlar oldu mu?


Doğumlardan sonra çok ciddi depresyonlar geçirdim. O artık çaresizlik de değil, iyice dibe vurmaktı. Destek aldım ve tedavi gördüm. O yüzden çok fazla gazete okumak, televizyon izlemek istemiyorum.


Hürriyet Gazetesi'ne gider misiniz?


Hayır.


Hiç gitmediniz mi?


Yani belki iki ya da üç kere. Birinde de Zeynep'i götürmüştüm. Üç yaşındaydı.


Aydın Doğan'ın kızları ile arkadaşlığınız var mıdır?


Tanışıklığım var ama özel arkadaşlığımız yok. Ama hepsi ile muhabbetimiz var.


Babamın her yazısını okumuyorum


Babamı her gün okumuyorum ama pazar yazılarını kaçırmam. Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil okurum. Kanat Atkaya okuyorum. Onları ilginç buluyorum; çünkü daha mizahî yaklaşımları var. Ayşe Arman'ı okurum. Çünkü Ayşe'de evlilik ve çocuk sonrası bir değişim görüyorum. Nil Karaibrahimgil'in pazartesi yazıları çok hoşuma gidiyor. Genelde internetten takip ediyorum. Doğan Hızlan'ı, Özdemir İnce'yi okurum. Ama çok fazla kötü haber okumayı sevmiyorum. Genelde dünyanın gidişatına baktığınız zaman çok karamsar bir çerçeve var. O yüzden kapılarımı kapatıyorum. Daha mizahî tarafından bakmaya çalışıyorum hayata.



Zaman-Pazar