ARKADAŞLARI GÖREV ŞEHİTLERİ İÇİN TOPLANIYOR!
Van'da Bayram Otel'de cinayete kurban giden arkadaşlarımızın hatıralarının önünde, bugün Yüksel Caddesi'nde İnsan Hakları Anıtı önünde, saat 18.00'de saygıyla eğileceğiz.
Gazeteciler, ölür
DHA Van Bürosu muhabiri Sebahattin Yılmaz ile DHA Diyarbakır Bürosu muhabiri Cem Emir, görevlerini yaşamları pahasına yaptılar.
Arkadaşlarını, meslektaşlarını, dostlarını anmak için, onların anısı önünde saygı ile eğilmek için bugün saat 18:00 de, Ankara Yüksel Caddesi, İnsan Hakları Anıtı önünde toplanıyor Ankaralı gazeteciler.
İşte o etkinliğin çağrı metni...
1963 yılının Ocak ayında, Çerkezköy'de kara saplanan yolcu treninde 180 kişinin mahsur kaldığı istihbaratı geldi haber merkezlerine.
Hürriyet gazetesi, hemen bir ekibi yola çıkarmaya karar verdi.
Direksiyonda, şoför Yüksel Öztürk vardı. Yanına foto muhabiri Abidin Behpur oturmuştu. Arka koltukta muhabir Yüksel Kasapbaşı, notlarını karıştırıyordu.
Kar öylesine yoğun yağıyordu ki gazeteciler, Çatalca yakınlarına ancak ertesi gün ulaşabildi. Zaten, daha da ileriye gidemediler. Çatalca'ya 2 kilometre mesafede kara saplanan araç, bir daha yerinden oynatılamadı.
29 yaşındaki Kasapbaşı, 25 yaşındaki Behpur, 30 yaşındaki Öztürk, araçlarını kurtarmak için bütün enerjilerini harcadı. Yardıma gelenler de oynatamadı aracı yerinden. Herkes gidip, yardım göndereceğini söyleyerek uzaklaştığında, hava kararmak üzereydi.
50 kişilik kurtarma ekibi bölgeye ulaştığında, araç, bir karış buz içindeydi. Kasapbaşı, uzandığı koltukta can vermişti. Behpur, son nefesini verirken, fotoğraf makinasının bulunduğu çantayı tutmuştu sıkı sıkı, Öztürk'ün başı direksiyona düşmüş. Kanları bile donmuştu.
* * *
Ogün Özdemir, yirmili yaşlarının başındaydı Ankara'nın göbeğinde can verdiğinde.
Gececiydi.
Herkesin uyuduğu saatlerde, sabaha haber yetiştirmek için gittiği görevden dönerken, cinayet gibi bir kaza sonunda sıkıştı kaldı arabanın içinde.
Hemen arkadaki araçta kazayı gören arkadaşları, bir yandan gözyaşlarını tutamıyor, bir yandan haber yapıyorlardı kurtarma çalışmalarını.
* * *
Mustafa Pekcan, Irak'ta vurulup, savaşın vurduğu bir ülkenin bir garip hastanesinde, tam da "iyileşti" denilirken kapadı gözlerini. Kurşunu yenip, hastane mikrobuna yenildi.
11 aylık bebeği kaldı geride.
Kendi arabasını kullanmıştı habere giderken, çalıştığı, maaşını doğru düzgün ödemeyen son kurumda, o haberde çarptıkları arabasının alacağı miras kaldı bir de.
Koca bir dünyadan alacakları.
Behzat Miser, sabaha karşı evine döndükten hemen sonra yakalandı ölüme.
İzzet Kezer, alnından vuruldu bir kentin orta yerinde.
Kemal Bağcı, seçim otobüsünün üzerinde kalakaldı öylece.
* * *
Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz'ın ölüm haberi geldiğinde, bütün gerçek basın emekçilerinin kalbinde derin çatlaklar oluştu.
Öyle, biryerlerden durup dururken gelip de ekranların, köşelerin bir yerinden kafasını uzatıp, kendisini gazeteci olarak tanımlayanların değil.
Ölüm vadilerine dalanların, ateşlerin içine atlayanların, silahların ortasında kalanların, dövülen öğrencilerle gaz ve jop yiyenlerin, kar altında sabahlara kadar bekleşenlerin, sigara parasına bile yetmeyen maaşına rağmen kendisini dev sananlara kafa tutanların, defalarca işsiz bırakılıp, ölmeden öldürülenlerin, gerisinde bıraktıklarını, kızgınlıklarını, kırıldıklarını, uğradığı haksızlıkları unutup, karşına çıkan ilk yeni habere aynı heyecanla koşanların kalplerinde.
Aynı masanın etrafında, sadece bir çayla bütün geceyi geçirdiği arkadaşlarını atlatmanın heyecanını, daha haberi yaparken, ertesi gün onlara nasıl takılacağının hesabını tutanların yürekleri kanadı Cem ve Sebahattin gittiğinde.
"Bu mesleğin esası muhabirliktir" diye büyük büyük laflar söyleyip, muhabiri "rakamlardan" ibaret sananlar, yok sayanlar, daha haber yazmayı bilmeden büyük haberci lafları edenler de yok sayılanlara, küçük imzalardan ibaret insanlara üzülmüştür elbet, insanlık adına.
Ama anlamamıştır, Cem ve Sebahattin'in bir an daha fazla ölüme yakın durma heyecanlarını.
Anlamamışlardır, gazetecilerin ölmeyeceğini, tanıklık edip yeniden döneceğini sanan, birkaç insanın yaşamına dokunabilmek dışında ölüme yakın durmanın hiçbir faydasını görmeyen ve beklemeyen gazetecilerin kırılan faylarını.
* * *
Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz, gerçek gazeteciler, basın emekçileri gittiler.
Van'da Bayram Otel'de cinayete kurban giden arkadaşlarımızın hatıralarının önünde, bugün Yüksel Caddesi'nde İnsan Hakları Anıtı önünde, saat 18.00'de saygıyla eğileceğiz.