Aydın Doğan’ı “Operasyon Korkusu”mu sardı?.. “Açık mektup” bu yüzden mi yazıldı?
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, son günlerin medya gündemi olan “Aydın Doğan’ın açık mektubu" ve onun üzerine gelişen tartışmaların arka planında olabilecekleri yazdı.
Son günlerdeki Aydın Doğan’ın “Açık mektubu” üzerinden yürüyen tartışmayı izliyor musunuz? Gitgide enteresan boyutlar kazanıyor. Ben izlemeye çalışıyorum. Ve doğrusu zihnimi özgür bıraktığımda aklıma ilginç sorular, çağrışımlar geliyor. Yoksa mektubun kendisi oldukça yumuşak ama yazılabilmesi ya da yazılmasına yol açan etkenler mühim!..
Malum; aslında en hafif tabirle “sürtüşme” durumu hiç yeni değil. Uzunca süredir Doğan Grubu ve hükümeti destekleyen medya arasında giderek şiddeti artan bir tür “savaş” yaşanıyor. Kimi zaman hafifler kimi zaman ise alevlenir görünen tartışma aslında hiç bitmiyor. Taraflar gitgide birbirlerine daha sert ifadelerle yükleniyorlar. Ancak iş çoktan sıradan bir medya-hükümet atışmasını geçmiş durumda. Sataşmalar ise gırla gidiyor. Bu tartışma esasen Doğan Grubu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yaşanan gerilimin bir yansıması. Yoksa “Spor olsun” diye yapılmıyor elbette!..
Peki, neden şimdi birdenbire Aydın Doğan böylesi bir çıkış yapma gereği duydu? Düne kadar “durumu idare eden” , hafif hamlelerle savuşturan, cepheden karşılayamayan, göğüs göğse vuruşmaktan çekiniyor izlenimi veren ve daha dikkatli ifadeler kullanmayı seçen (Hoş, şimdi de aynı üslubu korumaya dikkat etmişler ama!) Doğan Grubu ve Aydın Doğan şimdi neden böyle bir tepki verme gereği hissetti?
Artık canına mı tak demişti acaba? Bir tür “köşeye sıkışan kedi refleksi”ne mi kapıldı? Pasif kalmanın bir işe yaramadığını mı fark etti? Dolaylı imalar, manşetler, resim altları, haberlerin verilme tarzının artık yetmediğinin farkına mı vardılar? “Battı balık yan gider” psikolojisine mi kapıldı? HÜRRİYET’in “yukarı katları”nda ne gibi “değerlendirmeler” yapıldı acaba? Doğru veya yanlış bir “refleks” harekete geçti sanırım. Daha ötesini bilemiyorum!..
Bildiğim tek şey böylesi adeta “panik ataklı” bir “çıkış” yapmak için “fazladan” bir neden daha gerekiyor olmalı. ( O yüzden bir “meydan okuma” sayılamaz) Yoksa şimdiye kadar hep “itidalli” gitmeye çalışan, karşıtlığını bile daha makul sınırlarda yapmaya gayret gösteren, bu konudaki telkinlere fazla kapılmayan, risk almaktan çekinen, hep “alttan alan” imajı çizen Doğan neden birdenbire bu ani hareketi (Radikal bir çıkış olmasa da!) yapmıştı? Bu “Karşı-hamle” neden şimdi gündeme getirildi?
Ne bileyim. Bazen “korku”nun kendisi de ilginç şekilde cesaret vericidir. Eğer bıçak kemiğe dayanmış ve “Korkunun ecele faydası yok” duygusu oluşmuşsa bazen en tırsak gibi duran adama bile ayrı bir cesaret gelebilir. “Sıktın ama artık ne olacaksa olsun!”.halet-i ruhiyesi böylesi reaksiyonlara yöneltebilir insanı. “Tam saha baskı”nın bunaltıcılığı feveran ettirebilir. Tabii “muhakkak böyledir” diyemiyorum. Aydın Doğan böylesi “hesapsız” hareket etmiş olamaz herhalde!
Dolayısıyla bu “içeri alınma” , “tutuklanma” korkusu enteresan bir duygudur. Burada ise aynı duygu kullanılarak “yönlendirme” yapılıyor kanaati oluşuyor daha ziyade. (HÜRRİYET’in anlı şanlı, bol maaşlı, danışmanları, yöneticileri, yazarları, vb bu analizi neden yapamamışlar, o ihtimali niçin görememişler ki hayret!) Bir şeyin söylentisi gerçekleşmesinden beterdir. Eski tabirle “şüyuu vukuundan beter” yani!..
“OPERASYON BEKLENTİSİ” ÜZERİNDEN OPERASYON MU?
Bu durumda insanın aklına bazı ihtimaller geliyor doğrusu. Bunlar ne kadar geçerlidir veya illa böyle midir bilemem. Lakin burada reel veya değil bir “beklenti”nin bir “şüphe” veya “endişe”nin belirleyici olabileceğini düşünüyorum. Karşı taraf ise habire o noktaya yükleniyor. Bu şartlar altında benim varsayımlarım şunlar;
1) Aydın Doğan kendisine ve yazarlarına yönelik bir “operasyon” yapılacağına dair özel bir istihbarat ya da koku aldı. Bu gerçek veya yanıltıcı bir istihbarat ya da vehim de olabilir. Sonuçta adeta “imdat” çağrısı gibi bir “işaret fişeği” yolladı. Biraz hedefi belirsiz “Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit” yaptı!
2) HÜRRİYET’in Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin Gültekin Avcı üzerine yazısı bu açıdan ilginçti. "Hürriyet’in, Avcı’nın gözaltına alınması ve tutuklanmasını salt polisiye bir gelişme olarak gördüğü” şeklinde kendi gazetesini eleştiren Bildirici iddiaların “algı çalışması yürütmesi ve bu doğrultuda yazılar yazması” üzerine kurulmasını hatırlatması anlamlıydı. Sanki “aynı şey bizim de başımıza gelebilir” demekteydi.
3) Zaten “Açık Mektup”unda Doğan, Erdoğan’a geçmişte İstanbul Conrad Oteli’nde kendisi tarafından söylendiği iddia edilen “Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük.” sözlerinin kendilerine yönelik bir ”darbeci” algısı oluşturulduğuna kanaat getirmiş olabilir mi? Ayrıca bunun Kanal 7’de 22 Eylül akşamı hatırlatılmasını bir “operasyona” yormuş olabilir mi?
4) Aynı şekilde hükümete yakın Güneş gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler’in kısa bir süre önce “Hürriyet’in dilini düzelttik ve bir çizgiye getirdik” demesi manidardı. Güler ilaveten “Hürriyet gazetesi hakkında teröre destek vermek suçundan soruşturma başlatıldı. Bu çok enteresan. Hürriyet gazetesi,merkez medyası dediğimiz o gazete marjinal bir gazete olarak tarihe geçti ya.Teröre verdiği destek nedeniyle. Bu çok tarihi bir hadise. Dolayısıyla onların dengesini altüst etti.” hatırlatması enteresandı. Hele en son olarak Aydın Doğan’ın “kelepçeli” fotomontajı tam “bilinçaltı korkular”a seslenir durumdaydı.
5) Bu hükümetin Aydın Doğan’ı sıkıştırma amaçlı bir “psikolojik savaş operasyonu” da olabilir. (Tabii blöf mü gerçek mi bilemezsin!) Mevcut “operasyon algısı” bilerek de verilmiş olabilir. Böylelikle biraz daha sıkıştırmak istemiş olabilirler. Hani bir tür “ayar verme” (Bu kaçıncı ayar kardeşim?) olarak da düşünülebilir. Yani ki bu “hukuki hatırlatmalı” bir ”psikolojik operasyon” olabilir aslında."Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" gibi.Bunda da "başarılı" olmuşa benziyorlar.
6) Aydın Doğan’ı birileri fena halde yanılttı veya yönlendirdi mi?. Kimi kişi ya da kişiler böylesi bir “çıkış” yapmaya Doğan’ı ikna veya telkin mi ettiler? Doğan şu veya bu şekilde gaza mı geldi? (Hiç sanmıyorum!)
7) Çok zayıf ihtimal ama acaba birileri Aydın Doğan’ı Erdoğan / AKP’nin 1 Kasım seçimlerini kaybedeceğine, büyük oy düşüşleri yaşayacağına ikna mı ettiler? (Mektuptan pek bu hava çıkmıyor ama) O beklentiyle mi yazıldı? Öyle bile olsa çok “erken” bir tepki olur herhalde.
8) Ona “Alternatif bir kadro”nun (AKP’deki “küresel sermaye” yanlısı, “Bilderbergci Kadro”nun) duruma el koyacağını mı düşündürdüler? Doğan buna güvenerek mi harekete geçti? (Zannetmiyorum, dereyi görmeden paçayı sıvamaz herhalde!)
9) Birilerinden birtakım” garantiler” ya da “tüyo” lar mı aldı? Hani ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin HÜRRİYET’i “anlamlı destek ziyareti” gibi!
10) Tabii her şey bir yana Doğan Grubu’nda asabiyetlerin iyice bozulduğunun ve fevri çıkışlara müsait kıvama getirildiğinin göstergesi de olabilir sadece o başka. Algılarla ve sinirlerle fena oynanmış anlaşılan!..
Öyle veya böyle bu mektup sadece enteresan bir hareket olsun diye yazılmadı herhalde. (Bu mektubun Erdoğan’ı “insafa getireceği” de düşünülmedi sanırım.) O halde Doğan kendisine doğru “ciddi” bir dalganın gelmekte olduğunun bilgisi veya zannına kapılmış olabilir. (Ya da bu imaj özellikle verilmiş!) Bu ihtimal ve hissiyatı kamuya mal ederek bir tür destek arayışına girmiş olabilir. Aykırı bir bilgi veya iddia oluşmadığı sürece de şimdilik kurgumuzu bunun üzerinden geliştirmemizde sakınca görmüyorum.
Yoksa birdenbire “Kasımpaşalı”ya karşı “Kelkit yiğitlenmesi”ne kalkışmasının başka ne anlamı olabilir ki?..
29.09.2015.
[email protected]