Atilla Dorsay'dan Hülya Koçyiğit'e çok sert tepki: Ah Hülya ah! Yaktın bizi...
Ünlü sinema yazarı Atilla Dorsay, "Ak Parti sayesinde ifade özgürlüğü ile tanıştık" diyen Hülya Koçyiğit'e cevap verdi.
Hürriyet gazetesine verdiği röportajda "AK Parti sayesinde ifade
özgürlüğü ile tanıştık" diyen Hülya Koçyiğit'e yazısında yanıt
veren Atilla Dorsay, "Sevgili Hülya... Sahiden böyle mi
düşünüyorsun? Tıpatıp iktidarın görüşlerini yansıtan bu sonuçlara
nasıl varıyorsun, hangi gazeteyi okuyorsun, hangi köşe yazarlarına
bakıyorsun? Cumhuriyet veya Sözcü okumuyor, Halk TV izlemiyor,
arada sırada T24’e göz atmıyor olabilirsin. Onca tutuklu gazeteci
terörist mi?" diye sordu.
Tarık Akan'la aralarında geçen bir olayı hatırlatan Atilla
Dorsay'ın "Ah Hülya ah... Yaktın bizi!.." başlıklı
yazısı şöyle:
Ah Hülya Koçyiğit... Hürriyet’teki bayram söyleşinle yaktın bizi.
Ve kısa bayramımıza acılı biber etkisi yaptın.
Biz ki seni milletçe gerçekten sevdik, kaç kuşak boyu bağrımıza
bastık, film çekmeyi çoktan bırakmış olsan da asla unutmadık.
Bu milletin bir kez sevdiğini bir daha unutmamak ve sanki ömür boyu
bir sevgi halesiyle kuşatmak gibi bir özelliği var. Ne Batı’da, ne
de Doğu’da en azından bu ölçüde var olmayan, kimi özel insanları
hayatı boyunca sevip saymaya yemin etmiş bir garip halkız
biz...
Sen de öylesin. Hele o efsanevi “dört yapraklı yonca” tanımlaması.
Ki Yeşilçam’ın çok özel yazarı Bircan Usallı Silan bu konuda bir
kitap yazmıştır: “Dört Yapraklı Yonca: Onların Sihri Neydi?”
adıyla...
Çünkü sizler, yani en başta o büyüleyici star, büyük dostum, özel
aile üyemiz Türkan Şoray. Hemen ardında sen. Yanıbaşında elbette
sevgili Fatma ve Filiz de yer almış olarak...
Siz “dört büyükler” bizler için ayrı bir huzur ve nostalji vahası
oldunuz. Sizi hep sevdik, filmlerinizi kuşaklar boyu izledik, hala
da izliyoruz. Ve sizleri bu çirkin ve kaba dünyanın çok özel
güzellikleri olarak hep hayatımızda görmekten mutluyuz.
''Şaşırdık''
Yazısında Hülya Koçyiğit'in iktidar öven cümlelerini gördüğünde
şaşırdığını yazan Dorsay, yazısına şöyle devam etti:
Sen en son bizi çok üzdün. Birden bir ‘menhus hastalık’ haberi
çıktı, bir ameliyat için Amerika’ya gittin. Çok ani oldu, şok
geçirdik, üzüntüyle bekledik.
Ve o güzel haber geldi. Sevgili Selim’inle birlikte gittiğiniz
ABD’den iyileşmiş olarak, sağ-salim döndünüz. Ve bize derin bir
nefes aldırdınız.
O yüzden Hürriyet’teki söyleşiye sanki balıklama daldık. Senden son
sağlık haberlerini almak için... Ama onunla birlikte hiç
beklemediğimiz bir iktidar övgüsüyle, bir Tayyip Erdoğan
güzellemesiyle, kolay kolay kabul edilemeyecek siyasal yorumlarla
karşılaştık. Ve şaşırdık.
Tarık Akan’la niye küs ayrıldık?
Üstelik ben, daha o dönemde, senin yüzünden rahmetli Tarık Akan’la
bozuşmuştum. Çünkü 2014 yılında TÜYAP beni ‘yılın yazarı’
seçtiğinde ve bunun için bir dizi etkinlik düzenlendiğinde, ben ilk
panel için seni ve Tarık’ı seçmiş ve size ricada bulunmuştum.
Çünkü aynı yıl çıkan 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabımda Tarık tam 9
filmle en başta yer alıyordu. Sense 6 filmle onu izliyordun. Sırf
matematik bir seçim yani. Ve ikiniz de lutfedip kabul
etmiştiniz.
Ama Tarık son dakikada caydı. Gerekçesi, seninle birlikte
olmamaktı. Bu gerekçeyi hiçbir biçimde haklı bulmuyordum. Bulsam
bile, son dakikada iptal bana çok saygısızca geliyordu.
Biz seninle o söyleşiyi gayet iyi yürüttük. Ama Tarık’a son derece
kırıldım. Ve bunu da açıkça ortaya koydum. Sonradan o vefat
ettiğinde (hastalığı için bir geçmiş olsun telefonum dışında) küs
ayrıldık. Bunları aslında anılar kitabıma saklıyordum, ancak
güncellik beni bu açıklamaya zorladı.
Ama o son konuşmadaki kimi görüşlerine nasıl katılabilirim? Hadi,
“başımızda bir diktatör var söylemine katılmıyorum” ya da
Kılıçdaroğlu yürüyüşü için “Kendi canlarını yakan bir vakanın
üzerine yürümeleri beni heyecanlandırmıyor” sözlerini kale
almayalım.
Onca gazeteci terörist mi?
Ama neredeyse birkaç yüz gazetecinin tutuklanıp içerde tutulduğu ve
bunun tüm dünyada basın özgürlüğü denen kavrama vurulmuş en büyük
darbe sayıldığı bir ortamda, sen şöyle buyuruyorsun: “Gazetecilik
yaptıkları için bu insanların suçlu olduklarına inanmıyorum ben.
Terörizme hizmet eden insanlar var. Her kalemi eline alan
gazeteci değildir, her gazeteye yazan gazeteci değildir.”.
Sevgili Hülya... Sahiden böyle mi düşünüyorsun? Tıpatıp iktidarın
görüşlerini yansıtan bu sonuçlara nasıl varıyorsun, hangi gazeteyi
okuyorsun, hangi köşe yazarlarına bakıyorsun? Cumhuriyet veya Sözcü
okumuyor, Halk TV izlemiyor, arada sırada T24’e göz atmıyor
olabilirsin.
Ama büyük gazeteleri de mi okumuyorsun? En azından bir Ahmet
Hakan, bir Mehmet Tezkan, bir Melih Aşık, bir Taha Akyol, bir
Sedat Ergin, bir Mehmet Y. Yılmaz, bazen bir Ertuğrul Özkök,
hatta iktidar yanlısı olarak bilinen bir Abdülkadir Selvi veya Akif
Beki (ki onlar da kimi zaman yapılanları eleştiriyor!) bile
okumuyor musun? Kimileri ülkeyi bıçakla böler gibi böldükten sonra
ortaya çıkan iki yarının sadece bir yanına mı bakıyorsun?
Efsaneni kendin yıkıyorsun
Oysa biz seni yıllarca millet olarak bağrımıza bastık. Hayranların
arasında Reis’e koşulsuz biat edenler de var. Ona artık tahammül
edemeyenler de...
Ve sen, şimdi bu efsaneyi iyice kulüpçülüğe dönüştürüyor, sadece
bir yana çekiyorsun. Çok geniş bir kesimin duyarlılıklarına ise
tümüyle kulaklarını tıkıyorsun.
Böylece efsaneni zedeliyor, yıpratıyor ve tüketiyorsun. Özellikle
senin adına çok üzülüyorum, kusura bakma...