17 Tem 2011 11:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:35

AYNUR DOĞAN TEPKİSİ İLE İLGİLİ HANGİ YAZAR NE DEDİ?

Aynur Doğan'ın Harbiye Açık Hava Sahnesi'nde karşılaştığı Kürtçe tepkisi köşe yazarlarının da gündeminde... İşte tepkiler...

Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın Harbiye Açık Hava Sahnesi’nde Kürtçe şarkı söylemesine üzerine uğradığı saldırıya köşe yazarlarından da tepki gördü.

Vatan yazarı Mutlu Tönbekici hayli sert bir yazıyla Aynur Doğan’ı sahneden inmek zorunda bırakan dinleyici kitlesine yüklendi. "Aynur’a Kürtçe şarkı okutmayan behey sersemler!" diyen Vatan yazarı şöyle devam ediyor:

"Aynur’a Kürtçe şarkı okutmayan behey sersemler! 80 yıl Aynur’lara Kürtçe şarkı okutulmadığı için bu hallerdeyiz zaten! Daha kurumadı dediğin şehitlerimizin kanı (ki içlerinde bir Kürt kardeşimiz de var) zaten BU yüzden akıyor! Sen ve senin gibilerin sersem kafası yüzünden!

Sen ve senin gibilerin ota boka İstiklal Marşı söylemesi, dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” diye yazdırması, sen ve senin gibilerin 80 yıl boyunca Kürde Türküm dedirtmeye çalışması, ismini, soyunu sopunu, dilini, mezhebini değiştirmeye çalışması, demiyorsa, değiştirmiyorsa etmediği eziyeti, yedirmediği b*ku bırakmaması yüzünden.. Evet tam da yedirilen buydu..

30 bin, 40 bin, belki de 50 bin insan öldü! On binlerce insan kolunu bacağını ve ruhunu yitirdi. Yüz binlerce insan babasız, kocasız, kardeşsiz, anasız, bacısız kaldı. Koca bir kuşak savaş içinde büyüdü.

Behey sersem! Hadi on on beş yıl öncesine kadar aşağılık (bülten) basın(ı) yazmıyordu doğuda ne olup bittiğini. Kendinin de haberi yoktu zaten. "

"NE YAPTIN AYNUR!"

Vatan gazetesinin bir diğer kalemi Okay Gönensin de konuyu köşesine taşıyan isimler arasında. Gönensin ironik bir yazıyla çarpıcı bir ’beyaz Türk’ eleştirisi yapıyor:

"Hiç olmadı Aynur. Kalkmış Kürtçe şarkı söylemişsin. Hiç olmadı bu...

En başından başlayalım: Bu memlekette ne zaman Kürtçe şarkı söylenebileceğine karar veren ağabeyler, amcalar vardır.

Sen öyle kafana göre Kürtçe şarkı söyleyemezsin. Onlar düşünür, senin adına karar verir, “söyle” derlerse söylersin, “söyleme” derlerse söylemezsin.

Bu ağabeyler, amcalar kendi boyunlarına değişik siyasi yaftalar asarlar, hatta bazen birbirleriyle ölümüne savaşırlar; ama ortak özellikleri, karar hakkının kendilerinde olduğuna yürekten inanmalarıdır. Zaten birbirlerine girmelerinin nedenlerinden biri budur, “karar verme hakkını sen nasıl kullanırsın o hak bana aittir” der ve çok kızarlar."

BİR UTANÇ GECESİ

Star yazarı Ergun Babahan da saldırıya tepki gösterirken yaşananları ’Bir utanç gecesi’ diyerek tanımladı.

Cemil Topuzlu’da limon gibi bir akşam.
Ay en dolgun haliyle bir elma gibi karanlık gökyüzünde asılı.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Caz Festivali’nde yeni bir konser.

Akdeniz’in divaları suyun dörtbir kenarından İstanbul’a gelmiş.

Fırat’ın ötesinden de Aynur Doğan var.

Gitar ustası Javier Limón sahnede gitarı çalmıyor, konuşturuyor.

Bir yandan da İspanyol aksanı İngilizcesi ile seyirciyle müthiş bir iletişim kuruyor, İstanbul’a olan hayranlığını dile getiriyor.

Seyirci de okumuş çocuklardan oluşmuş, çoğunluğu Javier’in söylediklerini anlıyor, her cümlesinin ardından müthiş bir alkış dalgası geliyor.

Her şey mükemmel, ortam, müzik, hava, seyirci.

Tam festival ortamı...

"AYNUR TEK DİL TEK NEFRET"

Milliyet yazarı Mehveş Evin konserde yaşananları savunanların dile getirdiği “Ama bari BUGÜN Kürtçe söylemeseydi” tavrını topa tutarken "Ne gün, kim, hangi dilde şarkı söyleyecek, bunun mu çetelesini çıkaracağız?" diyor:

"Caz Festivali’nin programı elime geçer geçmez “Bu konseri kaçırmamalıyım” demiştim. Konserin başlığı bana yetmişti çünkü: ’Suyun Kadınları.’
Hem ilgilendiğim iki konu, kadın ve su birarada, hem de muhtemelen çok farklı bir müzik deneyimi olacaktı. İspanyol besteci Javier Limon’un albümünü farklı millet, ses ve renkten dört kadın seslendirecekti: Buika, La Shica, Sandra Carracaso ve Aynur Doğan.
Son dakikada işim çıktı ve konsere gidemedim. Gece, Aynur’un Kürtçe şarkı söylediği için yuhalandığı ve sahneyi terk etmek zorunda kaldığı haberi geldi.
Gazeteci olarak konsere gitmediğime pişmanım. Ama bir müziksever ve vatandaş olarak bu utanç verici gecede bulunmadığım, kulaklarımla duymadığım, gözlerimle görmediğim için şükrediyorum.
Şükrediyorum çünkü, şehitler bahane edilerek yapılan bu ’protestoyu’ çok çirkin, çok tehlikeli ve çok ayıp buluyorum."

KÜRTÇE TERÖRÜN DİLİ DEĞİLDİR

Milliyet Ekonomi Müdürü Murat Sabuncu da geceden izlenimlerini aktarırken "‘Niye yuhaladılar ki, ayranın nimetlerini anlatıyordu türkü" diyerek tepkinin anlamsızlığına işaret etmiş...

Kürtçe biliyor musun?”
“Hayır”...
“O zaman niye ağlıyorsun?”
“Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmeye ne gerek var...”
Yukarıdaki diyalog bir filmden, Yavuz Turgul’un yönettiği “Gönül Yarası”ndan. Filmde, Şener Şen ile Meltem Cumbul bir yerde yemek yiyorlar.
Sahneye bir sanatçı çıkıyor ve insanın yüreğini dağlayan bir türkü söylüyor. İşte o türküyü söyleyen Aynur Doğan. Yani, önceki gece bir grup tarafından Açıkhava’da yuhalanan sanatçı.
Sesini ve kendisini ilk keşfim 2005 yılındaki o film. Ama bu tarihten önce de yıllardır yurtiçinde ve dışında festivalden festivale koşuyor. Tuncelili sanatçı söylediği Kürtçe türkülerle tanınıyor.
İstanbul Caz Festivali’nde “Suyun kadınları” projesinde onun da ismini görünce canlı dinleyebileceğim için çok sevindim. O ve geçen sene Sepetçiler’de seyrettiğim Buika. Bu iki kadın için aldım biletleri...
Aynur sahneye üçüncü olarak çıktı. Bembeyaz bir elbise giymişti. İlk şarkısını herkes çıt çıkarmadan büyük bir beğeniyle dinledi.
Yanımda oturan eski KAGİDER başkanı Gülseren Onanç bana dönerek, “Keşke her partiden insanlar da burada olsa, bu atmosferi görse ne güzel olur” dedi. Ardından ikinci şarkı da tamamlandı. Bu şarkının bitmesiyle sesi gür bir erkek “şehitler ölmez” diye bağırdı. Bu bağırmadan sonra, önce birkaç kişi sonra giderek fazlalaşan sayıda insan alkışlamaya, ıslıklamaya, protesto etmeye başladı.

AÇIK HAVADAKİ GÖNÜL YARASI

İSMAİL KÜÇÜKKAYA/AKŞAM
Gün boyu şehit haberlerini okumuş, izlemiş, üzülmüş, ama sayfalarımızı yapmıştık. Harbiye Açıkhava'da İKSV'nin 'Suyun Kadınları' projesi programı vardı. Dört ayrı coğrafyadan kadın, hepsi kendi dillerinde ağıt söylediler. Akdenizlinin sıcak ruhunun, dünyevi acıları nasıl içten yaşayıp dile nasıl sahici döktüğünü gösterdiler. Acı, bütün dillerde acıdır ve ağıt, kadının dilinden, kadının ruhundan çıkan acının ezgiye dönüşmesidir.
Aynur, sahneye ikinci sırada çıktı. İlk Kürtçe türküsünden sonra çok alkış aldı. İnanılmaz bir deneyimdi, gözlerim kapalı, şehitlerimiz zihnimden geçiyordu.
Yanık sesli genç kadın, yüreğinden gümbür gümbür gelen sözleriyle Kürtçe ağıt okurken, içimizden şehit askerlerimize gözyaşı döküyorduk. Müziğin ve sözün gücü buydu. Evrensel dil buydu. İkinci Kürtçe türkü geldi, o da çok alkış aldı. 'Burada bırakmalı' diye iç geçirdim. Ya da bir iki söz, empati duygusunu gösteren bir iki cümle... Olmadı, üstelik beyaz kıyafetliydi. Ses büyük ama bir empati bozukluğu vardı.
Üçüncü türküye başlayınca 'Biraz da Türkçe söylesene' diyen erkek sesi... Bir başkasının 'Şehitler ölmez' sloganı... Aynur durmadı, söylemeye devam edince, dinleyicilerden protesto sesleri yükseldi. Ortam gerildi. Özel güvenlikçilerle dinleyiciler arasında itiş kakış yaşandı. Tansiyon iyice yükselince Aynur sahneyi terk etti. Fakat giderken bir hatası vardı, işaret ve orta parmaklarıyla zafer işareti yaptı. Neyse ki hiç beklemeden dünyaca ünlü sanatçı Buika'yı sahneye çıkarttılar, ortam yatıştı. İki üç dakika sonra çok ilginç bir gelişme yaşandı, dinleyicilerden bir grup 'Aynur Aynur' diyerek tezahürat yaptı.
Harbiye'de olup bitenler böyle... Dün baktım, olay her yerde tartışılıyordu. Organizasyonun hatası ise tek bir Türkçe ağıt düşünmemiş olmasıydı.