12 Eyl 2018 10:02
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:51
Atatürk nasıl dolandırıldı? 'Paranızı bir ticarete koysak...'
Milliyet gazetesi yazarı Güneri Cıvaoğlu, Mustafa Kemal Atatürk'ün Ordular Grup Kumandanlığı sırasında nasıl dolandırıldığını aktardı.
Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün dolandırılma olayını İpek
Çalışlar'ın yeni kitabı “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel
Hayatı”ndan alıntılarla paylaştı.
Çalışlar, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı'nda Ali Rıza Efendi'nin Zübeyde Hanım'a sevdalanmasını, nikahlandıkları günü; doğumundan itibaren Mustafa Kemal'in hayatını yazdı.
Kitaba ilişkin olarak bilgiler veren Cıvaoğlu, "Atatürk dolandırılmış" başlığıyla yayımlanan yazısında şunları kaydetti:
İpek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabı raflarda.
İpek Çalışlar “Atatürk utangaçtı ve parasını hızlı harcardı” diye yazmış.
Atatürk’ün utangaçlığı nedeniyle parasını bir dolandırıcıya nasıl kaptırdığını Falih Rıfkı Atay’ın “ÇANKAYA” kitabından özetle yansıtayım:
Ordular Grup Kumandanlığı’ndan İstanbul’a geldiğinde bazı ahbapları bakmışlar ki Mustafa Kemal Paşa’nın üç beş bin lira tasarrufu var.
“Artık bir vazifeniz yok, böyle arkası gelmeyen masrafa dayanılmaz. Paranızı bir ticarete koysak” demişler.
“Ama ben ticaret bilmem ki…”
“Bilmenize hacet yok efendim. Mesele A.... beyefendiye sizin bu ehemmiyetsiz paranızı kabul ettirebilmekte. Ondan sonra paranız kendiliğinden işler durur.”
Ve...
Burnundan kıl aldırmayan bu büyük iş adamı A.... Beyefendi ile tanışmak üzere Mustafa Kemal Paşa için bir davet ayarlanır.
A.... Beyefendi, Paşa’yı akşam meclislerinden birine davet eder. Niyeti beyefendi hazretleri lütuf buyururlarsa Fethi Bey’in tasarrufunu da kendi parasına katarak “nemalandırmaktır.”
O nedenle, davete yanına Fethi Bey’i de alarak gider.
İstanbul taraflarında bir konağa gitmişler. Sofra, yemekler, salon hepsi yerinde.
Beyefendi, Babıali üslubuyla sohbetler açar. Terbiyeli konuşur, pek nezaketle dinler. Ticaret ve para mevzularına tenezzül edip dokunmaz bile!
Mustafa Kemal içinden “Galiba bizi beğenmedi, paramızı kabul etmeyecek” diye kaygılara bile düşer.
Bir aralık “Hani bizim mesele” der gibi ahbabına göz ucuyla işaret eder. Ahbabı sonunda güçlükle meseleyi açar. Beyefendi yarı dinler, yarı dinlemez.
“Hele Paşa hazretleri yazıhaneye teşrif etsinler de” gibi yarım ağız bir vaatte bulunduktan sonra felsefeye mi, politikaya mı bir kibar bahse daha geçer.
Çıkışta Mustafa Kemal Fethi Bey’e sorar:
“Nasıl?”
“Nesi nasıl? İş nedir? Ne verilecek? Ne getirecek? Bir şey söylemedi ki...”
“Tuhafsın Fethi, adamın nezaketine, kibarlığına baksana... Kendisinden böyle adi şeyler sorulur mu hiç?”
“Ben bilmediğim işe senetsiz, kontratsız on para koymam” der Fethi Bey.
Mustafa Kemal, inatçılığı yüzünden arkadaşının böyle bir firsatı kaçırmasına esef eder.
Ertesi sabah anasının “Sakın paranı elinden kapmasınlar” ikazı da etkili olmaz.
Sonuç...
Parasını alıp A... Beyefendi’ye götürmüş.
Yaveri Cevat Abbas’ın da galiba yüz elli lirası birikmiş. O da rica ederek bu sermayesini komutanının parasına katmış.
Yolda Mustafa Kemal’in korkusu, “Ya kabul buyurmazsa?”
Yazıhaneye girmişler.
A... Beyefendi Mustafa Kemal’in zarfını almış.
“Bir defa saysanız...” sözüne “Değer mi?” gibi bir yarı gülüşle baktıktan sonra, kasasını açmış, içine atıvermiş.
“Binlerce liranın eksik olup olmadığını bile merak etmeyecek kadar kibar olmak için kim bilir ne kadar zengin olmalı” diye düşünen Mustafa Kemal, sermayesini koyduğu ticaret işinin teferruatı üzerine konuşmaktan bile sıkılmış, utanmış.
Ancak...
Ahbabından sorabilmiş. O da “bir incir meselesinden” bahsetmiş. İzmir’den bir yelkenliye konacakmış. Bir yere götürülecek, satılıp bir şeyler alınacak. O İstanbul’a gelecek, karmakarışık, dolambaçlı bir iş ama ahbabı “Büyük kâr böyle olur... Bir iki dönüşte konan para iki misline çıkmalı ki bir şey anlayasınız” demiş.
Ancak haftalar geçmiş A.... Beyefendi’den “tık” yok.
Mustafa Kemal, A.... Beyefendi’nin yazıhanesine gitmiş. A.... Beyefendi gene burnundan kıl aldırmayan yüksek havalarda. Neyse...
Uzatmayayım.
Bir süre sonra “gemi battı” haberi gelmiş.
Aslında gemi falan yok. Batan Mustafa Kemal’in parası.
Koskoca Mustafa Kemal Paşa dolandırılmış!
....................
Yaveri Cevat Abbas ise yüz elli lirasını kaptırmayı bir türlü içine sindirememiş. Bir gün A.... Beyefendi’yi köprü üstüne sıkıştırmış.
“Buraya bak, ben paşa değilim, ya şimdi paramı verirsin ya seni köprüden aşağı atarım” demiş parasını kurtarmış.
Mustafa Kemal o güzel, tatlı anlatışı ile bu ticaret macerasını ara sıra tekrarladığı zaman, hâlâ maaş artıklarından birikme parasına içi yanardı.
...................
Atatürk’ü siyasette dünya liderleri, savaşlarda dünya komutanları aldatamadı ama bir dolandırıcı...
Büyük adamların, küçük hesaplarla işi olmaz.
Çalışlar, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı'nda Ali Rıza Efendi'nin Zübeyde Hanım'a sevdalanmasını, nikahlandıkları günü; doğumundan itibaren Mustafa Kemal'in hayatını yazdı.
Kitaba ilişkin olarak bilgiler veren Cıvaoğlu, "Atatürk dolandırılmış" başlığıyla yayımlanan yazısında şunları kaydetti:
İpek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabı raflarda.
İpek Çalışlar “Atatürk utangaçtı ve parasını hızlı harcardı” diye yazmış.
Atatürk’ün utangaçlığı nedeniyle parasını bir dolandırıcıya nasıl kaptırdığını Falih Rıfkı Atay’ın “ÇANKAYA” kitabından özetle yansıtayım:
Ordular Grup Kumandanlığı’ndan İstanbul’a geldiğinde bazı ahbapları bakmışlar ki Mustafa Kemal Paşa’nın üç beş bin lira tasarrufu var.
“Artık bir vazifeniz yok, böyle arkası gelmeyen masrafa dayanılmaz. Paranızı bir ticarete koysak” demişler.
“Ama ben ticaret bilmem ki…”
“Bilmenize hacet yok efendim. Mesele A.... beyefendiye sizin bu ehemmiyetsiz paranızı kabul ettirebilmekte. Ondan sonra paranız kendiliğinden işler durur.”
Ve...
Burnundan kıl aldırmayan bu büyük iş adamı A.... Beyefendi ile tanışmak üzere Mustafa Kemal Paşa için bir davet ayarlanır.
A.... Beyefendi, Paşa’yı akşam meclislerinden birine davet eder. Niyeti beyefendi hazretleri lütuf buyururlarsa Fethi Bey’in tasarrufunu da kendi parasına katarak “nemalandırmaktır.”
O nedenle, davete yanına Fethi Bey’i de alarak gider.
İstanbul taraflarında bir konağa gitmişler. Sofra, yemekler, salon hepsi yerinde.
Beyefendi, Babıali üslubuyla sohbetler açar. Terbiyeli konuşur, pek nezaketle dinler. Ticaret ve para mevzularına tenezzül edip dokunmaz bile!
Mustafa Kemal içinden “Galiba bizi beğenmedi, paramızı kabul etmeyecek” diye kaygılara bile düşer.
Bir aralık “Hani bizim mesele” der gibi ahbabına göz ucuyla işaret eder. Ahbabı sonunda güçlükle meseleyi açar. Beyefendi yarı dinler, yarı dinlemez.
“Hele Paşa hazretleri yazıhaneye teşrif etsinler de” gibi yarım ağız bir vaatte bulunduktan sonra felsefeye mi, politikaya mı bir kibar bahse daha geçer.
Çıkışta Mustafa Kemal Fethi Bey’e sorar:
“Nasıl?”
“Nesi nasıl? İş nedir? Ne verilecek? Ne getirecek? Bir şey söylemedi ki...”
“Tuhafsın Fethi, adamın nezaketine, kibarlığına baksana... Kendisinden böyle adi şeyler sorulur mu hiç?”
“Ben bilmediğim işe senetsiz, kontratsız on para koymam” der Fethi Bey.
Mustafa Kemal, inatçılığı yüzünden arkadaşının böyle bir firsatı kaçırmasına esef eder.
Ertesi sabah anasının “Sakın paranı elinden kapmasınlar” ikazı da etkili olmaz.
Sonuç...
Parasını alıp A... Beyefendi’ye götürmüş.
Yaveri Cevat Abbas’ın da galiba yüz elli lirası birikmiş. O da rica ederek bu sermayesini komutanının parasına katmış.
Yolda Mustafa Kemal’in korkusu, “Ya kabul buyurmazsa?”
Yazıhaneye girmişler.
A... Beyefendi Mustafa Kemal’in zarfını almış.
“Bir defa saysanız...” sözüne “Değer mi?” gibi bir yarı gülüşle baktıktan sonra, kasasını açmış, içine atıvermiş.
“Binlerce liranın eksik olup olmadığını bile merak etmeyecek kadar kibar olmak için kim bilir ne kadar zengin olmalı” diye düşünen Mustafa Kemal, sermayesini koyduğu ticaret işinin teferruatı üzerine konuşmaktan bile sıkılmış, utanmış.
Ancak...
Ahbabından sorabilmiş. O da “bir incir meselesinden” bahsetmiş. İzmir’den bir yelkenliye konacakmış. Bir yere götürülecek, satılıp bir şeyler alınacak. O İstanbul’a gelecek, karmakarışık, dolambaçlı bir iş ama ahbabı “Büyük kâr böyle olur... Bir iki dönüşte konan para iki misline çıkmalı ki bir şey anlayasınız” demiş.
Ancak haftalar geçmiş A.... Beyefendi’den “tık” yok.
Mustafa Kemal, A.... Beyefendi’nin yazıhanesine gitmiş. A.... Beyefendi gene burnundan kıl aldırmayan yüksek havalarda. Neyse...
Uzatmayayım.
Bir süre sonra “gemi battı” haberi gelmiş.
Aslında gemi falan yok. Batan Mustafa Kemal’in parası.
Koskoca Mustafa Kemal Paşa dolandırılmış!
....................
Yaveri Cevat Abbas ise yüz elli lirasını kaptırmayı bir türlü içine sindirememiş. Bir gün A.... Beyefendi’yi köprü üstüne sıkıştırmış.
“Buraya bak, ben paşa değilim, ya şimdi paramı verirsin ya seni köprüden aşağı atarım” demiş parasını kurtarmış.
Mustafa Kemal o güzel, tatlı anlatışı ile bu ticaret macerasını ara sıra tekrarladığı zaman, hâlâ maaş artıklarından birikme parasına içi yanardı.
...................
Atatürk’ü siyasette dünya liderleri, savaşlarda dünya komutanları aldatamadı ama bir dolandırıcı...
Büyük adamların, küçük hesaplarla işi olmaz.