17 Kas 2013 09:44
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:45
Ayşe Arman'dan ilginç testesteron röportajı!
Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman ünlü erkek oyuncularla ilginç bir röportaj yaptı..
Hürriyet yazarı Ayşe Arman ünlü oyuncular Mert Fırat, Emre
Karayel ve Onur Ünsal ile ilginç bir röportaj yaptı..
Polonyalı yazar Andrzej Saramonowicz’i Testosteron oyununda
oynayan yakışıklı oyuncular oldukça ilginç açıklamalar yaparak
dikkatleri üzerlerine çektiler..
İşte o açıklamaların bir kısmı;
MERT FIRAT
Erkek olduğun için hayatından memnun
musun?
- Memnunum.
“Keşke kadın olarak doğsaydım” dediğin oluyor mu?
- Erkeklerin dünyasında, erkek olmak daha avantajlı! Alçakça
ama gerçek bu. Ben de üzerine yatıyorum. Yoksa tabii ki kadınlar,
erkeklerden çok daha gelişmiş varlıklar. Sizin duygularınız,
davranışlarınız, hayata bakışınız farklı. Bir de doğurgansınız. Tek
başına bu bile, kadın cinsinin çok daha üstün olduğunun göstergesi.
Biz, erkekler nal topluyoruz. Size göre çok daha ilkeliz…
HADİ LEN!
Senin hayatını da esas olarak testosteron mu yönetiyor?
- 27 yaşıma kadar o beni yönetti. Şimdi ben onu yönetmeye
çalışıyorum. Sonsuz bir mücadele var aramızda. Ama artık kendimi
frenleyebiliyorum. Saçma sapan olayları ego meselesi yapmamaya
çalışıyorum. Kadınlarla ilişkim de farklı. Spermlerimi oraya buraya
saçma dönemim geçti. Bu ergen haller, tabii ki sadece testosteronla
değil, büyümekle de ilgili. Yaşı 50-60’a dayanmış ama hâlâ ergen
kalan pek çok erkek var. Bu ülke onlarla dolu!
Testosteron seni hayvanca bir şey yapmaya zorlarken, “Dur oğlum!” diyebildiğin oluyor mu?
Testosteron seni hayvanca bir şey yapmaya zorlarken, “Dur oğlum!” diyebildiğin oluyor mu?
- Elbette. Hem de günde birkaç sefer! Birine sinirlendiğimde,
bir kadından hoşlandığımda… Hep kendimi kontrol etmeye çalışıyorum.
Erkeklerin tamamı, ergenlikte skor peşinde koşan adamlar
topluluğudur. Ama işte bir an geliyor, aşk olmadan sevişmenin, her
gece yaşanan o ‘one night stand’lerin manasız olduğunu görüyorsun.
Trafikte bir tane adam önüne kırdığında, sana korna çaldığında,
levyeyi kapıp inmenin ilkel bir şey olduğunu fark ediyorsun, aşırı
tepkiler göstermenin saçmalığını idrak ediyorsun…
Erkekler bir araya geldiklerinde daha fazla mı testosteron salgılıyorlar?
- Evet, güçlendikçe çoğalan, çoğaldıkça güçlenen bir şey.
Taraftar psikolojisi gibi. Meclis’te de 550 milletvekilinin sadece
32’si kadın. Tabii ki yine testosteron hâkim!
Bu film bir tiyatro oyunuydu. Ne kadar oynadınız? Nereden esti film yapmak?
- Beş yılda 300 oyun! Büyük bir ilgi gördü. Biz de daha geniş
kitlelerle paylaşmaya karar verdik.
Filmdeki karakterleri nasıl tanımlarsın?
- Hepsinin ortak özelliği, ergenliği aşamamış erkekler olması.
Hepsinin yaşadığı trajikomik hikâyeler var. Başında biri
‘kurban’ken, film ilerledikçe hepsinin ‘kurban’ olduğu anlaşılıyor.
Sürekli bir yer değiştirme var. Erkekliğin ve testosteronun
getirdiği çelişkilerini yazar çok iyi anlatmış. Erkeğin, cinselliğe
bakışını da erkek dili ve mantığı üzerinden eleştiriyor…
MAGAZİNE MALZEME
Sen, bir magazin gazetecisini
oynuyorsun…
- Evet. Magazine malzeme kazandıran adamken, bir anda
magazinin malzemesi oluyorum. Hepsinin başına bu tür şeyler
geliyor. ‘Aldatan’ken, ‘aldatılan’ oluyor. Karısının, grup içinden
biriyle ilişki yaşadığını öğreniyor. Grup içinde en güçlü
zannettiğin kişi, bakıyorsun en zayıfı…
Kadın ve erkeğin kafası farklı mı çalışıyor?
- Kesinlikle! Kadının sabrı, metaneti, duyarlılığı,
barışçıllığı, cesareti erkekte asla yok. Kadın, başlı başına
sanatçı ruhlu. Verdiği ürünün dönüşmesiyle ilgilenmiyor. Doğurduğu
şeyi metalaştırmıyor. Hücrelerinden ortaya çıkan şey, onun için bir
gelir kaynağı değil. Kendinden bir parça. Ama erkek için öyle
değil. Alıp tarlada çalıştırıyor, asistanı yapıyor, şirketinin
başına geçiriyor...
Bir taraftan da toplumsal dayatmalar var…
- Aynen! “Erkek olmak ne zormuş!” diye bir laf var filmde.
Gerçekten de toplumun bize dayattığı şeyler var. Sürekli “Erkek ol!
Erkek gibi davran. Öyle oturma, erkek gibi otur” meselesi var.
“Erkek adam ağlamaz!” gibi saçma önyargılar var. Kavga eden
çocuğundan utanmak yerine, “Oğlum birilerini dövüyor!” diye övünme
var. Daha bir sürü böyle manasız şey var…
ERKEK GİBİ DAVRAN
Nikâhtan kaçan gelin, iki cümle ediyor. Sonra
öğreniyoruz ki albümünün ismi ve çıkış şarkısı. Nikâhı son anda
reddetmeyi, albümünün tanıtımı için alet ediyor. Bunu da
gazeteciler önünde yapıyor ki haber olsun, albümünün tanıtımı
olsun. Bu, onun için bir ‘etkinlik’ aslında. Kadın, bu kadar
hesapçı mı?
- Bence bu hesapçılık değil. O kadın, yani Sevtap, erkeklik
meselesini çözmüş, erkek dünyasını çok iyi anlamış ve bununla
mücadelenin yöntemini bulmuş bir kadın. Bu bir ‘etkinlik’ diyoruz
ya filmde ama bu etkinlik kavramı aslında erkeksi bir kavram. Ve
gladyatörlere kadar uzanır. Bunu da köküne kadar kullanan
erkeklerdir. Bir imparatorluğun daha etkili olabilmesi, daha da
büyük düşmanlar edinip, onları yenip, dünyaya ün ve nam salma
meselesi bir ‘etkinlik’ değil mi? İstanbul’u fethetmek mesela
dünyanın en büyük ‘etkinliği’ değildir de nedir? Bir çağı kapatıp,
diğer bir çağı açmak. Dolayısıyla ‘event yaratma’ meselesi de
erkeğin ortaya koyduğu bir şey. Dedikodu da kadınlarla
özdeşleşmiştir denir ya, ben iddia ediyorum erkekler kadınlardan
çok daha fazla dedikodu yapıyor. Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Kadınların stratejik ve hesapçı olması, erkeklerin onları mağdur
etmesi yüzünden. Birinin ‘av’, diğerinin ‘avcı’ olduğu yerde,
güçsüz olan elbette kendine başka stratejiler
kuracaktır...
Erkekliğin el kitabı
Kavga etmek, altta kalmayı kabullenmemek, baskı
kurmak, kadına şiddet uygulamak, öldürmek, tecavüz etmek, kadını
cinsel obje olarak görmek… Bunlar kaba hatlarıyla ‘testosteron’
mu?
- Evet, hepsi testosteronun örnekleri! Biz de filmde bunları
anlatıyoruz. Erkeklik meselesini ve erkekliğini gösterme türlerini.
Bu film, özellikle erkek milleti için bir ‘el kitabı’. Filmde bir
erkek dili var. Kadının ötekileştirdiği bir dil. ‘AMK’ diye bir
gazete çıkıyor mesela, neden ‘GK’ değil de ‘AMK’? Neden ‘kahpe’ ya
da ‘kancık’ diye bir kavram var? Dişi köpeğe kancık deyip, bunu da
bir hakaret olarak kullanmanın nasıl bir açıklaması olabilir?
Birine ‘ib.e’ demek de farksız. ‘Kadınlaşmış erkeksin’ diye hakaret
ediyoruz. Ebeye küfretmek nedir? Bu nasıl bir şeydir! Hep aynı
erkek dili. İktidar kavramı da farklı değil. Sahip olmak istediğin
bir ülke kur, sonra o hep sana ait olsun diye, kendine savaşılacak
bir düşman yarat ve savaş, dur. Kadın üzerinde iktidar kurmak da
aynı şey. Bu saydıklarımın hepsini yapan da ne yazık ki
erkekler!
Şöhret yalan…Bu sene kuşburnu, gelecek sene yeşil çay moda!
'Kelebeğin Rüyası’ndan sonra kadınların sana ilgisi
arttı. Bu kadar beğenilmek, arzulanmak nasıl bir
şey?
- İyi bir şey. Çok etkilenmiyorum ama rahatsızlık da
duymuyorum. Çünkü geçeceğini biliyorum. Ama 60 yaşında bir kadının
internetten bana güzel şeyler yazıyor olması beni mutlu
ediyor…
HAYATIMDA AŞK YOK
Genellikle yan yana durmayan iki sıfata da sahipsin.
Hem seksisin hem rafine. Birlikte olduğun kadınlar mı eğitti
seni?
- Öncelikle annem! Bir de tabii hayatıma giren kadınların
etkisi oldu. Yaşadığım ya da yaşattığım tecrübeleri unutmadım,
aklımda tuttum.
Şu anda âşık mısın?
- Değilim.
Magazin sayfalarında yer almamayı nasıl beceriyorsun?
- Gece hayatım pek yok. Bir de bence magazinciler beni
seviyor. Hiç sorun yaşamadım bugüne kadar. Beni hep ortağım ve
filmin yönetmeni İlksen Başarır’la yazdılar. “Sevgililer,
evlendiler” dediler. Ama boşa düşen bir durum oldu. Sonra bundan da
vazgeçtiler. İş, “Bu adamın gece hayatı yok, vukuatı da yok, bu
adamı yazmayalım” noktasına geldi. Gördükleri yerde, “Mert Abi,
nasılsın iyi misin?” diyorlar.
Türk halkı, bir kadınla, bir erkeğin dost
olabileceğini anlayamıyor değil mi?
- Hayır. Yine toplumsal bir mesele. Bir kadınla, bir erkeğin
evli olmadan ya da sevgili olmadan aynı evi paylaşmasını da
anlayamıyor. Oysa bundan fazlası bizim İlksen’le paylaştığımız. Bir
hayatı, bir mesleği, bir işi, bir dünyayı paylaşıyoruz. Bu da aile
olmak kadar değerli bir şey. Bunları yaparken, evli olmamız da
gerekmiyor. Ya da cinsel bir deneyim yaşamamız. Belki de bu yüzden
çok mutluyuz ve üretebiliyoruz…
İMKÂNLARIMIZ KISITLI!
Kafandaki sevgiliyi anlatabilir misin?
- Kendi gibi olabilen bir kadın. Bu aslında. Çok özel fiziksel
bir özellik aramıyorum.
İstediğin pek çok kadınla birlikte olabilecek birisin.
Nasıl bir his bu?
- Ben öyle olduğumu zannetmiyorum! Bunu, Johnny Depp’e sormak
lazım!
Nasıl yani? Bir sürü kadının seninle yatmak istemesi
seni ilgilendirmiyor mu?
- İlgilendiriyor ama yapabileceğim şey yok. İmkânlarımız
kısıtlı!
Şöhretine mi geliyorlar, sana mı?
- Tabii ki şöhrete! Yüzde 90 oranında şöhret, yüzde 10’u
oyunlarımıza, filmlere, kişiliğime… Şöhretin başka bir büyüsü
var…
Şöhretinin senin başını döndürdüğü hiç olmadı
mı?
- Hayır hiç. Çünkü bunun bir şaka ve bitecek bir şey olduğunu
biliyorum. Bir rüzgâr, bir yalan. Bir sene kuşburnu, öbür sene
yeşil çay moda oluyor, bunun gibi bir şey...
EMRE KARAYEL: Her şeyin müsebbibi
testosteron!
Testosteronun maymunu oldum!” dediğin zamanlar oldu mu
hiç?
- Olmaz mı? Film de bunu anlatıyor zaten. Biz erkekler,
testosteronun maymunu oluyoruz!
Siz erkekler, daha çok beyninizle mi yoksa penisinizle mi düşünüyorsunuz?
- Bazı anlarda kan, biraz belden aşağıya iniyor. Müsebbibi
yine testosteron!
Sen, bu filmde oynadığınız erkeklik durumlardan birine
hiç düştün mü?
- Tabii ki. Bütün erkekler gibi. Filmde, “Kazandım” zanneden
erkeğin aslında ‘kaybettiğini’ anlatıyoruz. Kadın-erkek
ilişkilerinde, ‘skor’un aslında nasıl beş para etmediğini. Bu film,
bir özeleştiri. Erkeklerin, kadınlar karşısındaki acizliğini
anlatıyor…
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN