Aziz Sancar “birilerini” neden rahatsız etti?
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Nobel Kimya Bilim Ödülü alan Prof. Aziz Sancar’a ilişkin muhtelif kesimlerden gelen tepkileri analiz etti ve “Ülkesini, milletini, töresini reddetseydi bazı kesimlerin gözünde baş tacı mı edilecekti?” sorusunu sordu…
Son günlerdeki “medar-ı iftiharımız”, Nobel Kimya Ödülü alan Sayın
Prof. Aziz Sancar gerçekten ilginç bir kişilik. Hayatına dair
biyografik bilgiler çok yazıldığı için geçiyorum. Düne kadar adını
dahi duymadığımız bu isim şimdi Türkiye gündemine oturmuş
vaziyette. Kendini bilime adamış, aynı alanda başarılı da olmuş
Prof. Aziz Sancar’la gurur duymamız gayet normal. Ne de olsa bu
topraklardan ve bizden biri…
Ancak öyle anlaşılıyor ki Aziz Sancar sıra dışı bir şahsiyet.
Duruşuyla, hal ve tavırlarıyla, söyledikleriyle “ezber bozan” biri
de aynı zamanda. Bu anlamda birilerinin, umdukları, bekledikleri
gibi biri hiç çıkmadı. Şaşırttı. Ondan yıllarca yurtdışında yaşamış
bir insan olarak “ülkesine yabancılaşmış” beyanlar, kalıplaşmış
laflar, etnik ayrımcı sözler bekleyenler hayal kırıklığına
uğradılar. Onun ağzından ülkesini, milletini kötüleme bekleyenler
umduklarını bulamadılar. Tam anlamıyla baltayı taşa vurdular yani.
Ne yapacaksınız herkes bir Orhan Pamuk olamıyor tabii
ki!..
İLK TOKAT İNGİLİZLERE!
Nitekim aynı mantıkla Sancar’ın ağzından “Etnik köken”le ilgili
lafları almak isteyen ve bu yönde zorlayan İngiliz yayın kuruluşu
BBC oldu. Ancak Sancar kurulan tuzağa düşmedi. (Ne yapalım
herkesten bir Serra Yılmaz çıkmıyor demek ki!) BBC Sancar’a
hemen 'Arap mısınız, kısmen mi Türk'sünüz' diye sormuştu.
Buna karşılık Sancar,"Ben Türküm, o kadar. Mardin'de doğmuşsam,
Cizre'de de doğmuşsam, Kars'ta da doğmuşsam ben Türküm"
diyecekti.
Şu hale bakın, adam NOBEL ödülü almış ve sorulan ilk soru ne
oluyor? Böylelikle durumu bir “saygısızlık” olarak niteleyen
Sancar, “maksatlı” olduğu her halinden belli olan soruyu onların
istediği şekilde cevaplamayarak tuzağı bozmuş oluyordu. Demek ki,
gaflete düşüp cevaplasa ardından kim bilir daha neler gelecek,
neler cımbızlanıp nerelere eklenecekti? Ondan sonra “etnik kaşıma”
tam gaz gelecekti herhalde. Yani niyet baştan belli!..
SAÇMALAMA SIRASI CHP’LİLERDE!
Ancak iş bu kadarla kalsa gene iyi. Bu seferde “saçmalama” sırası
kimi CHP’lilere gelmişti. Malum Aziz Sancar Nobel ödülünü ve
sertifikayı Genelkurmay Başkanı'na teslim ettiğini belirterek "19
Mayıs'ta Allah kısmet ederse Anıtkabir’e koyacağız. Bu Atatürk’ün
ve cumhuriyetin madalyasıdır. 19 Mayıs'ta tekrar geleceğim ve
Anıtkabir’e koyacağız" demişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu ise "Aziz Sancar'in
Nobel ödülü almasına çok sevindik, milletçe gurur duyduk ama ödülü
Genelkurmay'a götürmesine şaşırdık.." diyecekti. Neden şaşırmış
anlamadık? Anıtkabir İl Ziraat Müdürlükleri’ne mi bağlı acaba?
Beyefendi “Haybeye sivilcilik” ve “Kafadan Anti-Askercilik” yapacak
ya! (Bekâroğlu kendisini halen 28 Şubat döneminde ve Saadet Partili
zannediyor galiba. AKP bile bunları aştı. Hep deyip duruyorum, şu
CHP’liler bazı konularda hiç ağızlarını açmasalar daha iyi. Çünkü
ne zaman açsalar çuvallıyorlar!
Kaldı ki burada daha ironik ve hatta acı bir çelişki var;
Bekâroğlu’nun hatırlamadığı, şu anda “Genel Başkan Yardımcısı”
sıfatı taşıdığı partinin, yani CHP’nin kurucusu ve ilk Genel
Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun manevi huzuruna ve
başkomutanı olduğu Türk Ordusuna emanet edilen NOBEL ödülü
Bekâroğlu’nu neden rahatsız eder ki?..
AZİZ SANCAR’DAN “SÖMÜRGE AYDINI” TAVRI BEKLEYENLER
YANILDI!
Ne yazık ki bitmedi!.. Aziz Sancar –kendisi farkında olmasa dahi-
şu sıralar hassas noktalarda tam da bir mihenk taşı, bir turnusol
kâğıdı gibi duruyor. Vatanseverlikle ihanetçi teslimiyeti test
ediyor. Verdiği mesajlarla Türkiye’nin tarihsel ve milli
bütünlüğünü pekiştirecek yönde açıklamalarda bulunan Sancar belli
ki “birilerini” rahatsız etti. Onu umdukları gibi
kullanamayacaklarını, istedikleri yönde konuşturamayacaklarını
anladılar. Ancak NOBEL gibi ağırlığı ve prestiji olan bir ödülün
sahibi olduğu içinde -en azından şimdilik- doğrudan
hedefleyemiyorlar. Onun için çevresinde dolanıp duruyorlar.
Ülkesini, milletini, töresini reddetseydi bazı kesimlerin gözünde
baş tacı edilecekti herhalde!..
Neler demeye getirmiyorlardı ki? Kimileri göğsüne taktığı Atatürk
rozeti, Türk bayrağı ve kravatındaki Osmanlı tuğrasına takmış
bulunuyorlar. (Ne olmuş yani? Adam kimi perspektifsiz İslamcıların
ve aynı minvaldeki laiklerin yakalayamadığı “ideal bileşimi”,
“tarihsel sürekliliği” yakalamış halbuki. Bu sakat “tarihsel
çatışmacı sınıflama” her iki kesimde de terk edilmeli artık.
Formlar geçicidir, süreklilik devletindir. Ben onu eleştirmeye
kalksam niye ilaveten bir de “Göktürk bayrağı” takmadı diye
eleştirebilirim ancak!) Amerika’da yükseldi diye Amerikan bayrağı
taksa daha mı iyi olurdu?
Gene bitmedi… Bazıları ise “Atatürk’ün kabri başında niye dua
etti?” diye yan bakıyor, dudak büküyor. (Buna da ne olmuş yani?
Adam her mezarın başında okunacak “Fatiha”yı okumuş alt tarafı.
Sirtaki mi oynasaydı?) Bu ucuz ve kolay “laikçilikler”den ne zaman
vazgeçilecek bilmem ki? Siz ölmüşlerinizin başında hiç mi dua
etmiyor sunuz? Milletle bu kadar ters düşmeye pes doğrusu!
Dahası da var…Kimi emekli Tuğgeneral olan en büyük ağabeyi Kenan
Sancar'ın elini öpmesini ima ederken (Adeta “Bakın işte
General ağabeyi var” dercesine!) inanmayacaksınız ama internette
“ödülü İlluminati’den aldı” diyene bile rastladım. (Artık tümüyle
cahillerin eline düşen “İlluminati geyikleri” beni bile bıktırdı
yahu!) Velhasıl herkes “Nereden bir kulp bulsak da karalasak
acaba?” diye seferber olmuş adeta!
Devamı da mevcut…Olmadı, bazıları da geçmişinde “Ülkücü” oluşuna
takmışlar. Yahu kardeşim (İllâ en keskininden “solculuk” taslanacak
ya!) 12 Eylül öncesi “bir şeyci” olmayan mı vardı?
Marksist-Leninist olsaydı kaç yazar? Diyelim ki adam radikal
komünistti. (Sağcılarda çıkıp bunu hatırlatsalar aynı saçmalamayı
tekrarlasalar ayıp olmaz mı?) Önemli olan o insanın bugünü değil
mi? Dünyaya, ülkesine, insanlığa faydalı olmasının (Adam kansere
çare arıyor) ne gibi bir “ideolojik” yönü olabilir? Bu kestirmeden
“etiketleme” huyumuzdan ne zaman vazgeçeceğiz?
Bazıları ise Erdoğan’la yakın görünmesine kızmış. Ne yapalım? Şu an
ülkenin cumhurbaşkanı o. Bir başkası olsaydı da o karşılasaydı.
(Erdoğan ve AKP elbette durumu kendi lehlerine kullanacaklar.)
Önemli olan Aziz Sancar’ın en üst düzeyde karşılanması ve hak
ettiği ilgiyi ve saygıyı devlet düzeyine görmesi değil mi? (Daha da
önemlisi Sancar’ın şahsında devletin bilime ve tüm bilim adamlarına
gereken ilgi ve desteği göstermesi) Unutmayın; kim, ne kadar
kendisine mal etmeye çalışsın, o öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin,
Türk milletinin bir evladıdır, sonra konuğudur!..
ASIL “RAHATSIZ OLUNAN” NE?
Bana kalırsa bütün bunların hepsi fasarya. Teferruat bile değil.
Dillerinin altından bir türlü çıkartamadıkları bakla şu; Aziz
Sancar’ın ağzından bir türlü “sömürge” ya da “mankurt” aydınlar dan
beklenen türden bir beyan alamamaları onları perişan etmiştir. Onu
malum ideolojik-siyasi- etnik-mezhepsel kamplaşmalar ve çatışmalar
içinde kullanamamaları bir yerlerine batmıştır. Duruşuyla,
söyledikleriyle, verdiği mesajlarla buna hizmet etmemesi hüsrana
uğratmıştır. Kısaca evdeki hesaplarının çarşıya uymamasıdır asıl
problemleri…
Yani ki Aziz Sancar çıkıp şunları deseydi o malum kesimden ne alkış
kopardı herhalde. “Ben Kürdoğlu Kürdüm!” (Ki değil zaten),
“Türkiye’de etnik zulüm yapılıyor”, “Ülkenin doğusunda soykırım
yapılıyor”, “Kürtler eziliyor ve baskı altında”, vb. O zaman
bilumum Cihangir-Bebek-Bağdat Caddesi entelleri, nereye
yamanacaklarını şaşırmış “sol liberaller”, “Erdoğan nefreti”nden
gözü dönmüş sosyete laikleri, Beyaz Türk ihanetçiler, sezonluk
sahil cumhuriyetçileri, HDP’ciler, etnik kaosçular, çakma
ulusalcılar, tırışkadan Bayrak Atatürkçüleri, sızma kripto
şebekeleri, bilimum aymazlar, vb onu el üstünde tutarlardı. Emin
olun kendisini baş tacı ederler, yere göğe sığdıramazlardı.
Tüm pirelenmeleri, hoşnutsuzlukları, mırın kırın etmeleri, burun
kıvırmaları bundandır!...
20.12.2015.
[email protected]