AŞKIN PEŞİNDEN GİTTİ ŞİMDİ PİDE SATIYOR!.. YÜKSEL UZEL'İN YÜREK BURKAN DRAMI!..
Türk Sanat Müziği sanatçısı ve eski Cumhurbaşkanı Özal ailesinin dostu Yüksel Uzel, âşık olup gittiği Johannesburg'da eşinden ayrılınca pansiyonculuğa ve pideciliğe başladı.
Öğrencisinden işadamına, sanatçısından gazetecisine, valisinden, bakanına yolu Johannesburg'a düşen herkes mutlaka bir kez ziyaret ediyormuş Türk Sanat Müziği'nin eski sesi Yüksel Uzel'i. Ben de Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve yanındaki heyetle birlikte Güney Afrika Cumhuriyeti'ne ayak basar basmaz onun evine konuk olanlar arasındaydım. Nelson Mandela ile aynı mahallede yaşayan ünlü sanatçının kedileri, köpekleri, tavuskuşları ve kaplumbağaları ile birlikte bir yaşam kurduğu muhteşem malikanesini görür görmez de, "Ahh ne güzel hayat!" diyenlerdendim. Oysa öyle değilmiş. Meğer Uzel'in ön cepheden bakıldığında muhteşem görünen bu gösterişli yaşamının arkasında aslında bambaşka bir öykü, biraz da yürek burkan bir dram varmış. İşte o öykü...
Nereden aklınıza geldi buralara gelmek? Hani, 'Ne siz sorun, ne de ben anlatayım' derler ya. İşte öyle bir durum bu...
Ee ben soruyorum işte. Siz de anlatın lütfen. 'Hiç tanımadığım bir adama âşık olup peşine düşünce kendimi Güney Afrika'da buldum' desem inanır mısınız peki?
İnanırım da, nasıl olduğunu da merak ederim... Baştan anlatayım o zaman. 38 yaşında, sanat yaşamımın en parlak dönemindeydim. Ve birgün anevrizma denilen ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya kaldım. Kafamın içinde iki balon patlamaya hazır bomba gibiydi. Tek şansım dünyanın bir numaralı beyin cerrahını tanımış olmamdı. Allah bin kere razı olsun Gazi Yaşargil'in o maharetli elleri sayesinde hayata yeniden tutundum. Ancak yaşamımı devam ettirmem için bir de şartı vardı. Benden kalabalık, sigara içilen ortamlardan uzaklaşmam ve sahnelere çıkmamam konusunda söz istedi. Ben de o sözü tuttum ve o gün sahneyi, müziği bıraktım.
Sonra ne oldu? Sonra tabiiki bir arayışa girdim. Uzun yıllar istanbul'da var olan düzenimi devam ettirdim. Ancak 50 yaşıma ayak bastığımda Ankara Dedeman'da tanıştığım bir adama deliler gibi âşık oldum ve onun peşinden gittiği yere gittim. Ve kendimi birgün bu evde buldum işte!
Bu ev muhteşem bir fotoğraf veriyor ama... Siz verilene bakmayın derim. Bir de fotoğrafın arka planını okumaya çalışın isterim.
Ee anlatın o zaman... Âşık olduğum adam Güney Afrika'da ticaret yapan bir Türktü. İhsan Börekçioğlu. Tanımıyordum. Türkiye'de onu tanıyan kimseyi de bilmiyordum. Gerçi sonradan öğrendim ki burnumun dibindeki bazı insanlar onu çok iyi tanıyor ve benimle birlikte olduğunu görünce içten içe ahlanıyormuş ama bana o zamanlar hiçbir şey söylemediler.
Kim onlar? İsimlerinin ne önemi var ki! Söylemediler işte bana bir şey. Ve ben hakkında hiçbir şey bilmediğim adam ile nikah masanına oturdum.
Tanışır tanışmaz mı evlendiniz? Değil tabii ki. 1997'de tanıştık. O buradaydı, bazen Türkiye'de. Bazen de ben buradaydım. Önce karşılıklı gittik, geldik. Sonra 2000 yılında radikal bir karar verip her şeyimi satıp epeyce yüklü bir miktarla buraya geldim ve bu araziyi aldım. Ve ardından evlenip tümüyle birlikte yaşamaya başladık. Başladık ama aynı tarihlerde ayrılmaya da karar verdik!
Nasıl yani? Çünkü beni çok sevdiğini, saydığını düşündüğüm eşim daha evlenir evlenmez problem yaratmaya başladı. Önce kedilerimi istemedi.
Yani aranıza bu kara kediler mi girdi? Tabii ki tek neden bu değildi. Bir de beni yanlış yönlerdirdi. Bu evin inşaatı konusunda yardımcı olmak yerine beni batıran müteahitle tanıştırdı. Adam paramı alıp inşaatı yarım bırakıp kaçtı. Evin ekonomisi konusunda tuhaf tavırlar sergilemeye başladı. Beni yakından tanıyanlar çok iyi bilir. Çok bonkör bir insanım ben.
Peki o cimri miydi? Fazlasıyla tutumluydu. Ben harcıyordum o seyrediyordu. Ondan sonra da anlaşmazlıklar başladı. Biraz sabrettik. Karşılıklı adımlar attık ama sonuçsuz kaldı ve 2003 yılında evlerimizi ayırdık. Biraz uzun sürdü ama geçen yıl da resmen boşanabildik! Kaldırdık --> Kaldırdık --> Kaldırdık --> Kaldırdık -->
Sizin için fahri konsolos gibi çalışıyor diyorlar... Diyorlar sağolsunlar ama değilim. Keşke olabilsem. Keşke devletim bana burada Türkiye'yi resmen temsil edecek bir paye verse. Kültür ataşeliği, ticaret ataşesi, barış elçisi ve her neyse...
Bu konuda hiç müracaatınız oldu mu peki? Hayır olmadı. Böyle bir başvuru yakışık almaz. Bunu ben söylemeden onların düşünmesini isterdim.
O dönem Özal Ailesi ile yakınlığınız dillerdeydi... Evet öyleydi. Semra Hanım ameliyat sonrası ziyaretime gelmiştir İsviçre'ye. Tabii ki çok desteklerini, faydalarını gördüm Özal Ailesi'nin. Ama onlara yakınlığım bana pahalıya patladı. Gerçi helal hoş olsun. Onlar için kurban olsam da değer. Çünkü meml ekete çok büyük hizmetleri olan insanlardı.
Neden? Çünkü ben ölümle cebelleşirken bazı kendini bilmezler sağlık giderlerimin hükümet tarafından karşılandığını yazdı çizdi. Pahalı ameliyatlardı doğru ama kimsenin bilmediği şey Gazi Yaşargil'in benden tek kuruş para almamış olmasıdır.
Sevilay Yükselir/Sabah