Aydın Doğan'a kim baskı yapıyor?
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
AYDIN DOĞAN’A KİM BASKI YAPIYOR?
Hem iyidir, hem kötü…
Birilerinin kanatlarının altında büyümek.
Büyürken iyi de, o kanatlar gittiğinde ne olur?
Uçamaz, öylece kalakalırsınız.
Aydın Doğan’ın kanatları altında uçan, şöhretlenen gazeteciler, işte tam da bu durumu yaşıyor caaaaanım yoldaşlarım.
Keskin kulaklarıma gelenlere göre, seçim yaklaştıkça Aydın Doğan üzerindeki baskı artıyormuş.
Eski çalışanları, bir grup siyasi…
Hepsi kapısını çalmaya başlamış.
Bazı gazetecileri fonlaması ya da bazı muhalif gazetelere maddi destek için.
Baskıyı yapan Doğan eskisi gazetecilerse, kızları üzerinden yürüyormuş Aydın Doğan’a.
Kimi Youtube kanalıma destek ol diyormuş.
Kimi web sitesi açalım fonla…
Daha ilginç bir şey söyleyeyim, Aydın Bey’e gaz vermeye çalışanlar sadece muhalif gazeteciler değil.
İktidar kayığından inen, indirilen pek çok gazeteci de, yine Aydın Bey’in kulağına kar suyu kaçırmaya çalışıyormuş.
Bunların arasında, son zamanların en tartışılan isimlerinden Nagehan Alçı’nın da olduğu iddia ediliyor.
Aydın Bey’in Alçı’yı ne kadar desteklediğini medya mahallemizde bilen bilir sırdaşlarım.
Fakat belli ki Ekrem İmamoğlu’nun Alçı yüzünden başına gelenler, Doğan cephesinde de yankı bulmuş.
Doğan’ın yakın çevresine ‘kutuplaşmış, gergin ortamda bu işlere girmek ne kadar akıllıca, bilmiyorum’ dediği konuşuluyor.
Fakat diğer yandan da, seçim sürecinde etkin olmak istediği de konuşulanlar arasında.
Bakalım Aydın Doğan nasıl bir karar verecek…
HABERTÜRK’TE YENİ SEVİLAY YILMAN VAKASI MI?
Medya tarihinde tek örnektir Habertürk.
Çalışanların, yönetimi tehdit ettiği tek yer.
Öyle gizli kapaklı falan da değil, alenen, sosyal medya hesaplarından…
Yoldaşlarım, medya alemimizin en büyük baş belalarından Sevilay Yılman, bir süredir ölüm sessizliğinde.
Görünürde, bir bakanla yaptığı röportaj nedeniyle ipi çekildi.
Ya da şöyle diyim, mağduriyet yaratmak için hikayenin bu kısacık kısmını anlatmayı seviyor.
Umudu o ki, 'hükümet mağduruyum' diyerek, muhalif cenaha kapak atmak.
Fakat medyanın derin dehlizlerinde dolaşanlar- buna bendeniz de dahil- biliyorlar ki, Yılman’ın ipini çeken asıl mesele patronajın özeline girmesi, sırlarını orada burada satması, çalışma arkadaşlarına kumpas kurması, gazetecilere şantaj ve daha neleeer neler.
Ben aylar önce ‘bakın başınıza bela olacak’ dedim, Habertürk yönetiminden pek kulak asan olmadı.
Şimdiii müsaadenizle bir kez daha aynı şeyi, başka bir isim için söyleyeceğim.
Haberturk.com’da yuvalanan para peşindeki çete için…
Biliyorsunuz birkaç haftadır medyamızın bağırsaklarını döken bir skandalı yazıyorum.
Parayla bazı sitelere nasıl yalan haber yaptırıldığını…
Yalan haberin sorgusuz sualsiz ilk yayınlandığı yer haberturk.com.
Hem de diğer siteler reklam diye belirtirken, bunlar belirtme ihtiyacı bile hissetmemiş.
Meselenin ulusal güvenlik, kişisel bilgiler, itibar suikastı gibi pek çok tehlikeli boyutunun olduğunu anlattım üstelik.
Yetkililerin dikkatine sundum.
Medya ombudsmanı olduğunu ifade eden Faruk Bildirici bile gündemine almadı.
Çok garip, anlaşılması zor bir durum bu sessizlik.
Neyse…
İşin Habertürk boyutuna gelince sırdaşlarım…
Ben konuyu deşince, bir emekçi maille bana ulaştı ve yalan haber çarkını içeriden anlattı.
Merak edenler buradan okuyabilir:
Keskin Kalem bu, durur mu?
Çünkü hırsızlığın bu kadar ayyuka çıkmasından sonra, Ciner Yayın Holding yönetiminin bir kişiye bile hesap sormamış olması dikkatimi çekti.
Öyle ya, normal bir işyerinde, en azından fatura birilerine kesilirdi.
Ben de, sorunun peşine düştüm.
Habertürk bu, altından alengirli bir hikayenin çıkacağından emindim.
Sezgilerimde haklıymışım.
Biri oradan ayrılan, biri de hala orada çalışan iki kişi bana inanılmaz şeyler anlattı.
İddia olarak takdirlerinize sunuyorum sırdaşlar…
Keskin kulaklarıma fısıldananlara göre, yönetimin eli kolu bu haberturk.com meselesinde resmen bağlıymış.
Nedeni de, haberturk.com’un adeta Fatih Altaylı ve ekibinin üssü haline gelmesiymiş.
Sadece Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Barlas değil, onun çalıştığı çoğu kişi de, bu PR işinin parçasıymış.
Hatta birinin daha eşi PR işindeymiş ve işler siteye eşler üzerinden yönlendiriliyormuş.
Peki ya üst düzey yöneticilerin eli kolu armut mu topluyor?
Neden hırsızlığın kanıtıyla ortaya çıkmasına rağmen tek bir kişiye bile dokunmuyorlar.
İşte orası çokomelli.
Bu tayfa çarkını öyle ustaca kurmuş ki, yönetimi resmen şantaj kıskacına almışlar.
Bir yandan, etrafta bazı önemli yöneticilerin FETÖ bağlantısı olduğunu iddia ediyorlarmış,
diğer yandan da bazı sitelerde aleyhine haberler çıkarıyorlarmış.
Ne zaman köşeye sıkışsalar, hoooop bir FETÖ haberi patlatıyorlarmış o sitede.
Bu kadar da değil…
Yavuz Barlas, açıktan ‘konuşursam burayı polis basar’ bile diyormuş.
Artık ne bildiğini iddia ediyorsa…
Bir söz de Habertürk yönetimine:
Biraz öngörülerime güveniyorlarsa, kendi var ettikleri bu canavarlara esir düşmemelerini öneririm.
Ne de olsa siz varsanız onlar var, siz yoksanız onlar da yok.
EMİN OLUN SİZİN YOK OLMANIZI İSTEMEZLER.
Fakat sizin vakanızda artık ‘onlar varsa siz yoksunuz’ durumu yaşanıyor daha çok.
Çünkü rezilliklerine göz yumuldukça sizi bitiriyorlar.
Neyse sırdaşlarım. Şimdi anladınız mı neden ikinci Sevilay Yılman vakası dediğimi?
O da aynı şekilde, bir yandan yönetimi tehdit etti.
Diğer yandan köşesinden tüm gazetecileri Sezgin Baran Korkmaz ilişkilerini ifşa etmekle korkutmaya çalıştı.
Yetmedi koca gazeteyi kullanarak beni tehdit etti.
Sonuçta ne oldu?
O sustu.
Ben yazıyorum.
Evet düzen bozuk.
Amma o kadar da değil.
Medyamızda adalet bozuk saat gibi, günde iki kez de olsa doğruyu gösteriyor yoldaşlar.
Siz yeter ki doğrudan yana olun.
Bu nedenle bir çağrım da Habertürk emekçilerine.
Bana mail atan emekçi, çalışanların yalan haberlerin listesini tuttuğunu söylemişti.
Umarım listeyi benimle paylaşırlar.
EMEKÇİLER BENİ NEDEN MAİL YAĞMURUNA TUTUYOR?
Sırdaşlar, bu köşeyi büyük bir zevk ve hevesle kaleme almaya başladığımda, açık konuşayım, tek tük mesaj geliyordu.
Ancak zaman içinde, okunma sayısı katlandıkça katlandı.
Aynı şekilde mail kutuma düşen mesajlar da…
Kimi, hakkında yazı yazdığım yöneticisini çaresizce savunuyor.
Kimi, bazı medya kuruluşlarında yaşanan bel altı skandalları ifşa etmek istiyor.
Bense, hep dediğim gibi sadece gazetecilik yararına olduğunu inandığım ve önemli unsurlarını teyit ettiğim mesajları sizlerin huzuruna çıkarıyorum.
Ve üzülerek şunu görüyorum:
Mesajların çoğu artık geçim derdiyle ilgili.
Defalarca buradan haykırdım, gazetecilik bu maaşlarla sürdürülebilir bir meslek olmaktan çıktı dedim.
Sesinizi patronlara duyurmaya çalıştım.
Duyurabildiklerim oldu, duyuramadıklarım da…
Amma ben size verdiğim sözü tutmaya devam ediyorum, kendimce sesiniz olmaya çalışıyorum.
Mesaj kutuma düşen iki maili, biraz gecikmeli de olsa, takdirinize ve özellikle medya patronlarının- harfine dokunmadan- dikkatine sunuyorum:
Mail 1:
Medya emekçileri çok mutsuz
Ben öncelikle yazılarınızı merakla bekliyor ve tekrar tekrar okuyorum. Yüksek enflasyon belimizi kırdı. Yılbaşı yapıyan zamlar devede kulak kaldı. Artık pazara bile gidemez olduk. Sabahları serviste patates nerde ucuz diye konuşuyoruz. Eskiden tatil planlarımız olurdu. Nereden nerelere geldik. Turkuaz grubu çalışanlarına ramazan için ciddi bir para yardımı yaptı. Demirören grubunda hala ses yok. Her sene dağıtılan bayram çukolatası bile verilmedi. Sodexedoya zam yapıldı sözde ama aylık 21 gün veriyorlar. Koskoca medya devi zekatını verse çalışanlarına sevaba girmez mi? Bu konuları tekrar dile getirseniz çok sevinirim.
Mail 2:
Değerli Keskin Kalem,
Ben önemli bir tv kanalında çalışan bir emekçiyim. Özellikle orta ve alt kademelerde çalışanların maaşları artık düzgün yaşamayı geçin, en temel ihtiyaçlarımıza çare olmuyor. Bir yanda işin cefasını çeken bizler, diğer yanda yüksek maaşlı köşe yazarları, günde iki üç saat çalışıp çuvalla para kazanan ekran yüzleri. Adaletsizlikleri gündeminize alırsanız memnun olurum.
AHMET HAKAN NE MESAJ GÖNDERDİ? CEVABIM NE?
Sırdaşlarım, artık bir sır değil…
Hürriyet’in GYY’si olan, medya alemimizin gördüğü en fırıldak tiplerden Ahmet Hakan’a olan gıcıklığım.
Kişisel bir gıcıklığım yok, yemin ederim.
Bir kere yüz yüze gelmişliğim bile yok.
Fakat mesleki duruşunu, siyasi duruşunu sevmiyorum.
Elimden geldiğince de eleştiriyorum.
Medyamızı hanut çöplüğüne çevirenlerden biri olduğunu da adım gibi biliyorum.
Hatta siz de biliyorsunuz.
Anlatmama dahi gerek yok…
Gerek yok da işte…
Herkesin cevap hakkına saygımız baki.
Geçen hafta ‘Ahmet Hakan bu kez kimin PR’ını yaptı' diye bir yazı yazdım. Ve şöyle dedim:
Saç ekme konusunda uzman doktor Serkan Aydın ve Ahmet Hakan. Bu doktor kendi sayfasında Ahmet Hakan’la fotoğrafını paylaşarak müşteri portföyü hakkında PR yapıyor. Üstelik röportajımız da yakın diyor. Fotoğrafı izinsiz koymuş olamaz çünkü buradaki çarkı da biliyorum.Tek bir kare fotoğraf çekiliyorsunuz, saç ekimi işlemini bedavaya getiriyorsunuz. Bu kadar basit.
Yazıya karşılık Ahmet Hakan sitemize bir mesaj göndermiş, siz sırdaşlarımla paylaşıyorum:
Saç ekimci biri, benimle çektirdiği fotoğrafı kendi sayfasında paylaşmış. buradan yola çıkarak bana "hanutçu" demişsiniz. ne söz konusu şahısla ilgili bir şey yazdım ne de saç ektirdim. her gün bir sürü insanla fotoğraf çektiriyoruz. onlar da bu fotoğrafı paylaşıyor. buradan yola çıkılarak böyle bir iftira atılır mı? elini vicdanına koy da söyle lütfen. adam, benimle çektirdiği fotoğrafı paylaşıyor. siz bunun üzerine "ahmet hakan bu kez kimin pr'ını yaptı" diye başlık atıyorsunuz. olur mu böyle?
Yazıyı yazan ben olduğum için, muhatabı da benim. İşte cevabım:
Yazımın sadece saç ekimci kısmına mı itirazınız var? Kahve kapsülü, arkadaşınızla bedava yurtdışı tatili, Meksika restoranı?
Bu iddialarıma bir itirazınız yok mu? Eğer varsa belgesiyle bilgisiyle daha çok örnek sıralayabilirim de, onun için sordum.
Bir de saç eken arkadaş 'röportajımız yakında' demiş. Bu durumda ya siz onu kandırdınız ya da o bizi kandırıyor. Evet, röportaj yayınlanmamış, belki de yayınlanacaktı. Bendenizin yazısı sonrası artık o röportaj da tarih olmuştur eminim.
Saygılar,
KESKİN KALEM