"AYDIN DOĞAN YALNIZLAŞTIRILIYOR!.." İŞTE EKREM DUMANLI'YA GÖRE DOĞAN'I YALNIZLAŞTIRAN HATALAR!..
Akşam, Sabah, Zaman, Ciner, Yeni Şafak, Taraf, Bugün... Herkesi karşınıza almak, onları bir isimle anmak kadar kötü bir strateji olabilir mi? 'Herkes kötü, bir tek biz iyiyiz' derseniz size kim inanır?
Yanlış hesap, yanlış söylem
Hafta boyunca Türkiye 'Doğan-Erdoğan kavgası'nı takip etti. Son konuşmalara bakılacak olursa bu kavga bir müddet daha devam edecek gibi görünüyor. Türk basın tarihinin bu şiddetli tartışması ile ilgili herkes bir şeyler söylüyor; bazen de doğrular yanlışlara karışıp gidiyor.
Hatalı yorumları tek tek düzeltmek mümkün değil; gerekmiyor da. 'Kavgadan geriye ne kaldı?' sorusu bu kavşakta ayrı bir önem kazanıyor. Bu sorunun cevabını anlamak için kamuoyunda oluşan intiba da çok önemli. Zira kimin haklı kimin haksız olması kadar, kamuoyunun meseleyi algılama biçimi de önem arz ediyor.
Büyük fotoğrafa baktığımızda görülen o ki, bir tarafta siyasette sıfırdan başlayıp basamak basamak yükselmiş, başbakanlık görevi yapan (hatta ayağına kadar gelmiş cumhurbaşkanlığı fırsatını geri çevirmiş) Tayyip Erdoğan var. Diğer tarafta, ticarete çok küçük bir işyeriyle başlamış, medyada büyük bir mevzi kazanmış, bu arada pek çok alanda ticarî faaliyet gösteren Aydın Doğan.
Bu kavganın temelinde şayet Başbakan hatalı bir söylem içindeyse seçmenin denetimi devreye girecektir. Çünkü siyasetçinin hesap yeri sandıktır. Şayet halk, Başbakan ve kurmaylarını haklı görüyorsa, Erdoğan'ın söylediklerini kimsenin cesaret edemediği bir hakperestlik olarak da algılayabilir. Zira bizde siyasetçiler büyük medya gruplarını direkt karşısına almaktan hep çekinmişlerdir. Doğrudur, yanlıştır onu bilemem ama algı budur. Başbakan, daha öncekilerin telaffuz edemediği ama içinden geçirdiği birtakım sözleri sarf ettiğine dair bir kanaat oluşursa bu toz dumanın arasından popülaritesini artırarak çıkabilir. Tersi de söz konusu. Halkın algısı sonuç itibarıyla siyasete yansır. Her neyse... Demem o ki, siyasetçinin her çıkışı bir şekilde denetlenebilir ve bunu halk yapar, parti kurmayları da durum değerlendirmesinde bulunarak yeni stratejiler belirler...
Şaşırtıcı ve üzücü strateji...
Aydın Doğan'ın da bir durum değerlendirmesi yapacağından, özeleştiri kapılarını aralayacağından kuşkum yok; çünkü böyle bir muhasebenin sadece kendi grubu için değil, Türk medyası için de yararlı olacağı kanaatindeyim. Zira medyadaki kavgalarda yıpranan sadece bir grup olmuyor. Arada bir hortlayan 'medya savaşları'ndan muzaffer çıkan olmadı şu ana kadar. Halk, bu kavgaların özünde ticarî rekabetin olduğunu, dolayısıyla menfaat çatışması yapıldığını, ancak bu durumun gizlenebilmesi için basın özgürlüğüne dair söylemlerin maske olarak kullanıldığını düşündü hep. Bu nedenle atılan başlıklara da, yapılan haberlere de inanmıyor vatandaş. 'Bu işin içinde bir iş var' diyor kimi zaman. Bazen de 'kim bilir hangi pazarlıkta ne kapmak için böyle muhalif görünüyorlar' gibi üzücü ve sarsıcı kuşkular yöneltiliyor medyaya.
Tartışma patlar patlamaz Aydın Doğan'ın canlı yayına çıkacağı ve iddialara bizzat cevap vereceği haberi yayıldı. Öyle olmadı. Yazılı bir açıklama ile yetinildi. İkinci gün Başbakan ağır eleştirilere devam edince Aydın Bey, Mehmet Ali Birand'ın karşısına çıktı. Ancak mülakat banttan yayınlandı. Kendi kanalında kendi çalışanına cevap vermesi; üstelik bunu bir de banttan yayınlaması grubun çok dikkatli adım attığını; hatta patronun sözlerinin didik didik incelendiği imajını uyardı. Başbakan'ın en son açıklamasına karşılık da yine yazılı cevap verildi. Demek ki Aydın Bey'in dikkatli ve ölçülü konuşması, arzu edilmeyen konulara girmemesi murat edilmiş