03 Şub 2009 10:53 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:31

'AYDIN DOĞAN ÇAĞDAŞ BİR NEVZAT TANDOĞAN'DIR!..' VAKİT YAZARINDAN ÇOK TARTIŞILACAK BİR YAZI!..

Vakit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya Davos'ta yaşananları ve Aydın Doğan medyasını yazdı

Dün Nevzat Tandoğan... Bugün Aydın Doğan!

Zaman zaman yaptığım gibi, bugün de "hikaye bu ya" diyerek başlamak istiyorum yazıya... Belki de bildiğiniz bir hikayeyi, yeniden aktarmak istiyorum...

"Küresel kriz"le yatıp, "küresel kriz"le kalkan ve aylardır, hemen her haberlerinde "yandık, bittik, mahvolduk" diyerek "kriz tellallığı" yapan "kartel medyası"ndan bir "gazeteci" ile, yine kartel ekranlarının "kadrolu uzman"larından olan bir "diplomat" veya bir akademisyen, her nasıl olmuşsa olmuş, "işsiz" kalmış!.. Hikaye bu ya; bir başka gazetede ve televizyonda iş bulamamışlar... Hangi kapıya gittilerse, elleri boş dönmüşler... Hikaye bu ya; "Bu ülkede bize ekmek yok" deyip, kapağı yurtdışına atmışlar!.. Bir süre yiyip, içip eğlenmişler... Tabii, bu arada paralar da suyunu çekmeye başlamış... Bizimkiler, bakmışlar ki, bu yaşantıya para yetişmeyecek, başlamışlar "iş" aramaya...

Ama, oralarda da "kriz" var, dolayısıyla "iş" yok!..

ÇOK İYİ BOK ATIYORLAR!

Ayaklarına kara sular ininceye kadar dolaşmışlar ama yine iş yok... En sonunda; "Ne iş olsa yaparım abi" noktasına gelmişler ve şehir dışına çıkıp, gözlerine kestirdikleri bir "çiftliğe" yönelmişler!..

Çiftlik kahyası; çiftlikte sadece "ahır temizleme" işçisine ihtiyaç bulunduğunu söylemiş...

"Tamam" demiş bizimkiler; "Ne iş olsa, yaparız!"

Başlamışlar çalışmaya... Hemen her sabah erkenden kalkıyorlar, "inek" ve "boğa"ların bulunduğu "ahır"ları temizliyorlar, daha sonra da; affedersiniz, biriken "bok"ları, küreklerle bir römorka atıyorlar!..

Hani, iyi de çalışıyorlar... Ahırlarda ne kadar "bok" varsa, hiç şikayet etmeden, öğleye kadar temizliyorlar...

Çiftlik kahyası, sevmiş bizimkileri...

Başlarına gelenleri de öğrendikten sonra; "Tamam" demiş, "Size daha kolay bir iş vereceğim!"

Vermiş de... Bizimkileri "bok atma" işinden alıp, "yumurta paketleme" işine vermiş...

"Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız" demiş.

Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar, "Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür" tartışmaları ile işleri aksatmışlar.

Onları gözleyen kahya yanlarına gitmiş;

"Affedersiniz" demiş, "Daha önce sormayı unuttum... Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz?"

Bizimkiler;

"Gazeteci" ve "Akademisyen" diye cevaplamışlar.

Kahya, "Belli belli" demiş, "Sizin Türk aydını olduğunuz belli!.. Çok iyi bok atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz!.."

HEM ONURSUZ, HEM OMURGASIZ!

Evet, "hikaye bu ya" diye başladık ve hikayeyi anlattık... Gelelim, bu hikayeden alınacak "ders"e veya hikayenin verdiği "mesaj"a!..

Ders veya mesaj, gayet açık;

Özellikle "kartel medyası"nda çalışan "gazeteci"lerin çoğu ve kartel ekranlarına çıkan "akademisyenler" ile "emekli diplomatlar"ın çoğu, "bok atmayı" çok iyi biliyorlar!..

Terör devleti İsrail Gazze'ye saldırıp 1500 kişiyi mi öldürdü?.. Bizimkiler İsrail'in, "fosfor bombası" kullandığına, "kundaktaki bebekleri bile katlettiğine" yani İsrail'in "savaş suçu" işlediğine bile bakmadan, hemen Hamas'a bok atıyor;

"İsrail'e niye roket atıyorsunuz?"

Başbakan Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Davos'taki bir panelde bir araya gelip de; Peres, parmağını sallayarak ve Erdoğan'ı adeta azarlarcasına konuşup "provokatörlük" mü yaptı?..

Erdoğan da bu provokatörlüğün altında kalmayıp; "Siz insan öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!" mi dedi...

Bizim "kartel yazarları", "akademisyen"ler ve "monşer"lerde bok hazır;

"Başbakan, Peres'e sen diye hitap edemez!.. Türkiye, İsrail'e sırtını dönemez!.. Başbakan, maksadını aşmıştır!.. Erdoğan agresif, Peres olgun ve tutarlı!.. Türkiye, bu sert çıkışın bedelini ağır öder!.."

Gibi, "onursuz" ve "omurgasız" sözler!..

Tamam, anladık;

"Bok atma" konusunda üstlerine yok... İyi bok atıyorlar!.. Ama birader, bir insanın karnı bu kadar mı bok doludur ki; "kendi başbakanına" değil de, "elin gavuru"na sahip çıkıyorlar!..

Bunlar, "gavur kayırıcı" mıdır, nedir?

Bunlar, "İsrail'in borazanı" mıdır, nedir?..

Bunlar Türkiye'de mi yaşıyor, yoksa terör ülkesi İsrail'de mi?..

Hani var ya;

Bir gün gelir de, bunların "Müslüman mahallesi"nde satacak "salyongoz"ları kalmayıp da, gerçekten işsiz kaldıklarını görürsem, hiç şaşırmam!..

Çünkü, dışarıda halk bağırıyor;

"Kartel şaşırma, sabrımızı taşırma!.."

"Kartel dışarı!.. Kartel dışarı!.."

Ülke dışına çıkmak zorunda kalıp, yine "iş" aramaya başlarlar ve yine en iyi yaptıkları işi, yani "bok atma" işini bulurlarsa, hiç şaşmam!..

Öyle ya;

"Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!.."

BU ÜLKEYE NE GELECEKSE!..

Bu mevzuyu burada bırakıp, mevzunun bir başka boyutunu dikkatlerinize sunmak istiyorum...

Bilirsiniz... "Tek Parti" döneminde "kaymakam"lar aynı zamanda "CHP'nin İlçe Başkanı"dır...

Tabiî, "vali"ler de, "CHP'nin İl Başkanı!"

İşte bu "vali"lerden biri de; Ankara'daki "Tandoğan Meydanı"na ismi verilen Nevzat Tandoğan'dır!..

Nevzat Tandoğan, hem CHP'nin Ankara İl Başkanı"dır, hem de "Ankara Valisi!"

İş bu Nevzat Tandoğan'ın; 1944'te Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ile birlikte tutuklanan Osman Yüksel Serdengeçti'ye şöyle hitap ettiği söylenir:

"Ulan öküz Anadolulu, sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz.

Sizin iki vazifeniz var:

Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi askere çağrıldığınızda askere gitmek."

Nevzat Tandoğan'ın işte bu tavrı, "tipik bir CHP'li kafası"nı yansıtır!..

Öyle ya;

Bu ülkeye "ne" getirilecekse, onu da CHP getirir!..

"Komünizm" gelecekse CHP!..

"Çarşafa özgürlük" gelecekse CHP!..

"Kur'an kursu" yapılacaksa CHP!..

BU ÜLKEDE HANGİ BAŞLIK ATILACAKSA!

Diyeceksiniz ki; "Bunlar geçmişte kaldı... Şimdi bunları kaşımanın ne alemi var?"

Haklısınız...

Ama, aynı "kafa yapısı"nın halen "kartel medyası"nda devam ettiğini hatırlatmak zorundayım!..

"Kartel medyası"nda!..

Yani "Aydın Doğan medyası"nda!..

Açık yüreklilikle diyebilirim ki;

"Hürriyet, Milliyet, Posta, Vatan ve Radikal'in sahibi Aydın Doğan, çağdaş bir Nevzat Tandoğan'dır!"

Çünkü Aydın Doğan; 1944'ler Türkiyesi'nde Nevzat Tandoğan'ın sarfettiği; "Bu ülkeye ne lazım ve ne gelecekse onu da biz getiririz" sözünü, bugünün Türkiyesi'nde "uygulayan" kişidir!..

Nasıl mı?..

"Bu ülkede, hangi olay karşısında nasıl bir başlık atılması gerekiyorsa, onu da biz atarız!.."

Hürriyet'te ayrı, Milliyet'te ayrı!..

Posta, Radikal ve Vatan'da ayrı!..

Mesela, "Türk kamuoyunun nabzına göre şerbet verilmesi", yani "İsrail'in sert şekilde eleştirilmesi" mi gerekiyor?..

Hemen "Vatan" sokulur devreye ve İsrail aleyhinde kurşun gibi başlıklar atılır:

"İnsanlık dramı!.. Bu bebekler de mi Hamas militanı?.. Gazze'de soykırım!..

Fosfor bombası atan İsrail, suçüstü yakalandı!..

İsrail'in yakıp yıktığı Gazze, Hiroşima gibi!.."

Vatan, "İsrail aleyhinde bir söz söylenecekse, onu da biz söyleriz" havasında yayınlar yaparken, Aydın Doğan'ın diğer gazeteleri; özellikle de Milliyet "İsrail yanlısı, Hamas aleyhtarı" bir yayın politikası sürdürdü!..

ERDOĞAN'I DA BİZ ÖVERİZ!

Gelelim, "Davos olayı"na!..

Bu defa, Aydın Doğan'ın "Posta"sı girdi devreye...

Hürriyet, Milliyet ve Radikal "Erdoğan'ın aleyhinde" bir yayın politikası sürdürürken, Posta'da, "Erdoğan'ı göklere çıkaran" başlıklar atıldı;

Mesela, şu iki başlık:

"Biri bunları söylemeliydi"

"Atatürk gibi"

Şunu demeye çalışıyorum:

Nevzat Tandoğan'ın dünkü zihniyeti, bugün Aydın Doğan'da yaşıyor...

Aydın Doğan, fiilen diyor ki;

"Bu ülkede kime ne söylenecekse, onu benim gazetelerim söyler!"

Söylüyorlar da!..

"Sövgü" de onlarda, "övgü" de!..

"Bok" da onlarda "gül" de!..

Bütün soru ve sorun şu:

"Bu tavır, ne kadar etik?"

Bir insan, aynı anda bu kadar kılığa girebilir mi?..

"Bukalemun" bile bu kadar renk değiştiremez!..

Dini siyasete alet!

Ya ben duyup görmedim, ya da söylentiler doğru... "Kartel medyasında Kemal Kılıçdaroğlu haberlerinin çıkmadığına" dikkat çeken bizim arkadşalar; "Acaba" diyorlar, "Eminönü'ne bıraktılar da Taksim'e gidecekken Kartal'a doğru mu yol alıyor?"

Gerçekten, ben de merak ediyorum...

Bay Kılıçdaroğlu "yol bulmaya" mı yoksa "yolunu bulmaya" mı çalışıyor?.. Çünkü ne ses var kendisinden ne de nefes!..

İstanbul yarıldı da, içine girdi sanki!..

Bereket ki, onun eksikliğini Sefa Sirmen tamamlıyor... Yeniden İzmit Belediye Başkanlığı'na soyunan Sefa Sirmen, dün diyesiymiş ki;

"29 Mart'ta Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmem halinde ilimizdeki her köy ve mahallede bir `Mahalle ya da Köy Evi' kurulacak, burada Müftülük'le işbirliği yapılarak, çocuklara yönelik Kur'an kursları da açılacak!.. Dinimizin kurallarını, kitabını en iyi şekilde öğrenmek, herkesin hakkı. Biz, bütün ailelerin gönül huzuru içinde çocuklarını gönderebileceği, çocukların en iyi şekilde din eğitimini alabileceği kurslar açacağız."

Bunun onda birini söylemedikleri halde AK Parti hakkında kapatma davası açan Başsavcı A.Yalçınkaya, bu sözlere ne der acaba?..

Yalçınkaya ne der bilemem...

Ben derim ki; "Bunun adı, tam da dini siyasete alet etmektir!"

Ama CHP'liler yapınca, onlara dokunulmaz!


HASAN KARAKAYA/VAKİT