24 Şub 2010 10:06 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:05

"AYLİN DURUOĞLU BENİM SIRDAŞIM!.." REHA MUHTAR, AYLİN DURUOĞLU'NU YAZDI!..

Vatan Gazetesi yazarı dün akşam serbest bırakılan Aylin Duruoğlu için neler yazdı?

Sırdaşımın kelepçeleri!..


Televizyonun haberlerini yönetmekten, köşe yazarlığına geçişim bazı arızi durumları da beraberinde getirmişti...

Televizyonda her yaptığım şeyin "kimler tarafından ne kadar izlendiğini" bilirdim...

Öyle bir ölçüm aleti vardı ve ölçüm aletinin sonuçları her gün elime ulaşırdı...

O günlerde, haber toplantılarında en keyif aldığımız muhabbet, gazetelerin sayfalarını çevirip, "hangi köşe yazarının ne kadar okunduğu" üzerine çeşitleme yapmaktı...


"Kardeşim şu adam kaç kişi tarafından okunuyor?.. Var mı okuyanınız?.. Hayır!.. Peki bu adam niye falanca gazetenin en ağırlıklı, en itibarlı yazarı muamelesi görüyor?.. Nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu?.. Televizyonda olsa, iki günde ratingler alaşağı olur, kimse dayanmaz, ama gazetede en itibarlı yazar, inanılmaz..."


***


Bu tipten espirili ve hoşsohbet çakmalar eşliğinde "rating başarımızın" keyfini çıkartırdık...

Gün geldi, ben televizyondan çok köşe yazarlığına ağırlık verdim...

Hayatı televizyon yerine esasen yazarlık üzerine kurdum...

Yazıyı yazıyorum ama sonrasında hep hayati bir eksik vardı...

Ben alışmamıştım ki, "yaptığım işin ne kadar okunduğunu, izlendiğini bilmeden" yapmaya...

Kör atışı yazıyordum...

Kimi görsem "güzel ve genel" sözler söylüyordu ama güzel ve genel sözler benim gibi hayatı duygusal ama sonuçları mantıksal alan bir adama bir şey ifade etmiyordu ki...

Çaresizlikten kıvrandığım ve ne yapacağımı kara kara düşündüğüm günlerin birinde onu gördüm...

Vatan internetin başına yeni geçmişti ve haldır haldır gazetenin internet sitesinin tıklanma sayısını artırmak istiyordu...

Vatan o günlerde gazete olarak iyi satıyor, ama internet sitesi beklenen oranda tıklanmıyordu...


***


Sanırsam benim televizyondaki "zaplanma şöhretimi duymuş, benden tıklanma sayısı olarak istifade etmek istiyordu..."

İkimizin de yapmak istediği bir şey vardı...

O yeni yöneticisi olduğu internet sitesinin tıklanma sayısını artırmak için bana ihtiyaç duyuyor, ben de "kör atışı yazı yazmamak için, ondan yazılarımın ne kadar tıklandığını" öğrenmek istiyordum...

Aramızdaki sırrı kimseye söylemeyecek, ben ona sitenin tıklanmasını artırmak için ilginç fikirler önereceğim, o da bana hangi köşe yazımın hangi oranda okunduğunu söyleyerek benim gidişatımı daha doğru tespit etmemi sağlayacaktı...

Kısa zamanda yüz binlerden, 750 bine ve sonra 750 binden 1.5 milyon tıklanmaya ulaştı Gazetevatan.com...

Dün elleri kelepçeli olarak geldiği Beşiktaş´taki duruşma salonunda, hâkimlere yaptığı savunmada şöyle diyordu:

"Sayın hâkimler, benim çalıştığım gazetenin günlük 250 bin net tirajı, bizzat benim yönettiğim Vatan gazetesi internet sitesinin günde 1.5 milyon okuyucusu var...

Fırsat buldukça yurt dışına giderim... Güvenlikli, nezih bir sitede, tapusu kendime ait bir dairede oturuyorum... Kendime ait bir arabam var... Akşamları spor salonuna giden, kendine bakmaya, iyi yaşamaya, bir yandan çalışırken bir yandan da hayatın tadını çıkarmaya çalışan biriyim.. Son 7 yıldır aynı iş yerinde çalışıyor, 10 yıla aşkın süredir aynı cep telefonunu kullanıyorum... Tüm adreslerim, tüm iletişimim, hayatımın her anı, yasal gözler önünde ve istikrarlı...

Affınıza sığınarak soruyorum sayın hâkimler...

Ben teröriste benziyor muyum?.."


***


Cıvıl cıvıl bir kızdı ben Aylin´i tanıdığımda...

Sonra foyamız meydana çıkmış, diğer yazarlar cozurdamış bana köşe yazılarımın tıklanma rakamlarını veremez olmuştu...

Ara ara gazetenin giriş katındaki koridorda karşılaşırdık...

Bir sırdaşlık yolculuğunda tanık olduğum, bir başarıyı yakalamış, 1.5 milyon okuyucuya ulaşan bir internet sitesi yapmıştı...

Dün tahliyesi için gururla haykırdığı mesleki başarısı buydu Aylin´ciğin...

Önceki gün duruşmayla ilgili yazı yazmak istemedim...

Ne olur ne olmaz, hâkimler "Bizi mi etkilemeye çalışıyorsun?.." derler, "Ters düşünürler, ters karar verirler" diye, sustum...

Mahkeme etkilenmesin, hayat doğal akışında aksın istedim...

O benim arkadaşım...

Gazetenin internet sitesinin iyi olması için "muzip" bir sırdaşlık ilişkisi içine girmiş bir meslektaşım...

Bu yazıyı akşam saat 20.30 sularında yazıyorum...

Aylin´le ilgili kararı sordum biraz önce İsmail´e "Abi daha çıkmadı... 23.00´ü bulur" dedi...

Mahkeme ve bekleyiş devam etmekte...

Ama siz bu yazıyı okurken, Aylin´in çıkıp çıkmadığı belli olmuş olacak...

Belki de sabah kendi yatağında uyanıp bu yazıyı okuyacak!..

Dün mahkeme salonuna girerken, nasıl özenle giyindiğini fark ettim Aylin´in...

Kıyafetindeki, makyajındaki, duruşundaki ve bakışındaki o özeni bozmak istemezcesine saklamaya çalışıyordu ellerindeki kelepçeyi...

Heyhat!..

O kelepçeler bizim değil...

Ne zaman bizim oldular ki!..

Reha Muhtar/Vatan