Anketçiden müteahhite kötü haber: "İmamoğlu 5 puan farkla yarışı önde götürüyor"
Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, İstanbul'da çok lüks bir otelde, bir anketçi, iki müteahhit ve çok üst düzey AKP'li yöneticinin bir araya geldiğine dair bir kulis yazdı.
Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, İstanbul'da çok lüks bir otelde, bir anketçi, iki müteahhit ve çok üst düzey AKP'li yöneticinin bir araya geldiğine dair bir kulis yazdı. Masada 23 Haziran'da yeniden yapılacak İstanbul seçimlerinin konuşulduğunu söyleyen Takan, anket şirketi sahibinin sesini oldukça yükselterek, "Ben size doğruları söylemek zorundayım. Ekrem İmamoğlu 5 puan farkla yarışı önde götürüyor" dediğini öne sürdü.
İşte Takan'ın "Müteahhite kötü haber!.." başlıklı bugünkü yazısı:
31 Mart mahalli seçimlerinden sonra başkent Ankara'ya alışık olmadığımız bir durgunluk çöktü. Adeta yaprak kımıldamıyor desem abartmış sayılmam... Seçim yorgunluğu mu?..Yoksa, Ramazan rehaveti mi?.. Kulisler neşesiz, bürokrasi hepten renksizleşti, işlevsizleştirilen TBMM'den alınan hayatta kalma sinyalleri iyice düştü...Konuşulması gereken yerlerde, ABD-İran gerginliğinden tek kelime laf edilmiyor. Cep telefonu Huawei olanlarda bile anlaşılamayacak bir duyarsızlık var!..
Çok mu boğulduk?.. Ankara'nın kasvetli havasından çıkamıyor muyuz?.. "Sizin oralarda hava nasıl" diye İstanbul'daki dostlarıma sordum. Benzer hisleri paylaştık. 23 Haziran'da tekrarlanacak İstanbul seçimine tıkanmış bir gündem var. İstanbul, Ankara'ya göre daha magazin takılır. Binali Yıldırım'ın gafları üzerinden iftar sonrası neşeli muhabbetler döndürüldüğünü fark ettim. Bir parçada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun aktiviteleri konuşuluyor.
Şu satırların yazıldığı an itibarıyla, YSK'nın İstanbul seçimi iptali ile ilgili açıklanamayan gerekçeli kararı bile heyecan uyandırmıyordu. Ankara'da bu kadar renksiz ve tansiyonu düşük bir havaya uzun yıllardan sonra ilk defa şahit oluyorum. 19 Mayıs'ta hafiften esmeye başlayan rüzgardan ümitlenmiştim. Ancak, devamı gelmeyecek gibi görünüyor!..
Gündemde, elimizde kala kala 23 Haziran İstanbul seçimi kaldı. Şikayetçi miyim?.. Önemsizleştirmeye mi çalışıyorum?.. Kesinlikle hayır!.. Ekonomik kriz bu kadar can yakarken, işsizler ordusu devasa boyutlara gelirken, Suriye alev alev yanarken, Körfezde hararet had safhaya yükselirken, yeni bir çözüm süreci kapıya dayatılırken, her gün bir gazetecinin kafası kırılırken... Anlayamıyorum... Anlam veremiyorum... Bu durgunluk bana çok tuhaf geliyor?.. Fırtına öncesi sessizlik mi?.. Tahminde bulunmak çok güç. Biz gazeteciler için en zor mesai saatleridir ama Meclis'in sahurlara kadar süren genel kurul oturumlarını bile çok özledim...
Maksadım, sizleri, dırdıra, şikayete boğmak değil. Bir durum tespiti yapıyorum. Hepsi o kadar... Gündeme dönelim;
Yer: İstanbul'da çok lüks bir otel.
Bir masanın etrafında, AKP'den çok üst düzey bir yönetici, 2 müteahhit, saraya çok yakın bir araştırma (anket) şirketi sahibi buluşurlar. Hararetli bir şekilde İstanbul seçimi konuşulur. Gündemin sıcaklığından ara sıra seslerin yükseldiği anlar olur. İşte o anların birinde, anket şirketinin sahibinin tansiyonu iyice çıkar ve sesini oldukça yükselterek, "Ben size doğruları söylemek zorundayım. Ekrem İmamoğlu 5 puan farkla yarışı önde götürüyor. Ne yapacaksınız ona göre yapın" der... Masadakilerin suratı oldukça asılır...
"Masadaki, AKP yöneticisi ile anketçiyi anladık da o 2 müteahhitin ne işi var?" demeyin!.. Daha önceki yazılarımda, AKP'nin yeni İstanbul seçim stratejisinde bu iş kolunda faaliyet gösterenlerin arttırılan zorunluluklarını çıtlatmıştım. Yuvarlak masa toplantısı ile ilgili haber Ankara'da duyulur duyulmaz "eyvah" sesleri yükseldi. Kime ne kadar zorunluluk düşeceği ile ilgili yeni hesaplar yeni tahminler yapılmaya başlandı. Geciken hak edişler tekrar masaya yatırıldı. İlgili Bakanlar ve Bakan yardımcılarının yolu tutuldu. Hileli iflas senaryoları konuşulmaya başlandı!.. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?.. Tamam doğru da!.. Bir de görünen gerçek var!.. Onca uğraşa rağmen, İstanbul'u tekrar Ekrem İmamoğlu kazanırsa ne olacak?.. Görev zararları (!) nereden tazmin edilecek?.. Paranın gücü, -AKP'nin hesabında olduğu gibi- küskün İstanbul seçmenlerini sandığa götürmeye yetecek mi?.. Sandığa götürseler bile, bunlar oy olarak Binali Yıldırım'ın lehinde olacak mı?.. Binali Yıldırım, gerçekten bu seçimi kazanmak istiyor mu?.. İstanbul seçimini tekrar AKP kaybederse, siyasi geleceği ne olur?.. Kazanana kadar seçim devam ederse,iş adamlarının hali nice olur!?..
Sorular... Sorular... Sorular...
Şüpheler... Şüpheler... Şüpheler...
Zorunluluklar... Zorunluluklar... Zorunluluklar!..
Ankara'da, İstanbul'da havayı koklayabiliyorum da sizin oralarda durum nasıl?..
Sizler de, "Hele bir 23 Haziran geçsin. Ondan sonrasına bakarız" modundaysanız, durum gerçekten çok vahim!.. En azından, şu ABD-İran gerginliği ile ilgili çok fazlaca kafa yormanızı isterim. Vatanın,milletin, devletin, çocuklarımızın geleceği için!.. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın en hassas ve en korunması gereken dengesinden bahsediyorum. İran ve Türkiye bölgenin en büyük 2 devletidir. İran varsa ve yaşarsa Türkiye yaşar. Türkiye varsa ve yaşarsa İran var olur!. Tekrar haykırıyorum;
Bebek katili Abdullah Öcalan üzerinden başlatılan yeni İmralı trafiği ve okutulan o mektup hiç hayra alamet değil!.. ABD'de görülen Halkbank davasını unuttuk!.. Hakan Atilla'yı unuttuk!.. Zarrab'ı unuttuk!.. Veya unutturuluyoruz!.. Burnumuzun dibinde olup bitenleri sadece "Trump'ın çılgınlıkları" olarak değerlendirmeyin. 23 Haziran'ı bir şekilde atlatırız ama önümüzü çok iyi görmeliyiz. Mitili serip yatmayın!..