Ayhan Çarkın'dan şok iddia! Ömer Lütfü Topal'ı Mehmet Eymür öldürttü!
Eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki Susurluk duruşmasında şok açıklamalar yaptı.
Kendilerini 3 buçuk yıl yargılayan mahkeme heyetinin, karar
aşamasında tayinlerinin çıkarıldığını ifade eden Çarkın, davanın
beraatle sonuçlanacak bir dava olduğunu savundu. Çarkın, "Bizi 3
buçuk sene yargılayan mahkeme başkanı Sedat Karagül, adaletin
yerine gelmesi için çaba sarf etmiş, her türlü haksızlığa maruz
kalmışlardır. Bugün yargılanan ve hüküm verilen demokrasi dışı bazı
güçlerin varlığını ortaya çıkarmışlardır" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Karagül'ün "basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuna
siyasilerden ve bazı çevrelerden baskı gördüğünü beyan ettiğini"
ileri süren Çarkın, dönemin DGM savcısının siyasiler ve basınla
işbirliği yaparak, Karagül ve heyetini "adeta sırtından
bıçakladığını", karşılığında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
getirildiğini savundu.
Yeni atanan hakime "ceza verdirtildiğini" iddia eden Çarkın, dava
boyunca kendisine yalnızca Abdullah Çatlı'yı tanıyıp tanımadığının
sorulduğunu söyledi.
Çarkın, "Ben Mehmet Özbay olarak tanıdım, Abdullah Çatlı olduğunu
öğrendim. İyi bir insandı, iyi bir dosttu, iyi bir arkadaştı"
ifadesini kullandı.
"Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın davayı siyasi koz olarak
kullandığını, 'Sonuna kadar gitmezsem namert olayım, şerefsiz
olayım, namussuz olayım, bu başbakanlık bana haram olsun' türü
sözler söylediğini ve siyasi rakiplerini Yüce Divan ile tehdit
ettiğini" anlatan Çarkın, "Birinin elinde Susurluk dosyası, birinin
elinde bankaların hortum dosyası, iki Başbakan birbirini Yüce
Divan'a göndermekle tehdit ettiler. Yüce Divan önünde nikah
tazelediler, onlar erdi muradına, biz çıktık kerevetine" diye
konuştu.
Kararın Yargıtay 8. Dairesince bozulduğunu belirten Çarkın, bunun
üzerine bir fırtına daha koptuğunu söyledi. Dönemin Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, karara itirazının
reddedilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kuruluna itiraz ettiğini
ifade eden Çarkın, kamuoyu oluşturmaya çalışan Kanadoğlu'nun
dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüştüğünü
anlattı.
Çarkın, görüşme sonrasında Cumhurbaşkanı Sezer'in, "Cumhurbaşkanı
olarak bu davaya tarafım. Toplumda infiale sebep oldu. Bu yüzden
cezanın onanmasını istiyorum" dediğini, yargı üzerinde baskı
oluşturduğunu ve kararın onandığını ifade etti.
"Madem o kadar temizdin"
İddianamede bu davanın kararının delil olarak gösterildiğini
anımsatan Çarkın, şöyle konuştu: "Bu kararların, hukuksuzlukların
iddianamede delil olarak hiçbir geçerliliği yok. Biz bu çileleri
çekerken Mehmet Ağar da polis balolarında, spor komplekslerinde,
VIP turlarda, Meclis kulislerinde siyasi entrikalar içinde vatan
millet, kahramanlık taslıyordu. Madem o kadar temizdin, neden o
mahkemeye gidip de bir kere hakkımızı savunmadın? Ne oldu sonunda?
O da ceza aldı. Tuğla çekerse duvar yıkılırmış. Ben yerinden
oynattım. Eğer yüreği varsa o tuğlayı şimdi çeksin, hangi namussuz
altında kalacaksa kalsın. Bir de utanmadan bana küfrediyor."
"Kumarhaneciler Kralı" olarak bilinen Ömer Lütfi Topal
öldürüldüğünde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli
olmasına, şubeden ayrılmamasına ve kullandığı ileri sürülen telefon
aynı anda birçok baz istasyonundan sinyal göstermesine rağmen
suçlandığını anlatan Çarkın, lehine hiçbir delilin mahkemeye
sunulmadığını ifade etti.
Çarkın, "Gazeteci Uğur Dündar'ın, programları ve yazılarında
kendisinin Emniyette görüntülü kayda alındığını söylediğini"
belirterek, "DGM savcıları ve siyasilerle işbirliği yaparak,
defalarca yanlı haberler yaparak, kamuoyu baskısı oluşturdu. Bu
yayınlar neticesinde Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinde idam
talebiyle hakkımızda dava açıldı. Uğur Dündar'ın böyle bir kaydın
olduğunu nereden bildiği, bu bilgilerin adli mercilere gitmeden
onun eline nasıl geçtiği soruşturulmadı" ifadesini kullandı.
Susurluk olayının fotoğraflarının Dündar'ın yaptığı Arena
programında yayımlandığını belirten Çarkın, "Bugüne kadar bu ülkede
Susurluk'ta işlenen cinayetin hesabı sorulmadı. O fotoğrafı ona
kimler verdiyse, o cinayeti de onlar işlemiştir. Benim, Ömer Lütfi
Topal'ın öldürülmesi olayıyla ilgili hiçbir günahım ve suçum
yoktur. Benim gözaltındayken söylediklerim tamamen başka şeylerdir"
dedi.
"Mehmet Ağar müdahale etmeseydi, ben bu çileyi çekmeyecektim. Bu
şaibe benim üzerimde kalmayacaktı. Bugün ben de emekli olabilen
polislerden olacaktım" diyen Çarkın, şunları söyledi:
"Bir emniyet müdürünün suçları soruşturup, delillerle birlikte
adliyeye sevk etmesi gerekmez mi? Hem televizyona çıkacak, bu
olayla alakalı elinde emareler olduğunu söyleyip, beni zan altında
bırakacak hem söylediğim olayların üstüne gitmeyecek, örtbas
edecek. Elindeki bilgi, belge, ses ve görüntü kayıtlarını hukuki
makamlara bildirmeyip, Mesut Yılmaz'a verecek. Daha sonra da 'Benim
elimde kaset yok' deyip, yalan söyleyecek. Adama sormazlar mı,
böyle bir şeyin olmadığını söylüyorsun, ama bak Mesut Yılmaz, Eyüp
Aşık var olduğunu, senden aldıklarını söylüyorlar. O zaman ya sen
yalan söylüyorsun ya da onlar. Yüce mahkeme önünde yemin ederim ki
hem sesli hem görüntülü kayıtlar mevcuttur."
Mehmet Eymür'e yönelik iddialar
Faili meçhul cinayetler soruşturmasında "şüpheli" sıfatıyla ifadesi
alınan eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür'ün,
"Yaptığım araştırmalarda devlet içinde, askeriyede, emniyette,
Mehmet Ağar'ın başını çektiği özel harekatçılardan oluşan, Özel
Harp Dairesinden gelen bir kısım insanların karıştığı cinayetlerin
işlendiğini öğrendim" şeklindeki beyanını anımsatan Çarkın,
Eymür'ün ayrıca, Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin tarafından
oluşturulan ayrı bir ekipten de bahsettiğini belirtti.
"Madem sen bu cinayetleri doğruladın, bu konuda nasıl bir çalışma
yaptın?" diye soran Çarkın, bu bilgilere sahip olan Eymür'ün, bunu
sorumlu makamlara rapor etmediğini dile getirdi.
Çarkın, "Neden görevini yapmadın diye sormazlar mı? Sormadılar. Bu
ülkede bu adamlara bu soruların cevaplarını kimseler sormadı.
Cinayetleri biliyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Ülkemizin karanlık
dönemindeki karanlık şahsiyetlerindendir. Asıl görevli olan
kontrterör başkanlığının dışında her türlü suç organizasyonlarında
faal olarak görev yapmıştır" iddiasında bulundu.
Çarkın, şunları söyledi: "Kendi görev alanlarının dışına çıkarak,
devletin sağladığı bütün
imkanları kullanarak, başta siyasilerin, yüksek yargı
mensuplarının, bazı bürokratların ve iş adamlarının, kendilerinin
ve ailelerinin özel yaşamlarını takip etmek, sesli ve görüntülü
olarak kayıt altına almak suretiyle tehditle görevde kalan ve elde
ettiği bu arşivini yurt dışına kaçırmak suretiyle, kurduğu bir
internet sitesinden yayın yaparak, adeta devlete meydan okuyan,
küstanlıkta sınır tanımayan bir şahsiyettir.
Terörle mücadele uğruna ayrılan örtülü ödenekten milyonlarca dolar
çıkar sağladığı, bunları off-shore hesaplarında aklayarak suç
ortaklarının içinde bulunduğu yurt dışı hesaplarına aktaran, ayrıca
uluslararası uyuşturucu kaçakcıalığının da içinde bulunan, bu
cinayetlerin başmimarlarındandır. Daha sonra diğerleriyle kavga
etmelerinin sebebi bu kan ticaretinden elde edilen paranın
paylaşılmasıyla gün yüzünde çıkmıştı. Bunların pisliklerini en iyi
bilen Tarık Ümit'ti. Kıbrıs Rum kesiminde bulunan off-shore para
hesaplarını tutan, bunları transfer eden kişidir. Hakkı Yaman Namlı
isimli şahısla yer almıştır. Bu oluşumun ne olduğunu çok iyi bilen
bir insandır. Dönemin kudretli şahsiyetleri ortak olduklarından
kimse bu olayın üzerine gitmemiştir. Sudi Özkan'a ait
kumarhanalerden emekli olduktan sonra yıllarca genel koordinatörlük
yapmıştır."
Çarkın, Susurluk Davası'nda tanık olarak dinlenen Eymür'e mahkeme
başkanının Abdullah Çatlı'yı tanıyıp tanımadığını sorduğunu
belirterek, Eymür'ün de Çatlı'yı tanıdığını, arandığını bildiğini
ve Çatlı'ya görev verdiğini söylediğini aktardı. Mahkeme başkanının
Eymür'e, "Aranan bir suçluya yardım etmenin suç olduğunu biliyor
musunuz?" diye sorduğunu bildiren Çarkın, bunun üzerine Eymür'ün
"Devletin ali menfaatleri söz konusu olduğunda suçların niteliği
bizim için önemli değildir" dediğini kaydetti.
"Kayıp silahlar nerede?"
Çarkın, Eymür'ün, bu menfaatlerin ne olduğunu kendisine
anlatabileceğini belirten hakime, bir eli pantolonunun cebindeyken
diğer elini havada sallayarak, "Sizin buna gücünüz de yetkiniz de
yok" dediğini, hakimin bu cevap üzerine "çıldırdığını" anlattı.
"Ülkene ihanet et, devlet sırrının arkasına sığın. Halkına karşı
suç işle, devlet sırrının arkasına saklan. Vatan millet adına
cinayet işle, uyuşturucu ticareti yap, silah kaçakcılığı yap, ondan
sonra adaletin pençesine düştüğünde dokunulmazlığın arkasına
saklan. Devlet sırrının arkasına saklan ve bu işlerden sıyrıl.
Sanki kast sistemi. Efendiler ve köleleri. Yasalar kendilerine
dokunmasın, bize gelince kalem kırsın" diyen Çarkın, daha sonra
sanıklardan Korkut Eken'e dönerek, "Milletin huzurunda soruyorum,
kayıp silahlar nerede? Hadi devlet sırrını açıklayın" diye
seslendi.
Eken, Çarkın'a, "Seni alakadar eden bir durum değil" karşılığını
verirken, Çarkın, Başkan Önder İrfan Yorgancılar tarafından
savunmasını yaparken sanıklara soru yöneltmemesi konusunda
uyarıldı.
"Eymür ve ekibi Topal'ı öldürtüp..."
"Mehmet Eymür ve işbirlikçilerinin para aklamaları gerektiğini"
iddia eden Çarkın, bunun için en uygun adresin kumarhane sahibi
Ömer Lütfi Topal olduğunu söyledi.
Topal'dan, HAVAŞ ihalesini bırakmasını ve bazı kumarhaneleri
kendilerine devretmesini istediklerini anlatan Çarkın, bunu kabul
etmeyen Topal'ın, Yeşil ile tehdit edildiğini ileri sürdü.
Çarkın, şunları kaydetti: "Yürekli bir insan olan Topal, tehditlere
boyun eğmedi. Gitti, Yeşil
ile anlaştı, bunların bütün pisliklerini öğrendi. Hatta Yeşil'e
verildiği söylenen 17 milyon dolar bunun karşılığıdır. Yeşil elini
ayağını çekince Çatlı'nın ismini kullanarak tehdit ettiler. Fakat
bir şeyi bilmiyorlardı, Çatlı ve Topal görüşüyorlardı. Bir sorun
yoktu aralarında. Artık Topal artık bunlar için iki kere
tehlikeliydi. Eymür ve ekibi, Topal'ı öldürtüp, daha sonra suçu
özel harekatçıların üzerine yıkmaya çalışmışlardır. İhbar eden de,
telefon döküm listelerini yayınlayan da, basına sızdıran da,
sinyalleri kaydıran da... Topal'ın cesedinin yanında Uzi şarjörü
bırakmışlar. Biliyorlar ki o dönem Uzi sadece Emniyet teşkilatında
var. Bu olayı teşkilatın üzerine yıkmaya çaılıştılar. Emniyet, bu
olayın üzerine balıklama atladı. Sonradan olayın farkına vardılar,
ama iş işten geçmişti."
Topal'ın elinden HAVAŞ ihalesinin alınmasıyla amaca ulaşıldığı,
suçların da kendilerinin üzerinden temizlenmek suretiyle servet
sahibi olduklarını ifade eden Çarkın, "O diğer grubun kimler olduğu
aşikardır. Başbakan Mesut Yılmaz'a kumarhaneleri kapattırmışlardır.
Mesut Yılmaz, Macaristan'da burnunun üzerine yediği yumruğun
hesabını versin önce. Bunlar bir de ülke yönettiler" dedi.
Mehmet Ağar'ın savcılık ifadesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü boyunca
görevini hukuk sınırları içerisinde yaptığını söylediğini aktaran
Çarkın, "Hiçbir alakası yoktur. Verdiği bu ifadeyi İstanbul DGM'de
de verseydi. Böyle bir emir vermedim derler. Suç sana dokunmasın,
bize gelince kalem kırılsın. Vatandaş devletimize karşı suç işler,
devletimiz bunu affeder. Peki devlet halkına karşı suç işlerse bunu
kim affedecek. Adalet bunun neresinde. Polis ol, ondan sonra
vatanın birliğini bütünlüğünü korumak adına hiçbir fedekarlıktan
kaçınma, iradenden ödünç ver, gelsin sana karşı kullanılsın" diye
konuştu.
"Güneydoğu'da tertemiz bir halkla tanıştım"
Çarkın, özel harekatta görev aldıktan sonra Güneydoğu'da tertemiz
bir halkla tanıştığını bildirerek, şöyle devam etti: "Başım gözüm
üzerine deyip söz verip, sözünden dönmeyen;
misafirperver, kendine öz hoş bir yaşantısı olan, kimseye
bulaşmayan, namuslu
olan bir toplumu, baskıya, zulme, işkenceye, en ağır tahriklere
bile yıllarca katlanan bir halkı bölücü, vatan haini ifadeleriyle
yıpratıp, bizi birbirimize kırdırtan bu zihniyettir. Aynı zamanda
bu zihniyetin kurbanlarıyız. Eğer kader ölümün kapısını açmışsa bir
kuluna, sebepleri gelir bulur onu, ölür. İşte bu sebeplerden birisi
de benim. Vatandaş Ayhan Çarkın, hayatında bir karıncayı dahi
incitmedi, ne zaman devlet gücüne sahip oldu... Boğazıma kadar
pisliğe batmışım, haberim yok."
Çarkın, ifadeleri üzerine başlatılan soruşturmada 2 buçuk senedir
tutuklu olduğuna, buna karşın diğer sanıkların tutuksuz
yargılandıklarına dikkati çekti.
Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in tutuklamaya dahi sevk edilmediklerini
anımsatan Çarkın, tahliyesini istediğini, eğer tutukluluğunun
devamına karar verilecekse, diğer sanıkların da tutuklanmasını
talep ettiğini belirtti.
Abdulmecit Baskın cinayeti
Çarkın, ifadesinin son bölümünde Abdulmecit Baskın cinayetine
değindi.
"Abdulmecit Baskın'ın ölümüne giden yol benden geçti" ifadesini
kullanan Çarkın, dönemin Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim
Şahin'in, kendisine ve ölen özel
harekat polisi Oğuz Yorulmaz'a "Bu adamı alın, Daire Başkanlığına
getirin. Dağdaki PKK'lılara kimlik veriyor" dediğini aktardı.
Baskın'ın sorgulandıktan sonra siyasi şubeye teslim edileceğinin
söylendiğini bildiren Çarkın, "Bana söylenen bu. Oğuz'la bir kişi
daha vardı. Ercan (Ersoy) diyorum, ama tam hatırlamıyorum"
dedi.
Nüfus müdürlüğüne dördüncü gidişlerinde Baskın'ı aldıklarını
anlatan Çarkın, "Bizi kapıda karşıladı. Beyefendi bir adamdı. Bir
1.65-1.70 boylarındaydı, el çantası vardı. Anlattım, 'Hay hay.
Gidelim' dedi. Bizim araba nüfus müdürlüğünün önündeydi. Diğer
minibüs de karşı şeritteydi. Ayhan Akça'lara adamı teslim ettik.
Oradan ayrıldık. Akşam 9 buçuk 10 gibi daireye gittik. Baskın'ın
daire başkanlığına getirileceğini zannediyorduk. İbrahim Şahin,
bize 'Ne yaptınız?' dedi. Biz de 'Almıştık, getirmediler mi?'
dedik. 'Ne işiniz var burada?' diye bize bağırdı.
Bağırdığı için Oğuz ile birbirlerine girdiler. Şahin, 'Gidin
onlarla buluşun' dedi. Telsizlerimiz vardı. İrtibat kurduk. Haymana
yoluna döndük. Ayhan Akça ile buluştuk. Gittiğimizde Baskın'ın
infaz edildiğini gördük. Orada Ayhan ile kavga ettik. 'Daire
başkanının haberi var, git onunla konuş kardeşim' dedi. Ayhan Akça,
Sait Yıldırım, Ahmet Sakarya, bir iki kişi daha vardı. İsim olarak
şimdi hatırlamıyorum, olsa simaen hatırlarım. Daireye geldik,
(Şahin) 'Siz ne diyorsunuz. Burada MGK kararları var. Bu kararlar
çerçevesinde bu işler yapılır. beğenmiyorsanız çeker gidersiniz'
dedi."
"Bu işi yapanların içinde en masum insan benim. Hep doğruyu
söylediğim için, hep karşı geldiğim için bunlar benim başıma geldi"
diyen Çarkın, "O dönem görev yapan tüm özel harekatçıların bu
işlerin içinde yer aldıklarını" ileri sürdü.
Çarkın, bunlardan Mehmet Ağar, Korkut Eken ve Mehmet Eymür'ün de
bilgisinin olduğunu iddia etti.
Diğer faili meçhul cinayetler
Faik Candan'ın "Ahmet Demirel ekibi", Yusuf Ekinci'nin "Ayhan Akça
tarafından öldürüldüğünü" savunan Çarkın, Savaş Buldan, Hacı Karay,
iki İranlı, Adnan Yıldırım, Medet Serhat'ın da Ayhan Akça'nın
içinde bulunduğu ekip tarafından öldürüldüğü iddiasında
bulundu.
"Yusuf Ekinci'nin gözünün önünde öldürüldüğünü" söyleyen Çarkın,
Behçet Cantürk'ü de İstanbul'da aldıklarını, sonra Sapanca
yakınlarında infaz edildiğini anlattı.
Diğer sanıklar dışarıda gezerken, kendisinin cezaevinde bulunduğunu
ifade eden Çarkın, "Benim için ruh hastası, psikopat, madde
bağımlısı, yalancı, namussuz diyorlar. Bunları söyleyenler dışarıda
geziyorlar, ama en masum ben içerdeyim. Ben nevruza gittim, 500 bin
kişinin içine girdim. Bir şey yapmadılar. Bu davayı açtırmak için
yıllar önce yemin ettim. Bunun bedelini en ağır şekilde ödüyorum.
Çocuklarımı, ailemi hepsini geride bıraktım. Çünkü bu ateş yakıyor.
Ateşten gömleği çıkardım attım, artık rahat uyku uyuyabiliyorum"
dedi.
Bandırmalıoğlu tahliye edildi
Abdulmecit Baskın'ın 1993'te öldürülmesine ilişkin açılan davayı
gören Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanıklardan Ziya
Bandırmalıoğlu'nun tahliyesine karar verdi. Mahkeme, tutukluluğunun
devamına karar verilen Ayhan Çarkın'ın akıl sağlığı konusunda rapor
alınmak üzere hastaneye sevkini, sanık Mehmet Ağar'ın savunmasının
ise İstanbul'dan sesli ve görüntülü sistem aracılığıyla alınmasını
kararlaştırdı.