Aydın Engin'den 'devlet'e dilekçe: Ben senin malınım, yargılarsın; iş aletlerimi geri ver
Cumhuriyet gazetesinin yazarları ve yöneticilerine yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınıp serbest bırakılan Aydın Engin 'devlet'e bir dilekçeyle seslendi.
Cumhuriyet gazetesinin yazarları ve yöneticilerine yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Aydın Engin, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına ilişkin, "Tutuksuz yargılanacakmışım. Tamam. Itiraz etmiyorum. Çünkü itiraz etmemin bir anlamı ve sonucu yok. Bunu biliyorum. Madem ben senin 'mal'ınım 'Yargılayacağım seni' dediysen yargılarsın. Elimden ne gelir ki" dedi.
Engin, 'devlet'e yazdığı dilekçede, "Senin için mülkiyet kutsaldır. Bugünkü devletim olarak da kutsal olan senin için önceliklidir. O iş aletleri benim gibi çulsuz bir gazetecinin mülkleridir. Gel kutsal mülkiyeti çiğneyen kapitalist devletolma ve iş aletlerimi bana geri ver" diye yazdı.
Aydın Engin'in "‘Devlet’e dilekçemdir" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
(Bir türlü yıldızımızın barışmadığı) Devlet, Benim adım Aydın Engin. Senin vatandaşınım. Hatta bu yüzden bana vatandaşlık numarası bile verdin.
Mesleğim gazetecilik. 53 yıldan beri ekmeğimi yazı yazarak çıkarırım. 47 yıldan beri de gazetecilik yapıyorum. Beni kendi “malın” olarak gördüğün için o gün bugündür askeri ya da sivil mahkemelerinde yargıladın, nezarethanelerinde yatırdın, askeri ve sivil hapishanelerinde volta attırdın.
Okulda bana senin yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluştuğunu, zor kullanma tekelini elinde tuttuğunu öğrettilerdi. Bu bileşenlerinden hangisine seslenmem, bu dilekçeyi verip derdimi anlatmam gerektiğini -artık- bilemiyorum. Zaten bu üç erkin tek erke dönüştüğünün de farkındayım. O yüzden dilekçemi doğrudan sana yöneltiyorum.
Hemen kaş çatıp “Kerim devlet” suratını terk edip alıştığın “kahhar devlet” suratını takınma. Benim maruzatım pek küçük, pek basit ve yerine getirilmesi pek kolay.
Devletçiğim,
Sabahın köründe evime yolladığı polislerin sadece beni alıp Terörle Mücadele Şubesi nezarethanesine tıkmakla kalmadılar. Taşınabilir bilgisayarımı (laptop), tablet bilgisayarımı ve cep bilgisayarına dönüşmüş telefonumu, basın kartımı, birkaç kitabımı da aldılar.
Beş günlük zorunlu ikametten sonra beni serbest bıraktın. Tutuksuz yargılanacakmışım. Tamam. Itiraz etmiyorum. Çünkü itiraz etmemin bir anlamı ve sonucu yok. Bunu biliyorum. Madem ben senin “mal”ınım “Yargılayacağım seni”dediysen yargılarsın. Elimden ne gelir ki...
Ancak yazı yazmaktan başka elinden hiçbir iş gelmeyen benim için “iş aletlerim”olan bilgisayarım, tablet bilgisayarım ve cep telefonum çok önemli. Içlerinde notlarım, telefon rehberim, yazı taslaklarım filan var. Onlarsız işimi yapmam pek zor. Hani berberin makasını, nalbantın çekicini, terzinin iğnesini elinden alırsan başlarına ne gelirse benim de başıma gelen o.
Senin polislerin gayri resmi olarak bana söylediklerine göre bilgisayarlarımın, telefonumun “imajları”nı zaten almışsın. Yani ne arıyorsan orada bulursun.
Benim iş aletlerim şu anda senin polisinin “Siber Suçları Araştırma Bölümü”ne gönderilmiş. Ancak oradaki uzmanların yüzde 90’ını FETÖ’cü oldukları iddiasıyla ya tutuklamışsın ya da açığa almışsın. Kalan beş altı uzmanın önünde ise binlerce (on binlerce, yüz binlerce?) bilgisayar ve telefon sıraya girmiş. Yani onları inceleyip suçlarımızın kanıtlarını bulmaları için yıllar ve yıllar gerekiyormuş.
Gel, çok kısa bir an için “kerim devlet” ol ve suçlarımın(!) kanıtlarını imajlarda ara ve iş aletlerimi bana geri ver.
Hem sen sadece devlet değil, kapitalist devletsin. Senin için mülkiyet kutsaldır. Bugünkü devletim olarak da kutsal olan senin için önceliklidir. O iş aletleri benim gibi çulsuz bir gazetecinin mülkleridir. Gel kutsal mülkiyeti çiğneyen kapitalist devletolma ve iş aletlerimi bana geri ver...
Maruzatım bundan ibarettir.
(Imza, tarih ve vatandaşlık numarası)