18 Şub 2012 15:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:21
'BABAMIN ASKERLİĞİ' YERİNİ 'ANAMIN BAŞÖRTÜSÜ'NE BIRAKTI!
Akşam yazarı Tuğçe Tatari, Başbakan ile yaşadığı polemik nedeniyle gündeme oturan Cüneyt Özdemir'in eski defterlerini açtı.
’Yeni medya’ gururla sunar: Cüneyt Özdemir gazeteciliği
Yayına tinerci çıkarttığı için Başbakan’dan özür dileyen Cüneyt Özdemir, kendisini eleştiren gazetecilere de Radikal gazetesindeki köşesinden yanıt verdi.
’Bana kimse gazetecilik dersi veremez, 22 yıldır bu işi yapıyorum ve işimde ilkeliyim’ diyen Özdemir, ilginçtir ki yanıt verdiği gazetecilerin adını anmadı, her birinden nefret ettiğini açıkça ifade etti ve kendisini eleştirme cüretinde bulunan ’meslektaş’larını tek tek patronlarına şikayet etti.
Mesela; Medyatava adlı medya haberleri sitesi yöneticilerini kendince deşifre etti. Herhalde site yöneticilerinin kim olduğunun bilinmediğini, gizlendiğini sanıyordu... Cengiz Semercioğlu’nu Aydın Doğan’a; Ömer Özgüner’i Ferit Şahenk’e...
Milliyet ve Vatan gazetelerinin internet sitelerinin editörlerini Erdoğan Demirören’e ve beni de Mehmet Emin Karamehmet’e...
Şikayet dili çok net ’bu adamlarla çalıştığınız sürece başınız çok ağrır’... Hani son dönemlerde medya patronlarının baş ağrısı yaratacak yazarlardan kaçındığına dair bir algı oluştu ya, ilkeli gazeteci Özdemir de bu durumdan faydalanıp ’ey patronlar, mimleyin bunları!’ diyor...
Ve her ilkeli gazetecinin yapması gerektiği gibi meslektaşlarını değil patronları muhatap alıyor!
HAKLIYSAN NEDEN ÖZÜR DİLEDİN?
Cüneyt Özdemir yayına bir tinerci çıkarttığı için çok eleştirildi.
Eleştiri sahiplerinden biri de Başbakan’dı...
Özdemir bir sonraki yayında özür diledi.
Bu özrü ’geri adım’ veya ’korku’ olarak eleştirenler, Özdemir’in hakaretlerine maruz kaldılar.
Oysa yaptığı yayıncılığın arkasında durmayıp özür dileyen kendisiydi.
Yani yaptığının doğru olmadığını o da anlamış olmalıydı.
Ancak sonradan verdiği tepkilerden anladığım kadarıyla Cüneyt Özdemir’in özrü sadece Başbakan’ın özelineydi. Başbakan dışında konuyu eleştiren herkese haklılığını hakaretler, küfürler yağdırarak savunuyordu...
Her fırsatta ’Başbakan’ın eleştiriye tahammülü yok’ diyerek, kendine Başbakan’la karşı karşıya gelen gazeteci pozisyonu yaratan Cüneyt Özdemir, ne acıdır ki kendi eleştirildiğinde de çileden çıkıyor, düzeyi düşürüyor, bir ihbarcıya dönüşüyor.
Yine Başbakan’ı kastederek yaptığı ’güç kullanılarak gazetecilik yapma şansımız elimizden alınıyor’ yorumlarını unutup, bizleri yani meslektaşlarını patronlarına şikayet ediyor.
Sebebi ise çok net! Cüneyt’i kızdırmışız. Cüneyt’i kızdırdığımıza göre hepimiz başarısız, tehlikeli ve kovulması gereken gazetecileriz!
Demek ki; Cüneyt Özdemir’in Başbakan’ı eleştirmeye de hakkı yok.
Belli ki, güç onun elinde olsa; eleştiriye tahammülsüzlüğünden dolayı birçok gazeteciyi işsiz bırakacak...
’BABAMIN ASKERLİĞİ’ YERİNİ ’ANAMIN BAŞÖRTÜSÜ’NE BIRAKTI...
Başta Samanyolu TV olmak üzere birçok TV kanalını dolaşan ve ’anam başörtülü dedim diye beni topa tuttular, anamın başörtüsüyle alay ettiler, ben onunla gurur duyuyorum’ açıklamaları yaparken, bizleri yani onu eleştiren meslektaşlarını da kendisine karşı bir karalama kampanyası başlatmakla suçluyordu.
Ben geçen hafta ’Cüneyt’in annesi’ konusuna hiç girmemiştim. Yaptığı haberciliği eleştirmekten ona fırsat kalmamıştı açıkçası.
Ama Cüneyt Özdemir’in mesleki yolculuğunu uzun zamandır takip eden biri olarak bu konuda da söyleyecek iki çift sözüm var elbette.
Geçmişte; 28 Şubat’ın generallerine övgüler düzen, ’Herkesin Babasını Anlatacak Bir Hikayesi Var’ adlı bir belgesel çeken, o belgeselde astsubay babasının hikayesini anlatan, asker bir babaya sahip olmaktan nasıl gurur duyduğunu her fırsatta dile getiren de yine aynı Cüneyt’ti...
Şimdi aynı metodu annesi üzerinden hayata geçiriyor.
Yakında bir belgesel de annesi için çekerse hiç şaşırmam...
Sevgili Cüneyt Özdemir;
Oysa 28 Şubat’ta annenle gurur duyman daha doğru olmaz mıydı? İnandığın, gurur duyduğun ama dönemin ezileninin, haksızlığa uğrayanının yanında olman gerekmez miydi?
Ama ülkenin değişimine, dönemine göre bir aile ferdin üzerinden ’ekmek yeme’ çaban utandırıyor beni.
Şimdilerde babandan duyduğun gururdan hiç bahsetmez oldun.
Başörtüsüne duyduğun yakınlık da dilinden düşmez oldu.
Belki dikkatlerden kaçtı ama sen zaten bir süredir annenin başörtüsünü vurguluyor, başörtülü kızların muhabir olmasını istediğini söylüyorsun.
Oysa bu fikirleri hep savunmalıydın. 28 Şubat’ta çıkıp anneni anlatmalı, başörtülü kızların meslektaşın olmasını istediğini söylemeliydin. Ama o gün askerden puan toplama günü olduğu için yapmadın. Bugün yapıyorsun!
Bunları görüp söylememek ’iyi kalp’ söylemek ise ’kötü kalp’ olarak yorumlanıyor tarafından, farkındayım.
Ama üzgünüm, iki kuruş için dans edeceğime kötülük kraliçesi olmayı tercih ederim!
Sana bir de önerim olacak; tehlikeye girmeden oynayabileceğin yeni bir alan daha doğdu. Biliyorsun; Nuray Mert ve Ece Temelkuran’ın yazıları engellendi. Gel bugünlerde yazmaya ara ver. İçli bir ’engellenme iması’ yaz... Kısa süre sonra yazmaya tekrar başla. O sürede topladığın puanlar da yanına kar kalsın!
Tuğçe Tatari/Akşam
Yayına tinerci çıkarttığı için Başbakan’dan özür dileyen Cüneyt Özdemir, kendisini eleştiren gazetecilere de Radikal gazetesindeki köşesinden yanıt verdi.
’Bana kimse gazetecilik dersi veremez, 22 yıldır bu işi yapıyorum ve işimde ilkeliyim’ diyen Özdemir, ilginçtir ki yanıt verdiği gazetecilerin adını anmadı, her birinden nefret ettiğini açıkça ifade etti ve kendisini eleştirme cüretinde bulunan ’meslektaş’larını tek tek patronlarına şikayet etti.
Mesela; Medyatava adlı medya haberleri sitesi yöneticilerini kendince deşifre etti. Herhalde site yöneticilerinin kim olduğunun bilinmediğini, gizlendiğini sanıyordu... Cengiz Semercioğlu’nu Aydın Doğan’a; Ömer Özgüner’i Ferit Şahenk’e...
Milliyet ve Vatan gazetelerinin internet sitelerinin editörlerini Erdoğan Demirören’e ve beni de Mehmet Emin Karamehmet’e...
Şikayet dili çok net ’bu adamlarla çalıştığınız sürece başınız çok ağrır’... Hani son dönemlerde medya patronlarının baş ağrısı yaratacak yazarlardan kaçındığına dair bir algı oluştu ya, ilkeli gazeteci Özdemir de bu durumdan faydalanıp ’ey patronlar, mimleyin bunları!’ diyor...
Ve her ilkeli gazetecinin yapması gerektiği gibi meslektaşlarını değil patronları muhatap alıyor!
HAKLIYSAN NEDEN ÖZÜR DİLEDİN?
Cüneyt Özdemir yayına bir tinerci çıkarttığı için çok eleştirildi.
Eleştiri sahiplerinden biri de Başbakan’dı...
Özdemir bir sonraki yayında özür diledi.
Bu özrü ’geri adım’ veya ’korku’ olarak eleştirenler, Özdemir’in hakaretlerine maruz kaldılar.
Oysa yaptığı yayıncılığın arkasında durmayıp özür dileyen kendisiydi.
Yani yaptığının doğru olmadığını o da anlamış olmalıydı.
Ancak sonradan verdiği tepkilerden anladığım kadarıyla Cüneyt Özdemir’in özrü sadece Başbakan’ın özelineydi. Başbakan dışında konuyu eleştiren herkese haklılığını hakaretler, küfürler yağdırarak savunuyordu...
Her fırsatta ’Başbakan’ın eleştiriye tahammülü yok’ diyerek, kendine Başbakan’la karşı karşıya gelen gazeteci pozisyonu yaratan Cüneyt Özdemir, ne acıdır ki kendi eleştirildiğinde de çileden çıkıyor, düzeyi düşürüyor, bir ihbarcıya dönüşüyor.
Yine Başbakan’ı kastederek yaptığı ’güç kullanılarak gazetecilik yapma şansımız elimizden alınıyor’ yorumlarını unutup, bizleri yani meslektaşlarını patronlarına şikayet ediyor.
Sebebi ise çok net! Cüneyt’i kızdırmışız. Cüneyt’i kızdırdığımıza göre hepimiz başarısız, tehlikeli ve kovulması gereken gazetecileriz!
Demek ki; Cüneyt Özdemir’in Başbakan’ı eleştirmeye de hakkı yok.
Belli ki, güç onun elinde olsa; eleştiriye tahammülsüzlüğünden dolayı birçok gazeteciyi işsiz bırakacak...
’BABAMIN ASKERLİĞİ’ YERİNİ ’ANAMIN BAŞÖRTÜSÜ’NE BIRAKTI...
Başta Samanyolu TV olmak üzere birçok TV kanalını dolaşan ve ’anam başörtülü dedim diye beni topa tuttular, anamın başörtüsüyle alay ettiler, ben onunla gurur duyuyorum’ açıklamaları yaparken, bizleri yani onu eleştiren meslektaşlarını da kendisine karşı bir karalama kampanyası başlatmakla suçluyordu.
Ben geçen hafta ’Cüneyt’in annesi’ konusuna hiç girmemiştim. Yaptığı haberciliği eleştirmekten ona fırsat kalmamıştı açıkçası.
Ama Cüneyt Özdemir’in mesleki yolculuğunu uzun zamandır takip eden biri olarak bu konuda da söyleyecek iki çift sözüm var elbette.
Geçmişte; 28 Şubat’ın generallerine övgüler düzen, ’Herkesin Babasını Anlatacak Bir Hikayesi Var’ adlı bir belgesel çeken, o belgeselde astsubay babasının hikayesini anlatan, asker bir babaya sahip olmaktan nasıl gurur duyduğunu her fırsatta dile getiren de yine aynı Cüneyt’ti...
Şimdi aynı metodu annesi üzerinden hayata geçiriyor.
Yakında bir belgesel de annesi için çekerse hiç şaşırmam...
Sevgili Cüneyt Özdemir;
Oysa 28 Şubat’ta annenle gurur duyman daha doğru olmaz mıydı? İnandığın, gurur duyduğun ama dönemin ezileninin, haksızlığa uğrayanının yanında olman gerekmez miydi?
Ama ülkenin değişimine, dönemine göre bir aile ferdin üzerinden ’ekmek yeme’ çaban utandırıyor beni.
Şimdilerde babandan duyduğun gururdan hiç bahsetmez oldun.
Başörtüsüne duyduğun yakınlık da dilinden düşmez oldu.
Belki dikkatlerden kaçtı ama sen zaten bir süredir annenin başörtüsünü vurguluyor, başörtülü kızların muhabir olmasını istediğini söylüyorsun.
Oysa bu fikirleri hep savunmalıydın. 28 Şubat’ta çıkıp anneni anlatmalı, başörtülü kızların meslektaşın olmasını istediğini söylemeliydin. Ama o gün askerden puan toplama günü olduğu için yapmadın. Bugün yapıyorsun!
Bunları görüp söylememek ’iyi kalp’ söylemek ise ’kötü kalp’ olarak yorumlanıyor tarafından, farkındayım.
Ama üzgünüm, iki kuruş için dans edeceğime kötülük kraliçesi olmayı tercih ederim!
Sana bir de önerim olacak; tehlikeye girmeden oynayabileceğin yeni bir alan daha doğdu. Biliyorsun; Nuray Mert ve Ece Temelkuran’ın yazıları engellendi. Gel bugünlerde yazmaya ara ver. İçli bir ’engellenme iması’ yaz... Kısa süre sonra yazmaya tekrar başla. O sürede topladığın puanlar da yanına kar kalsın!
Tuğçe Tatari/Akşam