''AYŞE MÜSAADE ETSE ANLATACAĞIM!'' O RÖPORTAJI TOPA TUTTU!
"Siyaset yazması istenenler dedikodu yazınca siyasi analiz ve röportaj yapma işi Ayşe Arman'a kaldı" diyen Star yazarı, Arman'ın Gülşah Balbay röportajını eleştirdi.
Siyaset yazması istenenler işi “dedikodu”ya
dökünce, siyasi analiz ve röportaj yapma işi Ayşe
Arman hemşiremize kaldı.
Dün, tutuklu milletvekili ve gazeteci Mustafa
Balbay’ın refikası Gülşah Balbay’la
konuşmuş. Manşete de konuvermiş hemen...
Bir röportajda aranan her şey var...
Hem okutuyor, hem merak uyandırıyor, hem duygulandırıyor.
Hem de, “Biraz sakin ol Ayşe...” dedirtiyor.
Çünkü Ayşe, ikide birde, zaten rüzgâr almış giden ve son derece
etkili açıklamalar yapan Gülşah Balbay’ın konuşmalarının arasına
sızıyor ve siyasi değerlendirmeler yapıyor.
Daha doğrusu, “piyasa kızıştırıyor.”
Mesela şöyle diyor: “MİT Müsteşarı söz konusu olduğunda
hukuk hallaç pamuğu gibi atılıyor. Dokunulmazlık hakkı kazanmış
milletvekilinin tahliyesi söz konusu olunca ‘Biz hukuka karışmayız’
deniyor...”
Biraz sabretse, Gülşah Hanım bunları söyleyecek.
Sabredemiyor.
Üstelik, “kızıştırma” yaptığı konuyu da
bilmiyor.
Birincisi, MİT müsteşarı için hukuk hallaç pamuğu gibi atılmadı.
Sadece, zaten yasalarda var olan bir hususun altı yeniden
çizildi... Ki, elini kolunu sallayan “yürütme”nin
alanına giremesin, siyasi kararlar zırt pırt yargıya
taşınmasın.
İkincisi, milletvekili seçilmek tutukluluğu sona erdirmiyor.
Böyle bir teamül yok.
Dolayısıyla, “dokunulmazlık hakkı” burada
işlemiyor. Bunu CHP’li Süheyl Batum da, efsane
hukukçu Sabih Kanadoğlu da defaatle belirttiler;
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kuyudan adam
çıkarma” yöntemi olarak benimsediği “Ergenekon
sanığından aday gösterme” uygulamasının ters tepeceğini
söylediler.
Nitekim ters tepti...
Durmuyor Ayşe Arman...
Durduramıyoruz.
Kızıştırma ve bazı yaraları deşme eylemine son hızla devam
ediyor.
Hedefinde, bu kez bir siyasetçi var...
Kendisi anlatsın: “Başbakan Erdoğan dört ay hapis yattı, o
günden beri her yerde ‘büyük haksızlık’ diyor. Eşiniz hükümsüz
tutukluluğun beşinci yılına girdi. Size yapılan ne kadar büyük bir
haksızlık.”
Bir röportaj sorusu olmayan, hangi (karışık) ruh haletine istinat
ettiği belirsiz bu “kıyaslamaya” ne cevap
verilir?
Bereket, Gülşah Balbay, bu kızıştırmaya gelmeyecek kadar sakin ve
sağduyulu...
Eşine yapılanlardan dolayı incindiğini, üzüldüğünü ve büyük
haksızlıklara uğradığını (uğradıklarını) söylüyor. Ne diyebilir
ki?
Beş yıl süren hükümsüz tutukluluk dört aylık hükmün haksızlığını
ortadan kaldırmaz.
Dört aylık hüküm de, beş yıllık tutukluluğu meşrulaştırmaz.
Bunlar ayrı şeylerdir.
Biri elmaysa, diğeri armuttur.
Tabii, “Yargı bazı durumlarda uzun tutukluluk uygulamasına
başvurabiliyor” demek, “İlle de Balbay tüm süreyi
tamamlasın” demek değildir.
Hayır, tamamlamasın. Bir an önce salıverilsin ve “yasama
faaliyetine” katılması sağlansın.
Her mecrada bu görüşü savundum. Aha burada da savunuyorum.
Bu yazıdan sonra Ayşe Arman, bazı “hükümsüz
tutuklulukların” neden beş yıl sürdüğünü, neden duruma
göre beş yıl daha sürebileceğini araştırıp cehaletini giderme
yoluna gider mi, bilmiyorum.
Kızıştırmalı sorularla devam eden röportajda benim dikkatimi daha
çok Bayan Balbay’ın söylediği şu sözler çekti: “Silivri
edebiyatı diye bir şey var kitabevlerinde. Bunları görünce mutlu
oluyorum. ‘Başaramadılar’ diyorum...”
Zaten bu yazıyı da, mezkur sözü açmak için tasarlamıştım ama kendi
röportajına bile musallat olan Ayşe Arman, burada da araya girdi ve
konuyu dağıttı.
Bir tek şey söylemek istiyorum (Gülşah Balbay’ı teyiden):
Beğensek de beğenmesek de, bugün bir “Silivri
edebiyatı” var.
Üstelik kitap reyonlarında yekûn oluşturmaya başladı.
Uzun tutukluluk uygulamasında inat eden ve tutukluluğu
“istisna” görmeyen (saymayan) yargının burada
biraz düşünmesi gerekiyor.
Ahmet Kekeç/Star