"ATACAĞIN ADAMI İŞE ALMA!"
Vatan Gazetesi Yazarı Can Ataklı, Habertürk ve Sabah'ta uygulanan tenkisata çarpıcı bir yorumda bulundu!
Geçtiğimiz hafta medyada yaşanan işten çıkarmalar konusunda “Atacağın adamı işe alma” şeklinde konuşan ekranların ateşli ve heyecanlı yüzü, Vatan Gazetesi Yazarı Can Ataklı, Medyaloji’ye ilginç açıklamalarda bulundu.
Medyanın bir fikir işi olduğunu kavrayamayan şirket ve yöneticilerin sektöre büyük zararlar verdiğini belirterek gazetecilik hayatının dört yılını çalışamadan, tek kuruş kazanamadan geçirdiğini dile getiren Can Ataklı ile medya sektöründeki işten çıkarmalardan sermaye çeşitliliğine, yabancıların Türk medyasına ilgisinden Posta Yazarı Candaş Tolga Işık’ın “Güneydoğu’da Çanak Anten Terörü” yazısına, eski-yeni program formatlarından yandaş medyaya değin pek çok konuyu masaya yatırdık.
ÖNCELİKLE CİNER VE TURKUVAZ MEDYA GRUPLARINDA YAPILAN İŞTEN ÇIKARMALARI NASIL YORUMLUYORSUNUZ?
Bunları ilk defa yaşamıyoruz. Benim meslekte 35’inci yılım. Hemen hemen her yıl bazı büyük gruplarda yılbaşından önce ya da hemen sonra reorganizasyon adı altında işten çıkarmalar yapılır. Bütün yıl içinde gazeteler ya da televizyonlar çeşitli hamleler yapıyorlar. Bunu yaparken işin kolayına kaçarak hızla bol miktarda eleman alıyorlar. Bunlar ya yerine oturuyor ya da bazıları tutmuyor. Bir şekilde müesseselere yük olmaya başlıyorlar. Burada önemli olan yöneticilik vasfı. Benim anladığım yöneticilik anlayışı ve bugüne kadar da yaptığım ‘atacağın adamı alma’dır.
Fakat pek çok yönetici arkadaşımız başarılarını biraz da buna borçlular. Bir işi yapabilmek için yetkiyi ellerine geçirdikleri zaman, patronların da zaaflarından, belki işi bilmemesinden ya da işi gereği kendilerini sağlama almak için bol miktarda insan alıyorlar. İş o sırada iyi gidiyor ama bir süre sonra fazlalık oluyor, bazı işler tutmuyor. Tabi o durumda kadrolara bakıldığında çok şişkin ve maliyetler çok artmış gözüküyor. Bu sefer hadi adam at. Genellikle de en son gelenlerden başlanır arada bir göstermelik eskilerden ya da yönetim kademesinden birileri emekli olur yada atılır. Üzülüyorum ama çok da anormal gelmiyor.
"BEN YÖNETİCİYKEN İŞE ASLA FAZLA ADAM ALMAZDIM"
Bir yöneticinin başarısını da başarısızlığını da bununla ölçüyorum. Çok sayıda adam atıyorsa ben o yöneticiye başarılı gözüyle bakmıyorum. Ciner Grubu adam attığı zaman küçülmüyor, şişkinliği atıyor. Ama burada yönetici çok önemli ben yöneticiyken fazla bir tane adam bile almadım ki işten atmayayım diye. Ama ben bugün canımı kurtarayım, patrona karşı da bak gördün mü iki tane hamle yaptım ne biçim reytingleri fırlattım… E, onu yapmak için 50 tane adam alıyorsun, 45’ini atıyorsun,.. Sonra bu arkadaşlar da başarılı yöneticiyim diye geziyorlar. Aslında vicdanen de rahat olmamaları lazım, umutlarla ve hayallerle oynamaya kimsenin hakkı yok.
BİR TARAFTAN KAR MARJLARINDA DÜŞÜŞLER OLURKEN DİĞER TARAFTAN MEDYAYA HER GEÇEN GÜN YENİ AKTÖRLERİN GİRMESİNİ NEYE BAĞLIYORSUNUZ? KAR AMACI MI YOKSA FARKLI HESAPLAR MI VAR?
İkisi de olabilir. Bunu geçmişten beri yaşıyoruz. Biraz palazlanan iş adamları genellikle biraz da kendimizi koruyalım, rakiplere karşı daha sağlam olalım havasına giriyorlar. Bu nedenle girenler var. Yeni girenler medyadaki zararı bir şekilde sindiriyorlar bir süre. Tabi çok büyük hesap hataları yapanlar var. Özellikle televizyonda maliyetler birdenbire şaşırtıcı bir biçimde geometrik olarak büyüyor. Hesapta aylık 100 bin lira zararı göze alarak işe başlıyor, sonra yıl sonu bir geliyor 3 milyon dolar içeri girmiş.
Bazı şeyler katlamalı gidiyor çünkü kontrol edemiyorlar, işi bilmiyorlar. Onlar ya batıyorlar ya da sürekli ‘değişiyoruz, yeniden geliyoruz’ diyerek, daha çok para harcayarak, sürekli çalışan ve yönetici değiştirerek önlerini açmaya çalışıyorlar. Medyanın bir fikir işi olduğunu aynı zamanda bir işi yönetmenin de bilim olduğunu unutanlar hem kendileri çok zarar görüyor hem de pek çok insanın hayatını etkiliyorlar. Herkesin çoluk çocuğu var bakmak zorunda olduğu bir evi var. Biz bu dramları yaşıyoruz. Bazıları bu işten yararlanmaya çalışıyor, kimisi de para kazanmaya çalışıyor.
YERLİ YATIRIMCILAR HARİCİNDE SON YILLARDA YABANCI YATIRIMCILAR DA TÜRKİYEDE MEDYA YATIRIMLARI YAPMAYA BAŞLADILAR BUNU NEYE BAĞLIYORSUNUZ.
Türkiye’ye dışarıdan çok fazla para giriyor ve medya önemli bir sektör. Dışarıdan gelenler öncelikle tamamen para kazanmak için geliyorlar. Reklam pastasını da beraberinde getiriyorlar. Türkiye çok açık bir ülke, her marka her ürün satılıyor. Reklam pastasıyla birlikte geldikleri için onlar hesap kitap yapıyor kar etmek üzere. Onlar da Türk yöneticilerle çalışacaklar tabi ki. İşte onların yapacağı hataların bedelini birkaç yıl sonra öderiz. Gelenlere, bu iş böyle yapılır diyerek doldururlar yine kadroları..
"MEDYANIN GLOBALLEŞMESİNDEN RAHATSIZIM"
YABANCILARIN SEKTÖRE GİRMESİNE GÜNDEMİ BELİRLEMEK AÇISINDAN BAKILDIĞINDA SİZCE TÜRKİYE’DE MEDYA NEREYE GİDİYOR?
Bu tabi ki çok siyasi bir durum. Bugünkü iktidar bilerek bir tek parti anlayışına doğru gidiyor. Ben bunu bazen korku imparatorluğu olarak söylüyorum. Bazen de demokratik diktatörlük, belki de en yakışanı bu. Sonuçta seçimlerle geliyorlar ama iktidarın temel yapısı korkutarak, ürküterek, baskı uygulayarak hemen hemen bütün sektörleri kontrol altında tutuluyor. Burada medya büyük rol alıyor. Yabancı bir grup geldiğinde bu nedenle asla bugünkü iktidarla ters düşmeyi göze almaz. E, Türkiye onun derdi değil ki, sonuçta para kazanmaya geliyor. O zaman iktidarla ters düşmeyecektir.
Ters düşmemesi ne demek? İşi tamamen reklama dönük yayın yapmak, siyasetten uzak durmak ya da eğer siyasetin içinde ise de mevcut iktidarın rahatsız olmayacağı ya da yararlanacağı biçimde olmak. Ve bir idealle gelmediğine göre, gelen yabancı sermayenin gerçek bir medyacı gibi davranıp, işin doğasında olan eleştiriyi, muhalefeti yapmayacağını tahmin ediyorum. Giderek pay artıyor, büyük gruplar satışa çıkıyor deniyor. Bu benim adıma endişeli bir bekleyiş. Çünkü mantıken bakıldığında neden iktidara ters düşsün. Bu nedenle bir tehlike olarak görüyorum. Özellikle medyanın diğer sektörlerdeki gibi globalleşmesinden rahatsızım. Çünkü medya o ülkeyi ilgilendiren bir şey.
Bu bir otomobil satışı değil… Bu ülkeyi ilgilendiriyor. Yapısı dışa bağlıysa bu sermayeyi korumak adına mevcut iktidarla iyi geçinecek. Bunu bugünkü iktidarla konuşuyoruz. Bu beni ekstradan rahatsız ediyor. Ama yarın iktidar değişse, hatta benim daha içime sinecek bir iktidar da gelse aynı şeyleri söyleyeceğim. Çünkü demokrasi ve özgürlükler konusunda bunlar görünmeyen kısıtlamalardır.
Farkına bile varmazsınız, her şey çok güzel zannedersiniz. Son 8 yılda da gördük. Bir kayma oluyor her şey iktidarın kontrolü altına giriyor. Aynı kurbanın soğuk sudan yavaş yavaş ısıtılması gibi. Hepimiz de bazı şeylere alışıyoruz, normal karşılıyoruz. Ve bir süre sonra ‘ya bir dakika bunu böyle yapmamalıyız’ dediğimizde ya gücümüz olmuyor ya da bir tane bile taraftar bulamıyoruz, çünkü herkes yeni oluşuma göre vaziyet almış oluyor.
ESKİ DÖNEM SİYASET PROGRAMLARI REYTİNG KAYIPLARI YAŞARKEN ARTIK ‘AGRESİF TARTIŞMALAR’ PRİM YAPIYOR. SİZCE İZLEYİCİ 90’LI YILLARDAN BUGÜNE NASIL BİR DÖNÜŞÜM GEÇİRDİ?
Sözünü ettiğiniz önemli isimler tartışma programlarını majör kanallar dediğimiz içinde her şeyin, olduğu büyük kanallarda; daha seçkin konuklarla, daha çalışılmış konularla program yapıyorlardı. Ama biz daha sonra haber televizyonculuğu kavramıyla tanıştık. Çok sayıda haber kanalı ortaya çıktı. Şimdi 24 saat haber yayını yapan bir kanalda günün konularını işlerken bir haftalık program yapanlar kadar seçkinci davranamıyorlar. Çünkü o an birinin bulunması gerekiyor. Bu tabi başta daha kaliteliydi. Hem haber kanalları arasındaki yarışmadan dolayı hem de istenildiği an istenilen isimlere ulaşılmamasından dolayı bu tür programlarda göremeyeceğiniz, bilgi ve donanım ve konuşma üslubu nedeniyle yer alamayacak isimler cazibe alanı içine giriverdiler. Çünkü onlar daha rahat gelip gidiyorlar. Bu istenilen bir şey değildi başlarda ama baktılar ki aşağıya doğru indiği için tartışma alevleniyor daha saçma sapan hale giriyor ama bu da bütün söylenenlerin aksine kamuoyu tarafından büyük ilgiyle izleniyor.
Çünkü orada müthiş bir tartışma çıkıyor, doz artıyor, cümleler değişiyor daha sığlaşıyor ve kavgaya yönelik oluyor. İnsanlar bir horoz dövüşü izler gibi insanlar resmi olarak asla tasvip etmediklerini söylemelerine rağmen çok ilgi gösteriyorlar. Türkiye ve birçok ülkede söylenen yalanlardır. TV’de ne istiyorsun denilince belgesel kültür programı isterler. Belgesel ya da kültür programlarının reytinglerinin de yüzde 1’i bile bulmadığını görürüz. Çok sayıda haber kanalı olunca tartışmacı sayısı da çoğaldı. Buralarda daha agresif davranan, daha çok müşteri toplayanlar nedeniyle kalite düştü.
Bunun başka bir örneğini radyolarda gördük. Yasaklar kalkınca pıtrak gibi radyolar türedi. Şu anda 3 bin radyomuz var. E, iyi de çıkıp konuşacak 3 bin adamın var mı? O zaman radyoyu kuran, ‘işte benim kız, komşunun oğlu da çok güzel de konuşuyor, diğeri müzikten spordan anlıyor’ dedi. Dil bozuldu, üslup bozuldu, reyting kaygısı içinde daha enteresan ne yaparım dendi. İşte ‘daha’sı daha enteresan ve zekice buluşlar yerine ucuz ama ses getirebilen konuşturan ve ama meraktan ama kızgınlıktan dolayı müşteri çeken bir hale geldi. Bu kadar çok haber kanalı ve bu kadar çok da ekrana çıkma meraklısı adam olursa sonucu da bu olur işte.
GELELİM GÜNDEMİN BİR DİĞER SICAK GELİŞMESİNE. GENÇ MESLEKTAŞINIZ POSTA GAZETESİ YAZARI ÇANDAŞ TOLGA IŞIK’IN BÜYÜK TEPKİLERE NEDEN OLAN “GÜNEYDOĞU'DA ÇANAK ANTEN TERÖRÜ” YAZISI İLE İLGİLİ OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Ben de çok konuşmak istemiyorum... Çünkü ‘bunlar hassas konular deyip’ herkes birilerini hedef göstermeye bayılıyor. Bu hassas konu, bunu konuşmayalım deyip deyip… Mesela programda o oldu, koruyoruz adı altında… Sonunda dayanamadım Rasim’e dedim sen insanlık suçu işliyorsun, bir adamı burada hedef gösteriyorsun vurun bu adamı diyorsun.
Dahası var mı? Posta’da yazmış geçmiş gitmiş, sen kıyameti kopartmasan kimse bir şey demeyecek. Sen büyütüyorsun; ‘iğrenç saldırı, alçaklık, böyle rezillik olur mu? Bunlar dünyanın her yerinde görülen olaylar, herkes bilir bu tür şeyler var ama bunu duymak rahatsız eder. Onun için de bunlar pek yazılmaz, gazetelerde de yer almaz. Bu arkadaşımız bunu öyle bir yazmış sanki bu Güneydoğu’da çok yaygın gibi.
Ha, öyle bir saptama olabilir mi, oransal olarak daha fazla diye? Çünkü bu olayda biraz daha eğitim seviyesi ve gelir düzeyi düştükçe daha çok yaşanan şeyler. Bu da büyük aile, aşiret düzeni gibi iç içe evlilikler yapıldığı için bir süre sonra, belki… Ama, bunu ne söyleyebilirim, ne söylemek isterim. Çünkü söylediğin anda ‘yani bunu mu kastediyorsun’ dediği zaman biri cevabı yok. Yanlışlık orada zaten. Programda buna benzer bir şekilde söyledim ama Ozan atlayıverdi hemen; yani dedi- ‘sen de aynı katılı…’ – Oğlum bak dur, yani işte… Tabi şu hataya düşüyoruz televizyon çok önemli. Biz televizyondayız, akademik bir toplantıda konuşmuyoruz. Karşında dediğin hiçbir şeyi anlamayan milyonlarca insan var. Onun için sivriler kalıyor. Rasim’de kızdığım o. O, izleyicinin aklında kalacak şeyi söylüyor.
BİR DE YANDAŞ MEDYA DURUMU VAR. BU KONUDA NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Ben iktidara muhalefet ediyorum, yandaştan kastım iktidarla birlikte çalışıp operasyon yapan. İktidar dosya verecek, kanıtları verecek, dinlemeleri bunlar yazacak. E, nasıl bir gazeteciliktir bu? İlhan Selçuk ile genel yayın yönetmenin konuşmasını nasıl buldun? Ya dinledin, ya polisten çaldın ya da verdiler. Açıkla. Bunu soruyorum.
SON OLARAK ÖZELLİKLE TARAF GAZETESİNE BU ÇOK GİZLİ BİLGİLERİN DÜŞMESİNİ NASIL YORUMLUYORSUNUZ?
Herhalde o taraftan bir görevli diye bakıyorum. İlgilenmiyorum da ama sonuçta benim de şüphemi çekiyor. Bir bavul dolusu belge veriyorlar yada her şey burada çıkıyor. Bilmem neredeki trafik kazasında şoförün o sırada komutanın bağırmasından korkup kaza yaptığını yazabiliyor. Demek ki birileri söylüyor. Belli ki öyle bir kaynak yaratıldı. Bazı şeylerin yazılabilmesi için bir kaynak diye bakıyorum haberlere bakınca.
Bizim burada 30 yıllık tecrübeli muhabir arkadaşlarımız var, onlar bulamıyor da... ‘Ben buna çalışıyorum’ diyorlar. Nerede çalışıyorsun şu alanı göster de biz de orada çalışalım. Nerde çalışılırsa bu bilgiler geliyor? Telefon kayıtlarını benim nerede aramam lazım? Emniyete mi genelkurmaya mı gitmeliyim yoksa özel bir şirket mi var?
Özlem Kılıç / medyaloji.net