AYŞE ARMAN, YURTSAN ATAKAN'IN ARDINDAN YAZDI; CESUR, ÖNCÜ VE İYİ KALPLİ...
Ayşe Arman, geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Akşam yazarı Yurtsan Atakan için yazdı.
Cesur, öncü ve iyi kalpli
Yurtsan ölmüş. Bu kadar.
Ruhsuz iki kelime.
Çok kötü oldum.
“Ah Yurtsan” dedim, yazık gitti.
“Ah Lale” dedim, yazık kaldı.
Onsuz kaldı.
* * *
Bazı aşklar vardır ki ikiyken bir olursun.
Bütünleşirsin.
Birlikte dallanır, budaklanır, büyürsün.
Mevsimleri, yağmurları, güneşli günleri birlikte karşılarsın,
birbirine dayanır, yaslanır, fırtınaların içinden birlikte
çıkarsın.
Geceleri ter içinde sıkıntıyla uyandığında, “Bir şey yok, geçecek!”
diyecek biri vardır yanında.
Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, aşk, şehvet, güven hepsi iç
içedir.
Ve bu ikiliden birinin veda etmesinden daha iç oyucu hiçbir şey
yoktur hayatta!
Öylece kalakaldım.
Lale’yi arayamadım.
Sevdiği adamı ertesi gün toprağa verecek bir kadına ne dersin?
Gücüm ancak mesaj atmaya yetti.
* * *
O arada geçmişe daldım.
Gonca Karakaş da Yurtsan Atakan da arkadaşım.
12 yıl önce ikisinin aynı anda sesi kısılıyor.
Yutkunma zorluğundan şikâyetçiler. Gonca doktordan randevu alıyor
almasına ama deli yoğun bir günü, gidemiyor.
Yurtsan’a, “Nasıl olsa aynı şeyden şikâyetçiyiz, sen git, şu
hastane, şu saat, şu doktor... ” diyor.
Yurtsan da kalkıp gidiyor.
Yemek borusu kanseri teşhisi o sıralarda konuyor. Gonca ise sıradan
bir reflüyle yırtıyor.
Hayat işte, piyangonun kime vuracağı belli olmuyor.
* * *
Yurtsan ve Lale yeni evli.
Balayından henüz dönmüşler.
Başlarına bu felaket gelince acayip kenetlendiler, derslerine
çalıştılar, yemek borusu kanseri hakkında her şeyi hatmettiler,
n’apmak lazım, nasıl bir tedavi uygulamak lazım...
Amerika maceraları başladı.
Ve ameliyat.
O ameliyattan sonra 12 yıl yaşadıysa Yurtsan, şahane bir ikili,
sonra üçlü oldularsa, Lale’nin desteğinin, sevgisinin, Yurtsan’a
bebeği gibi bakmasının çok büyük payı var.
Bazı insanlar öyledir.
“Hayat bitti, karardı” dediğin anda, ışık olur.
Oldu Lale.
Biricik aşkına, kocasına, inanılmaz güzel baktı, sevgiyle,
şefkatle.
Tuttu onu bu dünyada, tutabildiği kadar...
* * *
Cenaze sabahı telefon çaldı.
Açtım.
“Ayşe?” dedi bir ses, “Evet?” dedim, “Lale ben.”
“Lalecim” dedim ve ağlamaya başladım.
O da ağlıyordu.
İnsan böyle duygusal bir anda her şeyi konuşmaya başlıyor,
perdeler, duvarlar, kalkanlar, sınırlar kalkıyor.
İyi ki de kalkıyor.
Daha insan oluyoruz.
“Yurtsan’ın şu anda o buzhane gibi yerde olduğuna inanabiliyor
musun?” dedi, “Eski zamanlarda daha iyiymiş, eve getirilirmiş,
keşke öyle yapsaydık, şimdi n’apar orada bizsiz. Yalnızlık çeker,
üşür... ”
Biliyorum, mantıklı değil ama ne mantıklı ki şu hayatta...
Gencecik adamın gitmesi mi mantıklı?
Kopuk kopuk bir sürü şey konuşmaya başladık...
Lale’nin anlattıklarından çıkardığım... 12 yıl önce MD
Anderson’da yemek borusu alınıyor. 12 yıl sorunsuz geçiyor, ama
sonra Yurtsan mide kanserine yakalanıyor.
Türkiye’de onu ameliyat edecek kimseyi bulamıyorlar...
Geçtiğimiz Aralık’ta...
Yine Amerika...
Yine MD Anderson...
Bu sefer midesi alınıyor.
Ameliyat iyi geçiyor, iyileşiyor, hatta baba-oğul, baş başa Las
Vegas’a tatile gidiyorlar.
“Zaten bu 12 yılın o kadar kıymetini bildik ki” diyor Lale, “Biz
anladık hayat bizim zannettiğimiz kadar uzun değil, her anı doya
doya yaşadık. 6 yıl çocuğumuzu hiç aramızdan eksik etmedik, öpe
öpe, koklaya koklaya uyuduk. Şahane bir babaydı... ”
* * *
Ama sonra kötülüyor...
Birden bire...
Ve bir ay önce hastaneye kaldırılıyor.
Lale yanından hiç ayrılmıyor,
“Ayakları üşüyordu sürekli, çoraplarını saç kurutma makinesiyle
ısıtıp, öyle giydiriyordum. Bazen de annelerimizin yaptığı gibi
ayaklarını karnımda ısıtıyordum...”
Yurtsan acı çekmemiş.
“Son günlerde bilinci bazen açık, bazen değildi. Bazen uyanıyordu.
Lale, ‘Gelmedi mi yemekler hala?’ diyordu. Sanki o, ben ve oğlumuz
Tibet, bir yerde tatildeyiz, yemek sipariş etmişiz
bekliyoruz...”
Annesini de çok anlattı Lale, Yurtsan’ın...
O acıda birlikte kenetlenmişler.
“Peki ya Tibet?” dedim.
“Şu an en yakın arkadaşında pijama partisinde” dedi, “Söyleyemedim.
Babasını toprağa verilirken görsün istemedim.”
Yankı Yazgan’ı aramış Lale, çocuğa nasıl anlatılır, nasıl söylenir
diye...
O da bunu anlatmanın bir formülü olmadığını, hissettiği gibi
davranması gerektiğini söylemiş, Lale de Tibet küçük olduğu için
cenazeye gelmesini uygun bulmamış...
* * *
Ben soramadım ölüm anını...
O birden anlatmaya başladı...
“Odadaydım ona bakıyordum. Konuşuyordum, sohbet ediyordum. Sonra
bir an arkamı döndüm, sadece bir an... Tekrar döndüğümde artık
nefes almıyordu. Yanı başımda gidiverdi. O kadar kolay ki ölüm... O
kadar yanı başımızda ki... Hala inanamıyorum, nerede şu an
Yurtsan...
* * *
Onu kimse bilmiyor...
Ama bana sanki Lale’yle Yurtsan kısa süreliğinde de olsa şahane bir
aile kurmak ve Tibet’i dünyaya getirmek için bir araya geldiler...
Gibi geliyor.
Lale, sevgisiyle elinden geleni yaptı. Ama buraya kadardı.
Güzel adamdı Yurtsan.
Güzel uyusun.
Neredeyse mutlu olsun.
Lale’nin Tibet’e çok iyi bakacağından Tibet’in de babasıyla hep
gurur duyacağından eminim.
Öyle bir adamdı Yurtsan çünkü.
Cesur, öncü ve iyi kalpli...
Ayşe Arman/Hürriyet