AYAKÇI GAZETECİ BIRAK ŞU "KIYAK GAZETECİ" MUHABBETİNİ DE YANIT VER!..
Mustafa Mutlu ile Fehmi Koru arasındaki polemik tüm hızıyla sürüyor.Bugün Mustafa Mutlu köşesinden cevap verdi Fehmi Koru'ya ve sorduğu sorulara yanıt istedi.İşte o yazı ve işte Mutlu'nun yönelttiği sorular...
Ayakçı gazeteci şimdi de `Artık benim kulağımı çekiyorlar´ diye böbürleniyor!
Ayakçı gazeteci dün yine bana saldırmış köşesinde... Neden sorularımı yayınlamadan önce bana doğru bilgiyi verecek kişilere ulaşmıyormuşum?
Sadece kendisine servis edilen bilgileri haberleştiren bu Köşk yazarı, bizim gibi dişiyle tırnağıyla bilgiye ulaşmaya çalışan meslektaşlarının halini bilmez elbette... Gönderilen soruların aylarca yanıtlanmadığını, unutturulmaya çalışıldığını bilmez...
Özellikle siyasetçilerle ilgili bilgilerin, kulaktan kulağa nasıl inanılmaz bir hızla yayıldığını... Bir gazetecinin görevlerinden birinin de doğal olarak, o soruları mertçe sormak olduğunu bilmez...
Belki de ülkeyi sarsabilecek nitelikteki bu dedikodu kazanlarını söndürmenin tek yolunun, "mertlik"ten geçtiğini bilmez...
Peki ne bilir bu "ayakçı gazeteci?"
Sadece "dostları"nın kendisini kullanmak için sızdırdığı bilgileri yazmayı bilir...
Dün yine böyle bir dostuyla sohbetinden söz etmiş ve şunları yazmış:
Geçenlerde `kıyak gazeteciler´ tarafından sorularla saldırı hedefi yapılan bir devlet adamı, `Ben bunları yazanlara artık kızmıyorum okumuyorum çünkü´ dedi ve ekledi: `Esas kızdığım, o gazeteleri çıkaran grupta beni iyi tanıyanlar... En başta da patronları... Bulunduğum her görevde Türkiye´nin yararına olacağına inandığım için onların başarısına da çalıştım icraatlardan yararlandılar. Bir-iki kez, teşekkür mahiyetinde gönderdiği bayağı kıymetli hediyeleri kendisine iade ettim. Benim ne kadar tok, ne kadar müstağni olduğumu bilmesi gereken biri, tersini yazıp duran yanı başındaki bu kişilere gerçeği neden söylemez?"
(Türkçemle dalga geçen bu çok bilmişin bozuk cümlelerini size okutmak zorunda kaldığım için özür dilerim!)
Böyle bir yazıdan sonra "sormazsınız" da ne yaparsınız?
Haydi ayakçı gazeteci bırak şu "kıyak gazeteci" muhabbetini de yanıt ver:
* Sözünü ettiğin devlet adamı kim? Abdullah Gül olabilir mi? Neden ismini yazamıyorsun? Gazetecinin "açık açık yazamayacağı bilgileri" reddetmesi gerektiğini hiç duymadın mı?
* Eğer bu devlet adamı Sayın Gül´se... Suudi Arabistan Kralı´ndan aldığı hediyeleri kamuoyuna açıklayıp sorulardan kurtulacağına, neden sana serzenişte bulunduğunu hiç düşündün mü?
* Ona bir kez olsun, "Kral´ın size getirdiği hediye ne" diye sordun mu? Kızının düğününde takılan takılar konusuna girdin mi?
* Sorduysan ve gerçekleri öğrendiysen bunu kamuoyuyla paylaşmak senin görevin değil mi? Yoksa senin asli görevin "sır saklamak" ve "devlet adamları" nın yakınmalarını gazete patronlarına iletip gazetecileri, yazarları işten attırmaya çalışmak mı?
* Sana benim hakkımdaki bu yazıları yazma fikrini (emrini) de o "dost"un vermiş olabilir mi?
Bu Köşk yazarı dünkü yazısının sonunda yine İsmet İnönü´nün gazeteci kulağı çeken eline takmış...
İnönü´nün, "zor soru"lar soran ve kendisine yakın bulduğu bazı gazetecilerin kulağını çektiğini, onların da bu hareketi "göğüslerindeki madalya" olarak gördüklerini yazmış... Sonra da eklemiş:
"Şimdi o madalyaları ben takıyorum."
Ne yalan söyleyeyim onun bu saatten sonra "kulak çektirmekten zevk almak" dışında bir seçeneği kalmadığını biliyordum da...
Bunu "madalya" olarak görüp, böbürleneceği benim bile aklıma gelmezdi!
Haydi İnönü´nün kulak