Artık olay İBB seçimi değil! Siz Kurum ile İmamoğlu’mu yarışıyor sanıyorsunuz?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, İBB seçimi için yapılan yarışın ilan edilen iki aday arasında olmaktan çoktan çıktığını, olayın gerçekte Erdoğan ile İmamoğlu arasında cumhurbaşkanlığı için yapılan bir mücadeleye dönüştüğü şeklinde yorumladı…
Efendim: bilmem farkında mısınız? İstanbul’daki yarış Murat Kurum ve Ekrem İmamoğlu arasında olmaktan çoktan çıktı. Belki de hiçbir zaman öyle olmamıştı. (Sonuçta bir yerel seçimin buralara kadar çekilmesi doğru mu yanlış mı ayrıca tartışılır. Lakin realite bu.) Hatta ilk anda AK Parti ve CHP arasında bile değil. Olay kişiselleşti ve daha da kişiselleşecek gibi. Bir tür “rövanş”, bir “gecikmiş hesaplaşma” yaşanıyor sanki. Artık kavga doğrudan Tayyip Erdoğan’la Ekrem İmamoğlu arasında denebilir. Süreç daraldıkça durum daha da netleşecek. Belli ki miting alanlarındaki atışmalara kadar taşacak…
Sizce Yarış Kimin Arasında?..
Her ne kadar AK Parti ilk başlarda seçim stratejisini sadece belediyecilik hizmetleri, kentsel dönüşüm, altyapı ve trafik sorunu, vb ile sınırlı tutmaya çalışmış olsa da süreçte bunun yetmeyeceğini gördü. Bunda Murat Kurum’un profil olarak İmamoğlu karşısında biraz “silik” kalmasının da rolü büyük. Kabul etmek gerekir ki Kurum’un imajı, eforu, ve şu ana kadar çizdiği tipoloji İmamoğlu karşısında yetersiz kaldı. Kurum şeklen halen sahada olabilir ama fiilen devreden çıkmış görünüyor. Bundan sonra oylar Kurum’a değil Erdoğan için verilecek yani…
O yüzden önce ufak strateji değişikliğine gittiler. Kurum düne değin polemiğe girmez, sadece işini yapmak isteyen bir aday görüntüsü verirken İmamoğlu’na siyasal düzeyde de cevap yetiştirmeye çalışan bir çizgiye hafiften kaydı. Fakat bu da işe yaramamış olacak ki, Erdoğan olaya müdahil olmaya ve İmamoğlu’nu hedeflemeye başladı. Bu ise Kurum’un yetersiz kaldığının adeta itirafı gibiydi.
Öyle anlaşılıyor ki durum artık Erdoğan’ın her şeye müdahaleci, aşırı kontrolcü tavrından ötede bir “Mecburiyet” gibi algılanmıştı. Kurum artık yasal zorunluluğu tamamlayan bir “figür” gibiydi. Murat Kurum Erdoğan’ın “Keşif kolu”ydu. Önlerinde ne bariyerler var onunla test ettiler. Artık arenada iki gladyatör vardı: Erdoğan ve İmamoğlu…
Bir “Cumhurbaşkanlığı” Yarışıdır!..
Görünürde sadece bir belediye başkanı seçilecektir. Evet, teknik olarak öyle. Ancak aslında olay bir gelecekteki cumhurbaşkanının kim olacağı seçimidir. Bu ister bir anayasal düzenleme ile kendisine yeniden bir şans tanıma şeklinde olsun, ister yerine muhtemelen aileden ve “genç” birini seçtirmek tarzında olsun hiçbir şekilde “Yol kazası” istemiyor. Ayrıntılarını bilemiyoruz ama belli ki kafasında bir “yol haritası” var.
Erdoğan belli ki önüne çıkacak “pürüzleri” aşacağına güveniyor. Bu reel hesaplara mı yoksa aşırı bir “özgüven patlaması”na mı dayanıyor bilinmez. Ancak kendisi olaya el koyunca durumu değiştireceğine inanıyor. Bütün enerjisini -ister direkt kendi ister kendi kontrolünde başka bir isim- buraya odaklamış görünüyor. Belediye başkanlığı tartışması üzerinden cumhurbaşkanlığı hedefleniyor aslında. Bütün emareler bunu gösteriyor!..
Herkes zannediyor ki Erdoğan sadece İstanbul’u yeniden kazanmak istiyor. Elbette bir yanıyla öyle. Ancak Erdoğan kendisini o dar kalıplara hapsedecek bir politikacı değil. Erdoğan riske uzun vadeli bakıyor. İmamoğlu’nun kazanması durumunda ileride onun cumhurbaşkanlığını kolaylıkla engelleyemeyeceğini düşünüyor. O yüzden sıkıntı istemiyor. O da kolları sıvayıp, Kurum’un manevi ve siyasi “Hamisi” olarak sahaya iniyor ve kendi kişisel sermayesini, ağırlığını ortaya koyuyor. Tavırlarıyla “Dur bakalım, ben varım…” demekte. Doğrusu gösterdiği performans hiç de küçümsenir gibi değil!..
İBB Başkanı Seçimi Bile Değil!..
O bakımdan geçmişten beri “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyor. Lakin bu sadece bir seçim temennisi ya da analizi değil. Erdoğan işin farkında. İmamoğlu’nun gelecekteki cumhurbaşkanlığını normal yollardan engellemek istiyorsa İstanbul’u almak zorunda. (Kendi İBB başkanlığından biliyor!) Diğer bütün faktörler bunun yanında tali kalıyor. Kendisi şunu biliyor. İstanbul lokomotiftir diğerleri vagon. İstanbul onları çekmezse tren yürümez!..
O tasarımını yapmış görünüyor. Kurum’u seçtirmekten ziyade İmamoğlu’nu engellemek için ön plana çıkıyor. Fakat bunu yapmanın yolu da Kurum’un kazanması. Çelişkili gibi ama anlaşılır bir durum. Hatta bu bir basit “destek atma”, “kollama” da değil. O yüzden önümüzdeki bir İBB seçimi de değil. Yaklaşan seçimin diğer seçimlerden bir farkı varsa o da budur!
İmamoğlu Açısından da Durum Farklı Değil!..
Aslında –kendi böyle itiraf etmese de- İmamoğlu açısından da durum pek farklı değil. O da İBB başkanlığını ileride önce CHP Genel Başkanlığı’na ve ardından da cumhurbaşkanlığı hedefine ulaşmak için bir “basamak” olarak istiyor. (Bunu kimileri aleyhine konuşmak için söylüyor. Oysa bence gayet normal. Kompleks yapacak bir durum yok!) Bunu yapmadan ne CHP’de liderliği tam elde edemeyeceğini ne de ilk seçimde aday olup Cumhurbaşkanlığını kazanamayacağını biliyor. O da “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanacağı”nın farkında. Sıçrama tahtası burası!..
İmamoğlu’nun kendi siyasi geleceği için İBB başkanlığını tekrar kazanması bir dönüm noktası olacak. Hem rüştünü bir kez daha ispat etmiş olacak hem de gelecekteki iddiasının yoluna çok önemli bir taş döşeyecek. Eskiyen ve yıpranan Erdoğan karşısında gelecek vaat eden bir lider olarak kendini ortaya koyuyor. Kritik dönemeci ne yapıp edip aşmak zorunda!
İstanbul İki Liderinde Kaderini Belirleyecek!..
Dolayısıyla İstanbul seçimi iki lider içinde bir dönüm noktası. Erdoğan kaybederse (Kurum değil!) hem gücü zayıflamış hem de karizması yara almış olacak. İlaveten AK partiyi kontrolde zorlaşacak. İmamoğlu kaybederse seçmenin ilerisi için ona “yeşil ışık” yakmadığı, beklemesi ya da kendisine başka bir strateji çizmesi gerektiğini gösterecek. Bu hem zaman hem güç hem de prestij kaybına yol açabilir. Her şey “Sil baştan” olabilir!..
Öyle ki her ikisi de durumunun farkında. Her ikisi de, her fırsatta birbirini muhatap alıyor, birbirine dokunduruyor. Seçim günleri daraldıkça bunun daha da artacağını tahmin edebiliriz. Doz ve üslup kişilere göre değişebilir ama durum değişmez. Sertleşme kaçınılmaz. Üstelik her ikisinin tabiatı buna uygun. Kısaca “Bir ipte iki cambaz oynamaz” oluyor!
Peki mevcut ikilinin çarpışmasından kim kârlı çıkar? Bence İmamoğlu kârlı çıkar. Çünkü Erdoğan’ndan rol çalmış olacak. Daha şimdiden, cumhurbaşkanı seçilmeden kendini bir “Cumhurbaşkanı” ile eşitlemiş olacak. (Ya da tersinden Erdoğan kendini muhatap bile almak istemediği İmamoğlu ile eşitlemiş olacak) İmamoğlu bu avantajının farkında. Oralara daha fazla yüklenebilir. Lakin Erdoğan’ın da yapabileceği fazla bir şey yok. Bu dövüşü kabul etmek zorunda. Ondan sonrası 31 Mart’a kalmış…
Tabii ki İBB başkanlığını küçümseyecek değilim. O da çok önemli bir makam. Lakin siz halen önümüzdeki mücadelenin İBB Başkanlığı için yapılıyor olduğunu sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz demektir. Hadi size geçmiş olsun!..
11.03. 2024
NOT: Yalnız cumhurbaşkanlığı konusunda işler biraz kızışacak ve karışacak gibi. Erdoğan daha birkaç gün önce TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) temsilcileri önünde şunları demekteydi: “Çünkü benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim, çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak.” Şimdi ise Eski Adalet Bakanı, AKP Şanlıurfa Milletvekili Bekir Bozdağ, “TBMM tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü defa cumhurbaşkanı adayı olması anayasal hakkıdır” diyordu. Bu sadece bir nabız yoklama mı, yoksa bir planın işaret fişeği mi henüz belli değil. Lakin burada muhalefete de atılan bir “yem” var gibi. Anayasa değişikliği için muhalefetinde desteği gerektiği için “seçimlerin yenilenmesi” vaadiyle adeta gel gel yapılıyor sanki.