01 Mar 2012 10:19
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:23
AYIPTIR, YAZIKTIR VE ZULÜMDÜR! STAR YAZARI AHMET ALTAN'A ATEŞ PÜSKÜRDÜ!
Star yazarı Elif Çakır, taşınan bir pankart nedeniyle Taksim'deki Hocalı Katliamı mitingini manşetten eleştiren Taraf'a ve Ahmet Altan'a yüklendi.
Onlar da Hocalı katliamının Hrantları!
O pankartı elinde tutan şuursuzu değil ama, manşetine taşıyarak bir densizi amacına ulaştırdığı için Taraf gazetesini ve buna izin verdiği için de Ahmet Altan’ı kınıyorum. Neye hizmet ettiği belli bir pankartı açan kişiyi istediği başarıya ulaştırmada araç Taraf gazetesi olmamalıydı.
Adaletten, demokrasiden, özgürlüklerden ve mazlumlardan yana olan; dipçikten, silahtan, postaldan korkmayan, görünenin arka yüzünü ortaya çıkartan Taraf gazetesinin, bu kez bir pankarttan ve birkaç şuursuzun sloganından yola çıkarak Taksim’deki Hocalı Katliamı mitingini işlevsizleştirmesi, en azından orada katledilen ufacık masum çocuklara, hamile kadınlara, ihtiyarlara karşı bir sorumsuzluktur.
Ve en bilindik sözle “ayıptır, yazıktır ve zulümdür.”
***
Mitinglere, bu tür eylemlere katılanlar bilirler; kalabalıkların kontrol edilmesi çok da mümkün değildir. Birisi elindeki pankartı açar ve arkanızda belirebilir, arkanıza bakma şansınız olmayabilir.
O pankartın önünde ben de durabilirdim. Peki, kontrolünü yapamadığım bir pankartın önünde durmam, orada olmama gölge düşürür müydü?
O fotoğraftan yola çıkarak “İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e nasıl çakarız” hesabıyla hareket etmenin neticesi, onbinlerce insanı harcamak olmamalıydı.
Varsa bir hesabınız, derdiniz İdris Naim Şahin’e daha mertçe yapmalıydınız. Mitingde yaptığı konuşmayı sorunlu bulup eleştirebilirsiniz hatta Kürt Sorunu konusundaki politikalarını eleştirebilirsiniz, hatta başarılı bulmayıp istifasını da isteyebilirsiniz. Ancak kendi sorumluluğunda olmayan bir pankart yüzünden, o mitinge katılan bir bakanın istifasını istemek düpedüz aymazlıktır.
İlk akşamdan itibaren Hrant Dink için yapılan her eylemde bulunmaya ve tepkimi ortaya koymaya gayret gösterdim. Taksim’deki Hocalı katliamı mitingini de aynı çerçevede algıladım.
“Hrant’ın katilleri o mitingdeydi” diyenlere katılmamak mümkün değil, ama Hrant’ı öldürenler aynı zamanda Hrant yürüyüşlerinde de vardılar. Provokasyonlar konusunda sicili bozuk bir geçmişimiz var, fakat çok şükür son yıllarda bu konuda iyice bilinçlendiğimiz kanısındayım. Taksim mitingindeki kör gözüne parmağım niteliğindeki birkaç kışkırtıcı pankart katılımcıları etkilemedi ama şüphe yok ki onları gözardı etmek de bunu yapanları cesaretlendirir.
Benim için bir katliamda kaç kişinin öldüğü önemli değildir. Ha bir can, ha onbinlerce can, ne farkeder. Katliam katliamdır. Hrant Dink de katledilmiştir. Dersim’de yapılan da katliamdır.
1915’te yapılanlara itiraz ederken; o dönemdeki eli kanlı Ermeni çetecilerini de göreceğiz, Ermenistan’ın yakın tarihte Hocalı’da yaptığı katliamı da görmezden gelmeyeceğiz.
Dersim’de yapılan katliamı biz kaç yıl sonra konuşmaya başlayabildik?
Güneydoğu’daki faili meçhuller işlenirken hangimizin sesi çıkabiliyordu?
Haftalardır nasıl iyi niyetle bu mitinge hazırlanıldığını biliyorum “Sesimize ses olun, yanımızda olun” davetinin nasıl samimiyetle yapıldığını da... Miting tertipçilerinden hiçbirinin, Ermenilere küfretmek amacıyla biraraya gelmediğini de biliyorum. “Ermeni iddialarına sessiz kalma” diyerek bir eylem yapmak, nasıl böyle “nefret söylemi” ifadesiyle itiraz görür, bir iki pankarta bakıp nasıl bu kadar karalanır, anlamakta zorlanıyorum.
Evet, bu topraklarda hiçbir millete zulmedilmesine göz yummayacağız ama bu Türklere yapılanları hep hasıraltı edeceğimiz anlamına da gelmemeli.
Bakın mesela Balkan Savaşı’nın yüzüncü yılındayız. 1911’de başlayıp 12’ye kadar devam eden süreçte katledilenleri, sürgün edilenleri doğru dürüst dillendirebildik mi? Koskoca bir imparatorluk toprakları bugünkü duruma küçülürken nasıl hazin hikayeler yaşandı?
İşte bu coğrafyada Türkler de ellerinde kalan son vatan toprağını korumak zorundaydılar. Bir de üstüne giydirilen ulus-devlet elbisesi bütün yanlışları körükledi.
Milliyetçi değilim, hele ırkçı hiç değilim. Ama gönül isterdi ki, tıpkı Hrant yürüyüşlerinde olduğu gibi Ermenisi, Yahudisi, Kürdüyle bu kez Taksim Meydanı’nda “Hepimiz Türk’üz” de diyebilseydik...
O pankartı elinde tutan şuursuzu değil ama, manşetine taşıyarak bir densizi amacına ulaştırdığı için Taraf gazetesini ve buna izin verdiği için de Ahmet Altan’ı kınıyorum. Neye hizmet ettiği belli bir pankartı açan kişiyi istediği başarıya ulaştırmada araç Taraf gazetesi olmamalıydı.
Adaletten, demokrasiden, özgürlüklerden ve mazlumlardan yana olan; dipçikten, silahtan, postaldan korkmayan, görünenin arka yüzünü ortaya çıkartan Taraf gazetesinin, bu kez bir pankarttan ve birkaç şuursuzun sloganından yola çıkarak Taksim’deki Hocalı Katliamı mitingini işlevsizleştirmesi, en azından orada katledilen ufacık masum çocuklara, hamile kadınlara, ihtiyarlara karşı bir sorumsuzluktur.
Ve en bilindik sözle “ayıptır, yazıktır ve zulümdür.”
***
Mitinglere, bu tür eylemlere katılanlar bilirler; kalabalıkların kontrol edilmesi çok da mümkün değildir. Birisi elindeki pankartı açar ve arkanızda belirebilir, arkanıza bakma şansınız olmayabilir.
O pankartın önünde ben de durabilirdim. Peki, kontrolünü yapamadığım bir pankartın önünde durmam, orada olmama gölge düşürür müydü?
O fotoğraftan yola çıkarak “İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e nasıl çakarız” hesabıyla hareket etmenin neticesi, onbinlerce insanı harcamak olmamalıydı.
Varsa bir hesabınız, derdiniz İdris Naim Şahin’e daha mertçe yapmalıydınız. Mitingde yaptığı konuşmayı sorunlu bulup eleştirebilirsiniz hatta Kürt Sorunu konusundaki politikalarını eleştirebilirsiniz, hatta başarılı bulmayıp istifasını da isteyebilirsiniz. Ancak kendi sorumluluğunda olmayan bir pankart yüzünden, o mitinge katılan bir bakanın istifasını istemek düpedüz aymazlıktır.
İlk akşamdan itibaren Hrant Dink için yapılan her eylemde bulunmaya ve tepkimi ortaya koymaya gayret gösterdim. Taksim’deki Hocalı katliamı mitingini de aynı çerçevede algıladım.
“Hrant’ın katilleri o mitingdeydi” diyenlere katılmamak mümkün değil, ama Hrant’ı öldürenler aynı zamanda Hrant yürüyüşlerinde de vardılar. Provokasyonlar konusunda sicili bozuk bir geçmişimiz var, fakat çok şükür son yıllarda bu konuda iyice bilinçlendiğimiz kanısındayım. Taksim mitingindeki kör gözüne parmağım niteliğindeki birkaç kışkırtıcı pankart katılımcıları etkilemedi ama şüphe yok ki onları gözardı etmek de bunu yapanları cesaretlendirir.
Benim için bir katliamda kaç kişinin öldüğü önemli değildir. Ha bir can, ha onbinlerce can, ne farkeder. Katliam katliamdır. Hrant Dink de katledilmiştir. Dersim’de yapılan da katliamdır.
1915’te yapılanlara itiraz ederken; o dönemdeki eli kanlı Ermeni çetecilerini de göreceğiz, Ermenistan’ın yakın tarihte Hocalı’da yaptığı katliamı da görmezden gelmeyeceğiz.
Dersim’de yapılan katliamı biz kaç yıl sonra konuşmaya başlayabildik?
Güneydoğu’daki faili meçhuller işlenirken hangimizin sesi çıkabiliyordu?
Haftalardır nasıl iyi niyetle bu mitinge hazırlanıldığını biliyorum “Sesimize ses olun, yanımızda olun” davetinin nasıl samimiyetle yapıldığını da... Miting tertipçilerinden hiçbirinin, Ermenilere küfretmek amacıyla biraraya gelmediğini de biliyorum. “Ermeni iddialarına sessiz kalma” diyerek bir eylem yapmak, nasıl böyle “nefret söylemi” ifadesiyle itiraz görür, bir iki pankarta bakıp nasıl bu kadar karalanır, anlamakta zorlanıyorum.
Evet, bu topraklarda hiçbir millete zulmedilmesine göz yummayacağız ama bu Türklere yapılanları hep hasıraltı edeceğimiz anlamına da gelmemeli.
Bakın mesela Balkan Savaşı’nın yüzüncü yılındayız. 1911’de başlayıp 12’ye kadar devam eden süreçte katledilenleri, sürgün edilenleri doğru dürüst dillendirebildik mi? Koskoca bir imparatorluk toprakları bugünkü duruma küçülürken nasıl hazin hikayeler yaşandı?
İşte bu coğrafyada Türkler de ellerinde kalan son vatan toprağını korumak zorundaydılar. Bir de üstüne giydirilen ulus-devlet elbisesi bütün yanlışları körükledi.
Milliyetçi değilim, hele ırkçı hiç değilim. Ama gönül isterdi ki, tıpkı Hrant yürüyüşlerinde olduğu gibi Ermenisi, Yahudisi, Kürdüyle bu kez Taksim Meydanı’nda “Hepimiz Türk’üz” de diyebilseydik...